Bu Blogda Ara

10 Aralık 2013 Salı

Tütsü


Tütsü dediğimizde hemen aklınıza ucuz çubuklar geliyor değil mi? Birçoğunuz için ağır olan kokular, benim gibi bazılarının vazgeçilmezi… Günümüzde tarihçesi hakkında fazlaca bilgi sahibi olunmadığı için oda parfümleri ile yarışır hale gelen bu çubuklar aslında bizlere oldukça uzun bir geçmişten miras… İlk tütsülerin Mısırlılar tarafından yapılmış olabileceği söylenir. Nitekim firavunların dini törenlerde kötü ruhları uzaklaştırmak ve güzel bir koku yaymak için tütsüleri kullandıkları bilinmektedir. Ayrıca tütsülerin tedavi amaçlı olarak da kullanıldıkları bilinir. Sadece Mısırlılarda değil, Babilliler, İsrailliler, Yunanlılar, Romalılar, Hindu ve Budistlerde de çeşitli amaçlarla tütsü kullanılırdı.

Zamanında ancak akrabalarımızın hacdan getirdiği ağır kokular olarak bildiğimiz tütsüler, son yıllarda herkesin ağzına yapışan meditasyon, yoga, ve benzeri kavramlar sayesinde günümüzde popüler kültür unsurları arasında sayılır hale geldi. Ancak bütün bu popüler kültür safsatalarını bir kenara bakıp, bulunduğumuz sayfanın içeriğine odaklanarak tekrar düşünelim…

Tütsülerin duyular, zihin ve beden çakrası üzerindeki etkileri artık bilinen bir gerçektir. Daha önce de söylediğimiz gibi, neredeyse tüm kültürlerde, tüm dinlere tütsülerin önemli bir yeri vardır. Bazı ritüellerde, ritüel çalışması öncesinde ortamı hazırlarken, kişinin sadece zihnini odaklamak ya da duygularını yatıştırmak ve benzeri birçok nedenle tütsü kullanabilirsiniz.



Ritüel ve büyülerinizde vb. nedenlerle tütsü kullanacaksanız internetten bulduğum gezegenlere göre tütsülerin etkilerini öğrenmenizde fayda var.

1. Güneş
İyi: Sandal, Amber, Gül Ladeni, Sandulis
Kötü: Safran, Sarı Bahar, Karagünlük
2. Ay
İyi: Sandal, Misk, Kafur, Öd Ağacı
Kötü: Kaşirladen, Karagünlük
3. Satürn
İyi: Misk, Masteki, Udu Hindi, Öd Ağacı
Kötü: Zift, Katır Tırnağı, Keçi Kılı
4. Mars
İyi: Sandal, Karanfil, Sakız, Akgünlük
Kötü: Toprak, Besbas, Katran
5. Venüs
İyi: Sandal, Misk, Karanfil, Menekşe
Kötü: Besbas, Mistaki
6. Jüpiter
İyi: Sandal, Öd Ağacı, Günlük, Kafur
Kötü: Cavi, Mistaki
7. Merkür
İyi: Öd Ağacı, Günlük, Cavi, Sümbül
Kötü: Çam Sakızı, Kuş dili

Yine internetten bulduğum kokuların ruhunuz üzerinde bırakacağı etkiler:

MELEKOTU: Melekotu heyecan ve ruhsal stresi, akıl ve duygu dengesi hissi vererek teskin eder. Kaçılan problemler ile uğraşmaya motive eder.


ANASON: Canlılık hissi verir.

FESLEĞEN: Güçlendirici, uyarıcı bir yağ olan fesleğen odaklanma zorluğu çekenler, dikkati kolayca dağılanlar, kararsızlık ve disipline olma zorluğu içinde olanlar için faydalıdır. Duygusal açıdan kırılgan olanlara güç verir ve düzenleyici olarak depresyon, endişe, histeri ve ruhsal yorgunluk tedavisinde kullanılır.

DEFNE: Hafif bir uyuşturucu olan defnenin yatıştırıcı etkisi vardır.

ASİLBENT: Asilbentin rahatlatıcı, iyileştirici ve yatıştırıcı bir etkisi vardır. En çok yalnızlık, üzüntü, endişe içinde olanlara faydalıdır. Endişelerden kurtulmaya yardımcı olur ve kendine güveni sağlar.

BERGAMOT: Moral yükseltici ve sakinleştirici bir yağ olan bergamot, öfke ve hayal kırıklığını giderir, özellikle endişe ile oluşmuş depresyonda mükemmel sonuç verir.

HUŞ: Uyarıcı bir yağ olan huş dinçlik verir ve ruhu canlandırır.

KARABİBER: Hayal kırıklıklarında dayanma gücü verir ve zihnin karar vermesini güçlendirir. Duygusal etkilere kayıtsız olan kişilerin daha sıcak bir ruh haline geçmelerini sağlar.

KAJUPUT: Zihinsel ve duygusal durgunluğa faydalı bir yağdır. Zihni uyarır, düşüncelerden uzaklaştırır, durağan duyguları uyandırır, bedeni ve zihni dengeler.

KAFUR: Kafur ruhu dengeleyerek, özellikle duygusal depresyonla birleşmiş gerilimi yatıştırır ve kayıtsızlıktan uzaklaştırır.

KARAMAN KİMYONU: Duygulara sıcaklık veren bir yağdır. Kendini kaybolmuş gibi hissedenlere yeni bir enerji hissi verir. Gerilim ve yorgunluktan uzaklaşma sağlar.

HAVUÇ TOHUMU: Fiziksel etkisi gibi, havuç zihin için de berraklaştırıcıdır.

SEDİR: Gerilimleri yatıştırır. Genellikle meditasyon aracı olarak kullanılır.

PAPATYA: Fiziksel ve ruhsal bir rahatlatıcı olan papatya, depresyon, korku, histeri ve gerilimi yatıştırır. Endişe içinde olanlar için yatıştırıcıdır. Tedirginlik, huzursuzluk, öfke ve sabırsızlık durumlarında sükunet verir.

TARÇIN: Zindeleştiren bir yağ olan tarçın, yorgunluk ve güçsüzlük durumlarında faydalıdır.

CITRONELLA: Ruhu canlandıran bir yağ olan citronella, depresyonda olanlar için faydalıdır.

CLARY TOHUMU: Zihin ve düşünce ile ilgili birçok rahatsızlıkta kullanılır. Normalden fazla aktif çalışan zihinlerde görülen zorlanma, aynı rüyaları görme, sinirsel zayıflık, karmaşık düşünce hissi, aşırı heyecan, panik ve klostrofobi durumları clary tohumuna hızla cevap verir. Kişilerin yaşamlarındaki problemlere daha geniş bir perspektiften bakmasına yardımcı olur, neşesizlik, depresyon ve kendine acıma eğilimi içinde bulunanların yüreklendirilmesinde yardımcı olur.

KİŞNİŞ: Zihni uyarıcı bir yağ olan kişniş, duyguları canlandırır ve ruhu tazeler. Hafızaya yardımcıdır.

KİMYON: Kimyon yağı zihinsel işlemleri uyarıcı, güçlü bir düzenleyicidir.

SELVİ: Rahatlatıcı bir yağ olan selvi, depresyonun hem acı hem de öfke, tedirginlik, aşırı konuşma şeklinde ortaya çıkan diğer yönünü iyileştirir. Büyük ve ani değişikliklerde, kişinin değişimi kabul etmesinde büyük destektir.

DEREOTU: Dereotu, kriz anlarında veya şok sonrasında olduğu gibi kişinin olaylara yenik düştüğü durumlarda kullanılır.

OKALİPTÜS: Kişiye konsantrasyon ve zihin açıklığı sağlar. Enerjilerin dengesiz olduğu durumlarda kullanılır.

REZENE: Sıkıntılı zamanlarda güç ve cesaret verir. Stresli zamanlarda tepki olarak yeme sonucu oluşan oburluk ve alkolizm için kullanılır.

FRANKINCENSE: Zihinsel ve duygusal etkileri için çok eski zamanlardan beri kullanılan Frankincense, karışıklık içindeki zihne tutarlılık ve düzen sağlar. Kendini güvende hissetmeme, kendini eleştirme, disiplin eksikliği, şüphecilik, takıntılı olma, yorgunluk ve cesaret eksikliği gibi durumların hepsi, bu yağın sakinleştirici ve aynı zamanda canlandırıcı etkisinden fayda sağlayabilirler. Frankincense, uzun süreli acı durumlarında ve bir şekilde geçmişe takılmış ya da orada kaybolmuş gibi görünen insanlarda faydalıdır. Korkuların her cinsi – hafif endişelerden panik ataklara kadar-bu yağ ile bir rahatlamaya dönüşür ve kâbus, klostrofobi ve bilinmeyen şeylerden korkma durumları bu uygulamaya mükemmel cevap verirler.

GALBANUM: Devamlı değişen ruh halleri olan insanların özlerine dönmelerini sağlar.

SARDUNYA: Sardunya, manik depresif eğilimli kişilerde, zihni yeniden dengeler ve içe/ dışa dönüklüğün aşırı uçlarını törpüler, endişe ve depresyonu yatıştırır. Genellikle kişilik olarak çok katı olanlar sardunyanın etkilerinden yararlanabilirler.

GREYFURT : Kafa karışıklığı, kıskançlık ve hayal kırıklığı gibi olumsuz düşünce durumlarında ilaç olarak kullanılır. Greyfurt, bu durumları yok eder ve canlandırıcı karakteri ile kararsızlık, sürüncemede bırakma ve geçmiş için kaygılanma durumlarında fayda sağlar. Manik ve depressif arasında gidip gelen durumlarda yardımcıdır.

GUIACWOOD: Meditasyon için de kullanılan Guiacwood rahatlık ve ruhaniliğe teslim olma duygusu verir.

ÇÖRDÜKOTU: Nüfuz eden bir yağ olan çördükotu, bulanık zihne berraklık getirir. Gömülmüş duyguları odaklayarak duygusal acıyı azaltır.

IMMORTELLE: Şok, korku ve fobilerde faydalıdır.

YASEMİN: Yatıştırıcı ve canlandırıcı bir yağ olan yasemin, kendini uzak ve kopuk hisseden kişileri dünyanın daha gerçekçi bir görüntüsüne yakınlaştırır. Depresyon, üzüntü tedavisi ile güven aşılama, kayıtsızlık ve tembellikten sıyrılmanın sağlanmasında kullanılan ana maddedir. Duyguların bir yay gibi gerilerek, katılık, duygusal ifade eksikliği ve kıskançlık gibi belirtiler gösterdiği gergin durumlarda faydalıdır. Yasemin, endişeyi yatıştırır ve gelecek olaylardan korkanlara soğukkanlılık verir, aynı zamanda afrodizyak olarak da kullanılır.

ARDIÇ: Bedene olan etkisi gibi, ardıç zihin için de uyarıcı, berraklaştırıcı ve destekleyicidir. Zihnin gereksiz bilgilerden arındırılmasına yardımcı olurken, aynı zamanda endişe, depresyon, hafıza kaybı ve duygusal tükenmişlik durumlarında fayda sağlar.

LAVANTA: Lavanta düzenleyici bir ilaçtır. Bir ruh halinden diğerine atlayan duyguları dengeler, endişe, panik ve histeriyi yatıştırırken depresyon ve halsizlik durumlarında kişiye canlılık sağlar. Uykusuzluk için genel olarak faydalıdır ve manik-depresyon tedavisinde kullanılabilir.

LİMON: Yanan bir kalbi ve zihni yatıştırır, tazeler. Düşüncelere berraklık sağlar.

LEMONGRASS: Enerji verici bir yağ olan lemongrass ruhu canlandırır, zihne ve duygulara hareket verir ve zihni daha güçlü konsantrasyonlara yöneltir. Dış dünyalarından bağımsız olarak can sıkıntısı çekenler için faydalıdır.

MERCANKÖŞK: Derin ruhsal travmaların seçimidir. Acının yalnızlığında kaybolanları rahatlatır, endişe, hiperaktivite, gerilim ve histeri durumlarında zihni yatıştırır ve uykusuzluk vakalarında iyileştirici bir uyku alınmasına yardımcı olur.

MELISSA: Yatıştırıcı ve canlandırıcı bir yağ olan Melissa, duygusal blokların kişinin acı çekmesinde etken olduğu durumlarda faydalı bir ilaçtır. Şok, panik, histeri için kullanılır ve aşırı duyarlı kişileri yatıştırır. Acı içindeki kişiler bu yağ ile olumlu bir bakış açısı kazanabilirler.

MÜRRÜSAFİ: Güçlendirici ve yatıştırıcı olan Mürrüsafi duyguların kızışarak kişiyi güçsüzlük, kayıtsızlık ve dürtü eksikliğine sürüklediği durumlarda kullanılır.

NIAOULI: Niaouli zihni uyarır, duyguları yeniden canlandırır ve konsantrasyonu sağlar.

PORTAKAL: Enerjisi durgunlaşmış kişiler için yararlıdır. Kasvetli düşüncelerden ve can sıkıntısından arındırır, Olumlu bir bakış açısı sağlar ve enerji verir. Portakal yağı psikolojik gerilim ve strese karşı korunma sağlar.

KEKLİKOTU: Psikosomatik rahatsızlıkların tedavisinde faydalı olduğu düşünülmektedir.

PALMAROSA: Kişiye canlandırıcı bir tazelik verir. Yatıştırır ve düşüncelere berraklık verir.

MAYDANOZ: Maydanoz, idrar akışını arttırıcı etkisi yanı sıra, aşırı yüklü zihinleri temizleme özelliği mevcuttur.

PATCHOULI: Dengeleyici bir yağ olan patchouli, nesnellik sağlar, espritüelliği arttırır, kararsızlık durumundaki zihne berraklık verir ve zihni karışık olanların akıllarını başına toplamasını sağlar. Endişeli olanları yatıştırır.

NANE: Etkileyici ve uyarıcı bir yağ olan nane, zihni yabancı konulardan arındırır, öfkeden uzaklaştırır, zihinsel yorgunluk ve depresyon durumlarında enerji ve dinçlik verir. Kişinin sinirsel heyecan nedeni ile titrediği durumlarda faydalıdır, sinirsel güçsüzlükte güç sağlar. Nanenin etkileyici kokusu, şok ve histeri durumunda kişiyi yatıştırır.

PETIGRAIN: Yatıştırıcı ve rahatlatıcı bir yağ olan Petigrain, bazı etkileri ile Neroliye benzer. Panik ve öfkeyi yatıştırır, depresyonda olanlara cesaret verir, zihni canlandırır, duygusal karışıklığı azaltır.

KIRMIZI BİBER: Çoğu baharat yağı gibi, kişinin kendini keyifsiz hissettiği durumlarda faydalıdır. Canlandırıcı ve uyarıcıdır. Yorgunluk ve bitkinlik durumlarında zihinsel enerjiyi arttırır.

ÇAM: Yorgun zihni güçlendirir ve canlandırır.

GÜL: Özelliklere kadınlara faydalı olan güçlü bir ilaçtır. Geçmişte kaybolmuş, duygularına aşırı bağlı, kendilerinin çok farkında olanlar ya da aşırı derecede ben-merkezli olan kişiler için faydalıdır. Üzüntü ve pişmanlık durumlarında yatıştırıcıdır, ruha neşe verir, acıyı ve depresyonu, özellikle de bu bir doğum sonrası yaşanırsa, iyileştirir.

BİBERİYE: Zihin ve duygulara berraklık verir, entellektüel yetileri biler ve birikmiş çöpleri temizler. Kendini hafıza zayıflığı ya da zihin karışıklığı şeklinde gösteren zihinsel fonksiyon kaybı durumunda kullanılır. Zihinsel berraklığın olmadığı ve kararsızlığın var olduğu durumlarda odaklanma sağlar ve bir tür koruma hissi verir. Histeri, tembellik, üzüntü ve “Pazartesi Sendromu”na biberiyenin canlandırıcı özellikleri ile yardımcı olunabilinir.

ROSEWOOD: Sinir sistemi üzerinde dengeleyici bir etkisi vardır. Bitkin, keyifsiz ve problemlerine fazlası ile boğulmuş olanları canlandırır.

SANDAL: Sandal, birçok olumsuz duygusal durumla başa çıkabilir. Dinginlik veren bu yağ, saplantılar, gerginlik, gelecek olaylar ya da hata korkusu, emniyetsizlik, kendini eleştirme ve güven eksikliği ile kuşatılmış olanlar için bir nimettir.Üzüntü ve depresyonu yatıştırır, kedere yardımcı olur, zor şartlarda sebat sağlar. Bu yağda, geçmişteki olaylara gereğinden fazla bağlı olanlar, bağlayıcı ipleri kesmek için bir yol, içedönük kimseler ise rahatlama bulacaklar. Entellektüel çaba korkusu sandalın etkisi altında erir.Sandal kokusu kendini emniyetsiz hissedenlere korunma hissi verir, tekrarlayan rüya problemi olanlara yardımcı olur. Cinsel iktidarsızlık ve frijidite durumlarındaki kullanımı ile ünlüdür ve içgüdüsel duyuların gelişmesine yardımcı olur.

MİNEÇİÇEĞİ: Depresyon için kullanılabilen mineçiçeği, rahatlatıcı ve canlandırıcıdır.

VETIVERT: Ruhun hem derin hem de yüzeysel düzeylerine etkileri olan vetivert, zihne denge hissi verir. Stres ve gerilim sonucu oluşan problemleri yatıştırır, özellikle sınav, dişçi öncesinde yaşanan korku benzeri durumlarda faydalıdır. Derin psikolojik problemleri olanlar, özellikle de aşırı hassas ve duygusal yaşamında fazla açık olanlar, vetivert kullanımı ile rahatlayacaklardır.

YLANG YLANG: Ylan ylang suçluluk, düşmanlık, sabırsızlık, kıskançlık, inatçılık, ağzı sıkılık, şüphecilik ve öfke gibi elastik olmayan aktif olumsuz duyguları yatıştırır. Uzak ve soğuk hissedenler için faydalıdır, kendilerini aşırı eleştirenlere ve güvensiz olanlara kendine değer verme hissi sağlar ve kolay telaşlanan mizaçları yatıştırır. Endişe, depresyon, uykusuzluk ve şok durumlarında faydalı olduğu gibi, geleneksel olarak cinsel iktidarsızlık ve firijidite durumlarında afrodizyak olarak kullanılmaktadır.

*Yazının bazı yerlerinde çeşitli yerlerden alıntılar yapılmıştır.


14 Ekim 2013 Pazartesi

Ezoterik Ritüeller IV – İnisiyasyon Safhaları (Gerçek Sırlar)


Bu safhaya farklı toplumlar farklı isimler vermişlerdir. Örneğin İslam tasavvufunda bu safha “Fena Fillah” (Tanrı’da yok olma), Doğu Ezoterizminde ise  “Nirvana” olarak isimlendirilmiştir. “Elözis Sırları”nda “İlahilikle Birleşme” şeklinde ifade edilen bu son safhayı Eflatun “Mağaradan Dışarı Çıkış” olarak adlandırmıştır.



Son aşamada inisiye artık aldıklarını aktarabilecek düzeye ulaşmıştır. Bu safhada rahipler sürekli öğrencilerini inceler, onların da öğretmen yani inisiyatör olmak üzere olup olmadıklarını anlamaya çalışırlardı. Öğrenci artık usta olmaya geçtiği vakit, kendisine verilen özel bir hücrede, kendisine verilen talimleri uygulardı. Bunların içinde çoğunlukla astral seyahat, duru görü gibi parapsişik çalışmalar vardı. Fakat rahibin asıl beklediği, öğrencisinin gerçek bir ilhama sahip olup olmadığıydı… Şuur ve şuur altı devamlı olarak üstatlar tarafından kontrol edilirdi. Sağlam bir ilham ortaya çıktığında, üst planlarla bir kontak temin ettiği anda, öğrencide büyük değişiklik meydana gelir, bu değişiklik üstatlar tarafından derhal fark edilirdi.

İşte bu noktadan itibaren artık o kendi ayakları üzerinde yürüyebilecek hale gelmiş demekti. O bundan böyle semavi bir inisiyatöre bağlanmıştır ve “Yer’in ve Göğün Oğulları” denilen bir grubun üyesidir artık. Evrendeki ve evrenle kendi arasındaki büyük irtibatı görmüş, uyanmış bir kişidir. İki sonsuz uca devam eden uzun zincirin bir parçasıdır artık. O kendi içindeki potansiyelde gizli bulunan asıl öz varlığıyla buluşmuş, o da artık bir halka olmuştur. Sonsuz spiritüel tesir, ondan da geçmeye başlar ve aynı zamanda bu tesiri başkalarına da aktarabilir.


Bu tür durumların yaşanması sayılı kimselere nasip olmuştur. Örneğin inisiyasyona 100 kişi başlamışsa, bu aşamaya kadar gelebilenlerin sayısı 3-4’ü geçmezdi. Büyük çoğunluk birinci aşamada, diğerleri ise ikinci aşamaya kadar yükselirdi. 

Ergun Candan - Ezoterizme Giriş

Ezoterik Ritüeller III – İnisiyasyon Safhaları (Büyük Sırlar)


İkinci aşama “Büyük Sırlar” aşamasıydı. İnsanların bazı gerçeklerle karşılaşabilmeleri ancak kendi içlerindeki gerçekleri keşfedebilmeleriyle mümkün olabileceği için, inisiyasyonun bu safhasında, insanın inisiyatik sırlarla yüz yüze gelebilmesi için, önce kendi gerçeklerini keşfetmesi hedeflenmişti. Yani bu aşamada kişi, kaybettiği kendisini bu dünyada şuurlu olarak tekrar yakalamaya çalışacaktır.

Küçük sırlar aşamasından geçen adaylar artık adaylıktan da kurtulmuş olurlardı. Onlar birçok bakımdan kendilerini ispat etmiş sayıldıklarından, hiç kimseye açıklanmayan “Sırlar Öğretisi”nin derinliklerine doğru yolculuklarına devam ederlerdi.

Onlar artık kendi içlerinde gizli bulunan “Tanrısal Gücün” ortaya çıkması için teorik olarak öğrendikleri birçok bilginin anlamını, derin bir şekilde hissetmeye başlayacakları bir safhanın eşiğine gelmişlerdi. Tüm bağlardan kurtulup içlerindeki gücü ortaya çıkarana kadar rahiplerin kontrolü altında son derece gizli çalışmalara başlarlardı. Bu aşamada uygulanan yöntemler arasında “oruç” ve “zikir” çalışmaları çok önemli yer tutardı. Oruç çalışmaları sadece aç kalmak tarzında değildi. Aç kalarak hem bedene hükmetmeyi öğrenirlerdi hem de zihinsel tuttukları oruçlarla olumsuz her türlü duygu ve düşünceleri kendilerinden uzak tutarlardı.

Bu safhada yapılan çalışmaların en önemlilerinden biri de “konsantrasyon” çalışmalarıydı. Konsantrasyon çalışmalarıyla düşüncelerini belirli bir süre, belirli bir noktada yoğunlaştırabilme yeteneklerini de geliştirirlerdi. İnisiyasyonun bu aşamasında yapılan yoğun konsantrasyon çalışmaları eğitimlerinin çok önemli bir parçasını oluştururdu. Çünkü birçok şeyi düşüne güçlerini kullanarak adeta sihirli bir şekilde gerçekleştirmenin yöntemlerini öğrenirlerdi. Bu aynı zamanda majik bir çalışma metoduydu da…



Hedeflenen amaca ulaşana kadar yapılan çalışmalar şu anda bizler için imkansızmış gibi gelen bir insanın ortaya çıkmasına sebebiyet verirdi. Bazı öğrencilerin bu aşamada telepati yetenekleri, duyular dışı algılamaları artardı, bazılarının manyetik güçlerini rahatlıkla kullanmaya başladıkları görülürdü. Ve bu insanlar hastaları tedavi edebilirlerdi.



Mısır’ın gizli sırlarını üstü kapalı şekilde anlatan mitolojik hikâyelerde Horus’un elinde üçlü asa bulunduğu görülür. Bu asa: Kamçı, çobandeğneği ve Anubis’in değneğinden oluşur. Ünlü ezoterizm araştırmacılarından Paul Brunton “Gizemli Mısır” adlı eserinde bu sembolü şöyle açıklar;

“Kamçı: Beden üzerindeki hakimiyeti; Çobandeğneği: duyguların kontrolünü; Çakal başlı Anubis değneği ise Düşünce kontrolünü sembolize ederdi.”


İnisiyelere gösterilen en büyük hedef kendi kendine hâkimiyet, kendini tanıma ve kendini yönetme safhasıdır. Lotus çiçeği de bu aşamanın hedeflediği amacın sembolüydü. Bu safhanın sonlarına doğru mürid beşeri vasfından çıkarak çok farklı bir hüviyete bürünmeye başlardı. O artık, sırlar öğretisinin bir neferi haline gelmiş, diğer insanların hayal bile edemeyeceği sırlara sahip olmuştur… Bütün varlıkların oluşumunu aynı prensip altında görmeye ve bunu bütün kalbinde hissetmeye başlamıştır. Bunun için “Her şey Tanrı’nın bir aksinden ibarettir” ifadesi kullanılır. Bu Eflatun’da da, diğer tasavvufi çalışmalarda da böyledir. Bu bilgi, bir söz olarak dış halkalara söylenmişse de, asıl içinde gizlediği sır halka açıklanmamıştır. Bu sır günümüzde hala gizlidir. 

(Devam Edecek...)

Ergun Candan - Ezoterizme Giriş

Ezoterik Ritüeller II - İnisiyasyon Safhaları (Küçük Sırlar)

İnisiyasyon Safhaları:

1. Küçük Sırlar: Adaylar teorik ve pratik çalışmalardan geçirilirdi. İlk hedef, adayı egoizmasından sıyırmaktı. Çünkü kendi iç denetimini başka türlü sağlayabilmesi mümkün değildi. Aday bir yandan yeni bilgilerle karşılaşırken, bir yandan da adına “kendini bilmek” adı verilen çok titiz bir çalışmadan geçirilirdi. Öncelikle adaya egosunun ve çeşitli zaaflarının esiri olduğu fark ettirilir, daha sonra da bu esaretten kurtulması için son derece zorlu deneylere tabi tutulurdu. Tüm bunların tek bir gayesi vardı: Kendini her yönüyle tanımak. Tanıdıktan sonra da değişmesi gereken taraflarını törpülemek… Bu safha inisiyasyonun en uzun süren çalışmalarını oluştururdu. ‘Kendini bilmeyen Rabbini bilemez’ sözü, tüm inisiyasyonun temel prensiplerinin başında gelirdi.

Küçük sırlara ermiş kişilere Eski Mısır’da “Mist” adı verilirdi. Mister sözü de mistisizm sözü de bu kökten gelmektedir. Bu aşamanın sonlarına doğru Mistler, evrende mevcut olan genel işleyiş kanunları öğrenmeye başlarlardı. Bu aynı zamanda büyük sırlar için bir hazırlık devresiydi.



Küçük Sırlar aşamasında yer alan başlıca çalışma konuları;

İnsan egosunun esiridir. Bu esaretten kurtulmadan özgürleşemez. Bunu gerçekleştirebilmek için fazlalıkların terk edilmesi gerekir.

İnsan kendi üzerinde uygulayacağı pratik çalışmalarla bu yolda başarıya ulaşabilir.

İnsan varoluş itibariyle kendisinin hayal bile edemediği büyük bir potansiyele sahiptir. İçinde gizli olan bu potansiyel, tanrısal bir güçtür.

İçinde uyumakta olan bu tanrısal güç ancak Kendini Bilme Çalışmaları ile ortaya çıkarılabilir. Bu gücün ortaya çıkmasına engel olan en önemli etkenler; Gurur, Kibir, Ön Yargılar ve Tabulardır.

Bu tanrısal güç her insanın özünde vardır. Ancak herkes bu gücü ortaya çıkaramaz. Büyük çoğunluk bu bilgilerden haberdar bile olmadan yaşar çünkü insanlar uyumaktadır.

Uyanmış insan bu sırra eren kişidir.

Uyumakta olan genel insan kitleleri birçok yaşamlar boyunca bilmeden bu gücü ortaya çıkarmaya çalışırlar. Yani insanlar bir kez dünyaya gelmezler, birçok kez doğarlar ve birçok kez ölürler.

İnisiyasyon bu süreci kısaltır.

İnsan ruh ve bedenden oluşan bir yapıya sahiptir. Ruhun sonsuz gücü beden içine hapsolmuştur.
Dünya okulu ıstıraplarla doludur. Bu zorlukları yenen için ıstırap yoktur.

Dünyanın haricinde çok daha geniş imkânlara sahip evrende mekânlar mevcuttur.

Ruhların ilk orijinleri mükemmel olduğu için dinlerde onların cennetten çıktıkları söylenmiştir. İnsan cennetten gelmiştir ve cennete gidecektir. Kökenine geri dönecektir.

Her insanda mevcut olan ama her insanın kullanamadığı ruhsal yetenekler vardır. Bunların başında telepati, telekinezi, duru görü, astral seyahat gibi parapsişik yetenekler gelir. Bu yetenekler ruhun sonsuz gücünün dünyadayken ortaya çıkabilen sadece küçük kısmıdır.

Parapsişik yetenekler özel metotlarla geliştirilebilir.

Tüm dinler aynı gerçekleri farklı bir üslupla insanlara anlatır. Dinlerin içerdikler bilgiler sembollerle aktarılmıştır. Bunlar çözülmeden dinlerin mecazi dili çözülemez.

Halkın bildiği ile inisiyenin bildiği din arasında büyük farklılıklar vardır çünkü halk sırlardan uzak yaşamaktadır.



Evrende işlemekte olan bazı yasalar vardır. Bu yasalar öğrenilirse insan yaşamını daha kolay tanzim edebilir. Örneğin; her olayın bir sebebi ve sonucu vardır. Hiçbir şey evrende tesadüflerin sonucu oluşmamıştır. Bu yasaya “Sebep-Sonuç Yasası” denir. Evrende bunun gibi daha pek çok yasa mevcuttur ve evren bu yasalarla ayakta durur.

Aday bu bilgileri alırken bir yandan da kendisini saflaştırmaya çalışırdı. Saflaştırma hem bedeni hem ruhi idi. Bu çalışmalara "arınma çalışmaları" denilmiştir. Küçük sırlar aşamasının sonlarına doğru adaylar son derece zorlu sınavlara tabi tutulurdu. Sınavlardan başarıyla geçemeyenler büyük sırlar aşamasına dahil edilmezdi. "Ateş", "Su", "Yemek", "Nefs" adı verilen sınavlar işte bu aşamanın sonlarında, adayların geçmek zorunda oldukları en büyük engellerdi. Bu engelleri aşan çok az sayıda "Mistler" bir üst aşamaya geçmeye hak kazanırdı.

(devam edecek...)
Ezoterizme Giriş - Ergun Candan


13 Ekim 2013 Pazar

Ezoterik Ritüeller - I (Kabul Şartları)


İnisiyasyonun belirli dönemlerinde yapılagelen en önemli uygulamalardan biri de, çeşitli ayin, merasim ve törenlerdi. Bunlara ezoterizmde “ritüel” adı verilmiştir. Mircae Eliade bu ritüeller için şunları söyler;

“Rahipler ve inisiyelerden oluşan topluluklar her yıl belirli dönemlerde özel bayramlar düzenlerler ve bu kutlamalara misterler denilen sembolik piyesler eşlik ederdi. Bu sembolik piyeslerde inisiyatik çalışmalardaki bilgiler bir tiyatro sahnesi içinde dile getirilirdi. Aslında halk için misterlerin tüm içeriğini oluşturan piyesler, sadece ikincil önemdeydi. Misterlerin özünü oluşturanlar bu piyeslerin perdelediği okullardı. Okulların amacı ise, insanları inisiyasyona hazırlamaktı. Misterlerin gerçek anlamı ve niteliği, ancak belli sırlarla karşılaşabilme imkânına ulaşabilen inisiyeler tarafından biliniyordu. İnisiyasyon sürecine, bazıları halka açık olarak yapılan karmaşık törenler ve adayın geçmek zorunda olduğu çeşitli sınavlar eşlik ederdi. İnisiyatik yani özel eğitimin dışında kalan kitlelere; bu sembolik uygulamaların aslında inisiyasyonun safhalarını anlatmakta oldukları açıklanırdı. Halkın izledikleri sadece birer törenden ibaretti. Asıl eğitim çok küçük bir gruba veriliyordu.”




İnisiyasyona Kabul Şartları

1. Beden temizliği; Burada bahsedilen temizlik bedenin iç temizliğiydi yani alınan besinlerle bedene iyi bakma konusundaki temizlikti. Zararlı besinleri yiyen, uyuşturucu kullanan, aşırı alkol alan kesinlikle kişiler inisiyasyona kesinlikle kabul edilmezdi. Tavsiye edilen beslenmede sebze ve meyve baş sırayı alırdı. Özellikle kırmızı et, insan bedeninde kaba enerjilerin birikmesine sebebiyet verdiği için beyaz etin dışındaki etlere izin verilmezdi. Uzun süre kırmızı etle beslenmiş kişiler de inisiyasyona kabul edilmezlerdi.

2. Duygusal Asalet; Bundan, insanlara karşı gerçekten insanca duygular içinde bulunmak; sevgili, hoşgörülü, merhametli olmak kastedilirdi. İçtenlik ve samimiyet aranan vazgeçilmez şartların başında gelirdi. Olumlu-pozitif hislerle dolu olmayanlar derhal rahiplerce fark edilir ve daha ilk başlarda elenirlerdi.

3. Zihin Genişliği; İnisiye adayı zeki olmalıydı. İyi bir gözlemci ve sentezci olması beklenirdi. Olaylara farklı açılardan bakabilmek, küresel bir anlayışla olayları değerlendirebilmek, insiye adayında aranan en önemli şartlardan biriydi. Olayları alışılagelmiş, ön yargılar ve tabularla değerlendiren değil, son derece esnek ve sıra dışı diyebileceğimiz bir yetenekle kavrayabilecek kişiler titizlikle seçilirlerdi.



4. Ruhsal Olgunluk Seviyesi; İç potansiyelinin zengin ve bu potansiyelin belli bir çalışmayla ortaya çıkarılıp çıkarılamayacağına dikkat edilirdi. Aday mutlaka sır saklayabilecek ruhsal olgunlukta olmalıydı. Kendini göstermek için olur olmaz her şeyi söylememesi gerektiğinin bilincinde olup olmadığına bakılırdı. Egosal komplekslerini yenmiş olmalı ve ahlaksal olarak zaaflarda bulunmamalıydı. 

(Devamı Gelecek)

Ergun Candan - "Yeni Başlayanlar için Ezoterizme Giriş"

6 Eylül 2013 Cuma

Kutsal Fahişelik

Lilith ile sembolize edilen arketip oldukça çarpıcı gelmiştir. Ancak bir önemli arketip de"Kutsal Fahişe" ile sembolize edilir. Bu aynı zamanda cinsellikle kutsallığı birleştirmiş, her birleşmeyi "kutsal eylem" olarak yaşayan ve erkeğini "büyütebilecek" kadındır. Şimdi bu kadını tanıyalım:

Erkek inisiyasyonunun tarih içinde kaybolmasıyla birlikte Kutsal Fahişelik de kaybolmuş, anlam değiştirmiştir. Kutsal Fahişelik kavramı bugün yeniden anlaşılması gereken en önemli kavramlardan biridir.

Kutsal fahişe kavramına daha Sümer Medeniyeti’nde rastlarız. Sümer Ana Tanrıçası İnanna'nın sıfatlarından biri de Kutsal Fahişe'dir.


Muazzez İlmiye Çığ (2002) Sümer'de Tapınak fahişeliğine değinir ve bunun kadının görevlerinden biri olduğunu ve tapınaklarda seksin kutsal sayıldığını söyler. Herodotos da benzer şekilde anlatır ancak onun anlattığı artık daha dejenere olmuş bir durumdur:

"Babil'lilerin en yüz kızartıcı adetleri şudur. Her kadın ömründe bir kez, Aphrodite tapınağında oturmalı ve kendini yabancı birisine vermelidir. Parasına güvenen ve kalabalığa karışmak istemeyen kadınlar, tapınağın yanına arabayla gider ve peşlerinde bir sürü hizmetçi olduğu halde beklerler. Ama çoğunluk için şöyle olur; Aphrodite duvarları içerisinde, başları kurdele ile çatılmış birçok kadın oturur; kimleri gider, yenileri gelir; yerler gerili ipler ile bölünmüştür;yabancılar önlerinde dolaşır istediklerini seçerler. Bu duvarlar içerisine girip oturan kadın, bir yabancı gelip de, tapınağın dışında onunla çiftleşmek için para atmadıkça evine dönemez; parayı atarken aynen şunları söylemek zorundadır: 'Senin şahsında Tanrıça Mylitta'yı çağırıyorum.' Mylitta, Aphrodite'nin Asurcasıdır. Kaç para verdiği önemli değildir; kadının kabul etmemesi korkusu yoktur; çünkü bu para kutsal olur. Kadın, kendisine ilk para atanın peşinden gider ve kim olursa olsun geri çevirmez. Birleşmeden sonra kadın, Tanrıça'nın gönlünü yapmış olarak evine döner; ve bundan sonra ona ne verseniz, artık bir daha baştan çıkartamazsınız. Yaradılışın güzel bir yüz ve güzel bir endam vermiş olduğu kızlar çabuk döner evlerine; ama öyle olmayanlar,yasanın gereğini yerine getiremedikleri için tapınakta uzun süre beklerler, üç dört yıl bekleyenleri olur. Kıbrıs adasının kimi yerlerinde de buna benzer bir adet vardır." ( I, 199)

Eski kültürlerde, erkek inisiyasyonunun ayrılmaz bir parçası da Kutsal Fahişe ile yaşanan deneyimdir. Bu şekilde erkekliğe adımını atan genç, hem cinsel deneyimi yaşar, hem de kadını mutlu edecek şekilde sevişmeyi öğrenirdi.

Gılgamış Efsanesi’nde,Enkidu'nun fahişe ile beraber olduktan sonra uygarlaşması da bir inisiyasyonaişaret eder ve Kutsal Fahişe'nin inisiyatör rolünü gösterir.

Eski çağlarda bu kadar önemli olan Kutsal Fahişe, günümüzde anlamsız bir imge olarak kalmıştır. Qualls-Corbett (2001) bunu şöyle özetler :

"Aslına bakılırsa, 'kutsal fahişe' terimi mantıklı zihinlerimiz açısından bir çelişkiyi temsil ediyor; çünkü daha önce işaret ettiğimiz gibi, cinsel olanı tanrılara adanmış olanla bütünleştirmeye eğilimli değiliz. Dolayısıyla, bu tapınak rahibelerinin anlamını yakalayamıyor ve dişiliğin hayat dolu, doygun doğasını temsil eden bir imgeden uzak kalıyoruz.Bu imge olmaksızın, çağdaş kadın ve erkekler, çağdaş persona rollerimizi yaşamaya devam edecek, kutsal fahişe imgesini kuşatan duygu tonuna yerleşmiş yaşam bütünlüğünü ve duygu derinliğini hiçbir zaman tam olarak kavrayamayacağız.
[.]
Gene de, kutsal fahişe bir gizem olarak kalıyor, büyük ölçüde bizim çağdaş tutumumuzun onun imgesinde çelişki olarak gördüğümüz şeyi anlamamızı güçleştirmesi yüzünden: Onun dinsel doğası, ruhsal doğasının bütünleyici bir yönüdür. Birçoğumuz için, bu kesişme bir çelişkidir. Gel gelelim antik çağlarda, bu bir bütünlük idi."

Qualls-Corbett'in burada vurguladığı en önemli nokta, ruhsal olan ile cinsel olanın birleşmesidir. Gündelik yaşamımızda bu iki önemli kavramı birleştirememek gerek kadın gerekse de erkek açısından cinsel sorunlara yol açar.

Eski çağlarda, cinsel eylem de bir kutsallık taşımaktaydı. Doğa'nın yeşermesi, ürün vermesi aslında Tanrı ve Tanrıça'nın yaptığı Kutsal Birleşme (Hieros Gamos) eyleminin bir sonucuydu ve her birleşme aslında bu kutsal eylemin tekrarlanmasıydı. Bu birleşmeden alınacak zevkin coşkusu da bu kutsallığı taşımaktaydı. Bu bağlamda, tapınakta yapılan bu cinsel birleşme eylemi de kutsallıktan bağımsız değildi. Bu kutsal birleşme ile, hem bolluk ve berekete ait bu eylem tekrarlanıyor hem de inisiyasyon tamamlanıyor, inisiye ile sembolize edilen Tanrı, cinsel eylemle Tanrıça ile birleşiyor ve bütünleşiyordu. Bu eylemin kutsallığı da tanrı rolüne giren inisiyenin yaşamı boyunca devam ediyordu.


Günümüzde butür uygulamaların artık olmaması bir yana cinselliğin "ayıp" ya da"günah" sayılması ve fahişeliğin dejenere olması - ki bu ilk çağlardan beri böyledir- günümüzdeki cinsel sorunların da başında gelir. Cinsel sorunların kişiyi birey yapamaması ile beslenen global kapitalizm ise gerek ahlak kuralları gerekse de dinler vasıtası ile bu bozukluğun yayılmasını ve sapmaların daha açık olmasını hatta normalleşmesini sağlamakta ve her türlü bozukluk aslında gündelik yaşamın bir parçası olmaktadır. Bunun sonucu olarak da bireyleşememiş kişiler düzenin sürmesine"biyolojik" katkıda bulunmaktadır.

Qualls-Corbett(2001) şöyle der :

"Yüzlerce yıl boyunca kutsal fahişenin temsil ettiği şeyi bastırmak, düş kırıklığına,tatminsizliğe ve nevroza yol açar. Bu kadınlar için olduğu kadar erkekler açısından da bir sorundur, çünkü erkeğin dişiye yönelik bilinçli ya da bilinçdışı tutumu, üstünlük ya da küçümseme olursa, o zaman, dış dünyadaki gerçek kadınlarla olduğu kadar kendi animası, kendi iç doğası ile ilişkisi de ciddi bir biçimde tehlikeye girer. "

Bu ifade kısmen doğru olmakla birlikte, kutsal fahişe imgesinin bastırılmasının nevroza neden olması görüşü, fazla Freud etkisinde olup bugün çok kabul görmemektedir. Bunu daha çok Kutsal Fahişe arketipi ile ilişkinin kesilmesi ve günümüzde de bu arketipin, global kapitalizmin sembolleri ile farklı yönlere çekilip özünün kaybolduğudur. İşte sorunlara yol açan da bu mekanizmadır. Bunu daha da açarsak, örneğin, Kutsal Fahişe arketipinin en önemli özelliği kutsal olan ile cinsel olanın bir arada olması iken, kutsal olan, günümüz global kapitalizmi ile, cinselliğin bastırılmasından değil, tam tersi daha da açık ve görünürleşmesinden, hatta sapkınlıkların normalleşmesinden dolayı ortadan kaybolmuş ve doğasından uzak bir cinsellik ortaya çıkmıştır. Hieros Gamos yerini swinger'lara bırakırken, cinselliğe bağlı bozukluklar da düzeni besler duruma gelmiştir.

Oysa kadının Tanrıça ile birleşmesi ve içindeki kutsalı tanıması - aynı şekilde erkek içinde Anima açısından geçerlidir- Kutsal fahişe arketipinin de yeniden canlanmasına neden olacaktır.

YineQualls-Corbett (2001) bu konuya şöyle değinir :

"Tanrıça'yı tanıyan kadının, Benliğinin bir parçası, bütünlük arketipi ve kişiliğinin düzenleyici merkezi olan kendi dişil doğasının ilahi yönüne ilişkin kavrayışı yükselir. Yaşamına hükmettirmek yerine, egosu benliği ile birlikte çalışır.Sanki en derin ihtiyaçları, içten gelen ideal ve tutumlar yol gösterir ona. Dış koşullar tarafından kirletilmez ya da eleştiriden aşırı biçimde etkilenmez. Söz gelimi bedenini güzel bulur ve onun kısmen Benlik'in bir tezahürü olduğunun bilinçli bir şekilde farkındadır. [.] Tanrıça'ya vakıf olan kadın, doğru beslenip egzersiz yaparak bedenine özen göstermenin, yıkanma törenlerinin, güzellik ürünlerinin ve giyinip kuşanmanın zevkini çıkartır. Bu yalnızca, egonun yüceltilmesiyle bağlantılı olan kişisel çekicilik gibi yüzeysel bir amaçla değil, dişinin doğasına saygıdan dolayı yapılır. Güzelliği, Benliği ile canlı bir bağlantıdan kaynaklanır. Böyle bir kadın bakiredir. Bu fiziksel bir durum değil, içsel bir tutumdur. Böyle bir kadın kendi varoluşunu tanımlamak için başkalarının tepkilerine bağımlı değildir. Bakire kadın, ister baba, ister aşık, isterse koca olsun, ergilin yalnızca karşıtı değildir. Kendi başına eşit olarak oradadır."


Erhan Altunay

25 Ağustos 2013 Pazar

Lusid Rüya ve Teknikleri


Uyku genel olarak Non-REM ve REM olmak üzere iki evreden oluşur. Uykuya daldıktan sonra 20-45 dakika arası geçirilen sürede kişi Non-REM evresi içindedir. Yapılan son araştırmalara göre uykunun her evresinde rüya görülür ancak Non-REM evresinde görülen rüyalar hatırlanmaz. Non-REM evresinde derin bir uyku hali söz konusudur ve hızlı göz hareketleri (Rapid Eye Movement) görülmez. Zaten bu sebeple bu evreye Non-REM evresi adı verilmiştir. Gün boyu oluşan zihinsel yorgunluk bu evrede telafi edilir. Geriye kalan ortalama 7 saatlik kısım ise bedenin dinlenmesi için gereklidir ve Non-REM süresi sonunda zihin aktif olabilir hale gelir. Uykunun ikinci evresi yani REM evresinde çok hızlı göz hareketleri görülür ve bu evrede görülen rüyalar hatırlanır. Lusid rüya da işte bu evrede görülür.

Lusid Rüya, kişinin rüyada olduğunu fark edip bilinçli bir şekilde rüyayı yönlendirmesidir. Genellikle bilinenin aksine lusid rüya görürken yaptığımız şeyler gerçekten olan şeyler değildir veya gerçek dünyada -rüyaların size bıraktığı izlenimler ve duygular dışında- herhangi bir değişiklik yaratmaz. Yani filmlerde izlediğimiz şeyleri bir kenara atıyoruz burada genel olarak. Lusid rüyada sadece ama sadece rüyamızı bilincimizle kendimiz yönetiriz. Hepsi budur. Hepsi budur ancak o kadar da kolay bir şey değildir bilinçsiz rüyadan bilinçli rüyaya geçiş… Şahsen ben pek çok defa lusid rüya gördüm. Ancak bunların hiçbirine bilinçli şekilde geçiş yapmadım. Gerçi bunun için uğraşmadım ve istediğim zaman lusid rüya göremiyorum. Özellikle aşırı stresli, sıkıntılı olduğum dönemlerde sanıyorum zihnim hemen aktif hale geçmeye çalıştığından kendiliğinden rüyadaki abuk sabuk herhangi bir durumu fark edip rüyada olduğumun farkına varıyor, rüyamı yönetmeye başlıyorum.

Genellikle rüya içindeki size tuhaf gelen bir durumu fark etmenizle rüyada olduğunuzu anlamanız mümkün olduğundan genellikle söylenilen ilk teknik sürekli belli süreli aralıklarla rüyada olup olmadığınızı sorgulamanızdır. Örneğin her yarım saatte bir “Rüyada mıyım?” diye sorgulayarak etrafınızda gerçek dışı olabilecek durumları fark etmeye çalışırsanız, bu beyninize otomatik olarak kazınacak ve rüya sırasında da kendinize “Rüyada mıyım?” diye soracak ve belki etrafınızdaki pembe pofuduk tavşanlara bakarak “Aa evet rüyadayım!” cevabını verebileceksiniz… Bir rüyamda –ki iç içe gördüğüm dört rüyadan oluşan berbat bir kâbustu kendisi- uyandığımı, yataktan kalktığımı ve ışığa bastığımı görüyordum. Ancak ışık düğmesinin normaldekinden değişik olması bana tuhaf gelmişti ve rüyada olduğumu fark etmiştim. Hatırlarsanız “Inception” filminde de Leonardo DiCaprio sürekli bir şeyi döndürerek onun düşüp düşmediğini kontrol ediyordu rüyada olduğunu anlamak için… Tabi bizler filmdeki gibi dört beş kişi bir makineye bağlanıp aynı rüyaya ışınlanmıyoruz. Herkes kendi bilinçaltı ile baş başa kalıyor rüyasında… Dolayısıyla rüyanızda fark edeceğiniz abuk sabuk durum ancak sizin fark edebileceğiniz bir şeydir. Örnek vermek gerekirse yine bir rüyamda çocukken yaşadığım evdeydim ve bazı eşyalarımız aynı yerinde duruyordu. Ancak bulunduğum odadaki yazlık havası ve içindeki değişik eşyalar bana çok tuhaf gelmişti ve “Rüyadayım galiba?” şeklinde düşündüğümde etrafıma daha dikkatli baktım ve eski evimizin etrafında olmayan pek çok şey görerek rüyada olduğumu fark ettim… Ve artık rüyayı yönetebilecek durumdaydım.

 

Rüyalarımızı nasıl yöneteceğimize geçmeden önce bu konuyla ilgili bir sitede denk geldiğim hoş bir teknikten daha bahsetmek istiyorum. Sesinizi belirli aralıklarla “Rüyadayım” diyerek kayıt edip gece uyurken bunu dinleyebilirsiniz. Bu da sanıyorum etkili olacaktır. Ayrıca lusid rüya için internette çeşitli bilgisayar programları da dolaşıyor. Ancak bunlar siz bilgisayarda çalışırken anlık beliren “Rüyadayken duvarın içinden geçebilirim”, “rüyadayken ejderha görebilirim” şeklinde telkinlerle dolu mesajlar içeriyor. Bu telkin programlarından birini sigarayı bırakma denemelerim sırasında kullanmıştım. Maalesef daha çok sigara içmeme neden olmuştu. Bu sebeple bu tür programları tekrar denemedim. İşe yarayıp yaramadığını bilmiyorum.

Şimdi gelelim asıl önemli konuya… Rüyada olduğunuzu fark ettikten sonra ne yapmanız gerekiyor? Öncelikle telaşa kapılmayın… Altı üstü rüyadasınız. Birçok hurafede anlatıldığının tersine düştüğünüzde ölmezsiniz, canınız acımaz ya da rüyaya hapsolup kalmazsınız. En azından ben kendi deneyimlerimden bahsedecek olursam birçok rüyamda yüksekten düştüm, bıçaklandım vs. ancak hiçbir şekilde rüyamda ölmedim, acı çekmedim ya da daha beter hiçbir durumla karşılaşmadım. Bu sebeple içim rahat şekilde diyebilirim ki; lusid rüyaların herhangi bir zararı yoktur. Sadece normalde 7-8 saatlik uyku ile yetinirken bir anda daha fazla lusid rüya görmek için daha fazla uyuma ihtiyacı içine girebilirsiniz. Bu da sizin iradenizle alakalı bir şeydir. Yoksa lusid rüya uyuşturucu gibi bağımlılık yapmaz.

Öte yandan lusid rüyada sürekli rüyanızı yönetmeye çalışırken harcayacağınız efora bağlı olarak sabah oldukça yorgun şekilde uyanabilirsiniz. Çünkü aklınızdan ne geçiriyorsanız anında senaryoya dâhil oluyor ve bazen düşüncelerinizi yönlendirmeniz sizi gerçekten aşırı derecede yoruyor. Örneğin; yıllar önce ilk defa lusid rüya gördüğümde Diablo II oyunundan fırlamış bir sahnede buldum kendimi… Yanımda beyaz bir at vardı ve sanki Diablo II’deki son bölümdeydim. Etraf lavlar ve harabelerle doluydu… Atın üzerine bindim ve o harabelerden birinin içinde açık market buldum (Ne alakaysa?) Atımdan inerken “Ben at sürmeyi bilmem ki?” diye düşünüyordum. Orada kuşkulanmaya başlamıştım. Marketin içine girdiğimde yine çok alakasız ama tavana kadar 2,5 kiloluk çamaşır suları dizilmiş bir rafın önünde öylece çamaşır sularına bakarken rüyada olduğumu fark ettim ve içimden belli belirsiz şekilde “Bu şişeler üzerime yıkılmasın da” cümlesi geçti… Cümle bitmeden raf üzerime devrildi ve son saniyede yine belli belirsiz “Bu şişeler boş olabilir” diye düşündüm ve şişeler boş şekilde döküldü üzerime. Sonrasında hemen kendimi marketten dışarı attım ve nasıl uyanabileceğimi düşünmeye başladım. Defalarca kendi kendime “sağıma doğru dönüyorum” diye tekrar ederek yatağımda sağıma doğru döndüğümü düşünerek çok zor bir şekilde gece saat 03.00 civarı uyandım…



Aklınıza gelen anında başınıza geldiği için ilk lusid rüya deneyimleri oldukça sıkıntılı anlar yaşamanıza sebep oluyor. Hatta çoğu zaman bir an evvel uyanmak, bu saçmalıktan kurtulmak istiyor insan… Şahsen ben ertesi gün çok yorgun uyandığım için özel olarak lusid rüya görmek için hiç uğraşmadım. Bu sebeple bu tür rüya gören insanların bu dünya içinde yaşamayı daha fazla sevip sürekli uyumak isteyeceklerini sanmıyorum.

Görüldüğü üzere lusid rüya deneyim kazanması çok aşırı detaylı teknikler istemeyen, bilincimizle bilinçaltımız arasında gidip geldiğimiz, zihnimizle alakalı bir rüya türü… Eminim birçoğunuz bu tür rüyalar görmüşsünüzdür. Bizzat kendi deneyimlerim olduğu için epey örneklendirerek anlattım ama umarım sıkmamışımdır sizleri… Konunun uzmanı olduğumu söyleyemem ama sormak istediğiniz şeyleri buradan sorabilirsiniz, siz de kendi deneyimlerinizi burada paylaşabilirsiniz. Bu sayede birlikte yeni şeyler öğrenebiliriz…

Sevgiler...


20 Ağustos 2013 Salı

Paganizm, Cadılık, Wicca ve Büyüler Üzerine…




Paganizm, Cadılık, Wicca, büyü kavramları birçoğumuza oldukça yabancı gelmektedir. Birçoğumuz için büyü; sadece hacı-hocaların elinde olan yalan dolu bir sektör olarak bilinmekte, paganizm; güneşe-gök gürültüsüne tanrı diyen, eliyle yonttuğu taşlara – heykellere tapan insanları akla getirmekte, cadılar ise masaldan fırlamış çocuksu hikâyeler olarak görülmektedir. Oysa çok değil bundan altı yüzyıl önce insanlar cadı oldukları ve büyü yaptıkları gerekçesiyle rahatlıkla engizisyon mahkemelerinde yargılanıyor, yargılama sırasında türlü işkencelerle insanlara büyü yaptıkları ve cadı oldukları itiraf ettiriliyor ve sonuç olarak çoğunlukla yakılarak ölüme mahkûm ediliyorlardı. Hatta bugün bile medyada sıkça rastlamasak da, Suudi Arabistan’da din polisleri insanları cadılıkla suçlayarak aynı engizisyon mahkemelerindeki gibi ölüme mahkûm edebiliyorlar. Peki, nedir bu kavramlar? Neden bu kadar bihaberiz bunlardan ve bugüne kadar nasıl gelebilmiş bu bilgiler?

Özellikle kitaplı dinlerin kendi görüş ve inançlarını yaymak amacıyla cadılara ve pagan inanışına sahip kimselere yaptıkları işkenceler, pagan tanrı ve bilgilerinin çarpıtılarak insanların zihinlerine farklı şekillerde sokulması, kadim bilgilere ait her türlü verinin, kütüphanelerin yakılıp yıkılması sonucunda bu bilgilere sahip olan azınlık kendilerini gizleyerek, varlıklarını ve inançlarını belli etmeksizin küçük topluluklar halinde yaşamaya zorunlu kılınmışlardır. Kitaplı dinlerin yıkıcı hareketleri ve bu inançlara sahip kişilerin inançlarını herkesten gizlemek zorunda kalmaları nedeniyle paganizm ve cadılık uygulamalarının tarihte ilk ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte çoğu kişi tarafından cadılığın Atlantis ve Mu uygarlıkları ile bağlantısı olduğu iddia edilmektedir. Hatta bu alanda yapacağınız küçük bir araştırma neticesinde Atlantis ve Mu uygarlıklarının vakti zamanında teknoloji açısından aşırı gelişmiş olduğu, sonunda büyü nedeniyle buralarda iç karışıklık yaşandığı, büyük savaşlar sonucunda bu kıtaların battığına dair bilgilere ulaşmanız mümkündür. Konuyu, uzun yazıları okumaktan ürken gözler için biraz daha kısa tutmayı amaçladığımdan çok derine girmeden devam ettirmek niyetindeyim. Bu sebeple Paganizm ile başlayalım…

Paganizm, kökenleri dünyanın eski doğa dinlerine uzanan inançların bütününe verilen genel bir isimdir. Esasında etrafında var olan her şeyin tanrısal gücün tezahürü olduğunun farkına varılmasını temel alır. Özünde yaratıcı güç düşüncesi vardır. Tüm tanrılar ve tanrıçalar o gücün bir başka deyişle evrensel özün, doğanın farklı tezahürlerinin sembolleştirilmeleridir. Paganizm’de önemli olan doğaya uyumlanmaktır. Bu inancın ruhban sınıfları ya da örgütlü bir din sistemi yoktur. Çeşitli coğrafi bölgelerde tanrı ve tanrıçalara ulaşmak için farklı yöntemler kullanmışlardır. Paganizmde güzel olan tanrı ve tanrıçaya ulaşmanın birden çok yolu olduğuna inanılması ve doğanın efendisi değil; onun bir parçası olduklarına inanarak doğa ile bütünleşmeye çalışmalarıdır. Böylece kutsal olana ulaşmaya çalışan kişi, bu yolun öncelikle doğadan ve dolayısıyla doğanın parçası olan kendisinden geçtiği bilincine sahiptir. Bu sebeple doğaya, doğanın içinde kendisiyle birlikte yaşayan tüm canlılara azami saygı ve sevgi duymaktadır.  

Paganizmdeki gibi cadılıkta da, Wicca dininde de doğaya uyumlanmak ve doğanın bilgeliğinden yararlanmak çok önemlidir. Dört element vasıtasıyla doğa ile iletişime geçer,  büyü pratikleri yaparak evrendeki enerjileri, doğayı ve kendi iç benliklerini keşfederler. Cadılık ile Wiccalık aralarındaki benzerlikler nedeniyle çoğu kişi tarafından aynı sanılır. Ancak Wicca kavramı, cadılıktan çok daha yeni, modern bir kavramdır. Bu kavram 1954 senesinde Gardner tarafından ileri sürülmüş, onun öğretileri bir din haline getirilmiştir. Bir başka deyişle Wiccalık cadılığın bir alt koludur ve bir dindir. Wiccalıkta tanrı ve tanrıçalara tapınma varken, cadılıkta tanrı ve tanrıçalar sadece evrensel düzeni sağlayan kozmik bilge varlıklar olarak görülür ve onlarla iletişime geçilir, onlara tapınılmaz. Cadılıkta derin bir felsefe vardır. Örneğin iyi ya da kötü diye bir şey yoktur. Onlara göre erdemler, etikler ve doğanın bilgeliği kuralları vardır. Aydınlığın ve karanlığın yani doğanın iki önemli dengesinin bilgeliğinden söz ederler. Bunlar o kadar iç içedir ki; birini reddetmek diğerini eksik bırakır. Günümüzde popüler kültürün de etkisiyle birçok kişi wiccalığı tercih ederek bu yolda ilerlemekteyse de, geleneksel cadılık öğretilerine bağlı şekilde yaşayan da birçok kişi bulunmaktadır.

Cadılık ve Wiccalıkta büyü önemli bir yer tutar. Büyü, bu konuda oldukça uzman olarak görülen Aleister Crowley’in tanımıyla “irade doğrultusunda değişiklik yaratma sanatı ve bilimi”dir. Varlığı ve yokluğu yüzyıllarca birçok kişi tarafından tartışılmış, ulaşılan sonuç ise kişilere göre değişiklik göstermiştir. Örneğin Hegel’e göre büyü, tüm zamanlar boyunca toplumun her kesiminde mevcuttur. Eusebe Salverte, “Essay” adlı eserinde büyüye saygı ile baktığını belirtip antik toplumlardaki büyücülerin de belli hileler kullandığını söylemiştir. Antropolog Sir James Frazer büyünün gerçek olmadığını ileri sürmüş, ancak büyünün sosyal ve bilimsel gelişmelere temel olduğunu vurgulamıştır. Modern antropolojide Hubert ve Mauss gibi uzmanlar ise ilkel büyücülerin sahtekâr olduğunu, onları izleyenlerin onlarda doğaüstü güçler olduğuna inandığını iddia etmişlerdir.

Günümüzde dünyanın çeşitli yerlerinde halen büyünün var olduğuna inanan, büyü yapan ve hatta Suudi Arabistan’daki örnekte olduğu gibi büyü yapan kişileri cezalandıran kimseler bulunmaktadır. Büyü denilen şeyin var olmadığı düşüncesi, içinde bulunduğumuz materyalist dönemde oldukça yaygındır. İnsanlar hep aşırı uç sonuçlar görmeyi arzulamaktadırlar. Ancak durum öyle değildir. Örneğin parayla satın almanız gereken bir şeye ihtiyacınız olduğunda bu şeyi almak için büyü yaparsanız bir anda cepleriniz parayla dolup taşmayacak ya da almak istediğiniz şey aniden evin içinde belirmeyecektir. Büyü nedeniyle ortaya çıkacak sonuç ancak beklemediğiniz bir yerden aniden para gelmesi ya da ihtiyacınız olan şeyin size hediye olarak gelmesi şeklinde olabilir. Bu da çoğunlukla konuyu detaylı incelemeyen ya da şüpheci karaktere sahip kimseler için tesadüf olarak nitelendirilebilirken, büyünün varlığına inananlar bunun enerjinin doğru yönlendirilmesi sonucu başarı sağlayan bir büyü olduğunu düşüneceklerdir. Büyünün var olup olmadığı konusundaki karar tamamen kişinin kendi görüsüne, düşüncelerine bağlı bir şeydir.

Büyünün nasıl yapıldığı da çoğunlukla merak konusudur. Büyü, enerji sistemleri üzerinde uzmanlaşmış kişilerin enerjiyi doğru şekilde yönlendirmesiyle gerçekleşir. Bu açıdan bakıldığında dua etmek dahi büyü yapmakla eş görülebilir. Ancak özellikle cadılık geleneğinde büyü yapmak, yapılan her büyünün üç katı olarak kendilerine geri döneceği inancı nedeniyle de oldukça önem verilmesi ve özen gösterilmesi gereken bir şeydir. Bu sebeple cadılık geleneğinde herhangi bir ritüel öncesi oldukça uzun denilebilecek kadar bir süre çalışmalar ve hazırlıklar yapılır. Ancak ondan sonra büyü yapma işlemine başlanır. Anlaşılacağı üzere bugün için filmlerde – dizilerde izlediğimiz iki söz söyleyip bir asa titreştirmekle büyü yapılamaz. Günümüzde büyü, cadılık ve Paganizm gibi konularda doğru bilgilere ulaşmak, bu dizi ve filmler yüzünden de oldukça zordur. Bu sebeple bu alanda araştırma yapmak ve kendilerini geliştirmek isteyen kişiler öncelikle düzenli meditasyon yaparak ruhlarını evrensel öze açmalı, kendilerini dolayısıyla doğayı ve evreni tanımalı, farkındalıklarını geliştirmeli, sezgilerini güçlendirmeli, ve ruhlarını bu alanı algılayabilecekleri bir seviyeye yükseltmelidirler. Bu seviyeye ulaştıktan sonra edinilen bilgileri sürekli sorgulayarak bu alandaki doğru bilgileri ayıklamak mümkündür.


ishtar

12 Ağustos 2013 Pazartesi

İzmir Yeşilova Tümülüsünde 8.000 yaşında Tanrıça Heykeli...


The head of a mother goddess statue is the first of its kind in Turkey. AA photo

8.000 yaşında Tanrıça heykeli İzmir'deki Yeşilova tümülüsünün içinde bulundu.

Prof. Zafer Derin bu yıl yapılan arkeolojik kazılarda pek çok önemli parça bulduklarını belirtirken özellikle yukarıdaki resimde görülen dört santimetrelik Tanrıça heykeli başının Türkiye'de çıkarılanlar arasında bir ilk olması sebebiyle daha özel bir yere sahip olduğunu söyledi.


Prof. Zafer Derin'in verdiği bilgilere göre Batı Anadolu kültüründe kadınlar ve doğurganlık kutsaldı ve buralar Ana Tanrıça kültürünün merkeziydi. "Şu anda elimizde bir Ana Tanrıça figürünün başı var. Burada geçmişte Ana Tanrıça tapımının yaygın olduğu biliniyor. Ancak biz Türkiye'de ilk defa 4 santimetrelik bir Ana tanrıça figürü başına rastladık. Bu da şu anlama geliyor; geçmişte insanlar çocuklarının daha sağlıklı olması için evlerine de bu heykeli koyuyorlardı. Bu küçük heykel M.Ö. 6000 yılından günümüze gelen çok güzel bir parça..."

Yeşilova kazılarından çıkan bir başka ilginç eşya ise ayakkabı şeklindeki bir mühürdü. Bilindiği üzere insanlar geçmişte imza gerektiren işler için bu mühürleri kullanıyorlardı. 
August/12/2013


For English: http://www.hurriyetdailynews.com/head-of-a-goddess-statue-discovered.aspx?pageID=238&nID=52338&NewsCatID=375

Tanrıça Hekate


Witchcraft ve Wicca'da önemli bir Tanrıça olan Hekate, Ay'ın üç yüzünü temsil eder. Birçok wiccan tanrıça figürü olarak Hekate'yi kabul eder ve ona yakarır. Hekate'nin bu kadar popüler olmasının bir nedeni de geç çağlarda büyü ile ilişkilendirilmesidir. Özellikle Shakespeare'in ünlü eseri Macbeth'de de Hekate'nin bu şekilde geçmesi bu özelliğini gösterir. Yine Macbeth'de geçen üç cadı, Hekate'yi ve üçlü yapısının anımsatır. 

Birçok wiccan Hekate'yi esas alarak çalışmalar yapmıştır. Wicca'nın en çok kullanılan Ay sembolü de Tanrıça Hekate ile alakalıdır.


Hekate'nin Trak kökenli bir Tanrıça olduğu ve Yunanistan'a böylece girdiği ileri sürülmüştür. Bu Tanrıçanın ismi de etimolojik açıdan oldukça ilginçtir. İsmin Apollon Hekatos ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Hekatos "uzaktan vuran" anlamına gelir. Aynı şekilde Hekate sıfatı da Artemis Hekate olarak kullanılmıştır. Thompson bu konuyu şöyle açıklar;

"Gerçekte Hekate Apollon Hekatos'un kız kardeşi Artemis Hekate'dir. Oklarını ya da doğum sancılarını uzaktan atan Tanrıça'dır. Her iki Tanrıçaya da trioditis ve triprosopos ön adları yakıştırılmıştır. Trioditis ile kavşak, üç yolun birleştiği yer belirtilir; tirprosopos ise üç yüzlü anlamına gelir. Kavşak kuttöreni aya seslenen bir kuttören olduğuna göre, buradaki üç yol da, ayın üç evresini simgelemektedir."

Hekate, başlangıçta tüm iyi özelliklere sahip, Ana Tanrıça'ya denk bir Tanrıça iken, zamanla iyice özdeşleşmiş ve gecenin ürkütücü özelliklerini de kendinde barındıran korkutucu ve uğursuz bir Tanrıça olmuştur. Hekate geceleri kötü ruhları yeryüzüne göndermekte, kendisi ise, buraya cehennem köpeklerinin eşliğinde gelmektedir.

Hekate daha çok kavşaklarda, mezarlıklarda ya da daha önce bir cinayet işlenen yerlerde bulunurdu. Bu yüzden daha çok kavşaklarda üç yüzlü Hekate büstü dikilirdi ve Yeni Ay olduğu zaman buralara sunular getirilirdi.

Halk arasında, Hekate kültü gece ile ilgili kültler arasında önemli bir yer tutuyordu. Thompson, Yunan Uygarlığında Hekate ile ilgili inançları şöyle anlatır:

"Ay ile arasında en açık seçik bağ kurulan kutsal varlık, büyü Tanrıçası Hekate idi. Ay sonunda görünmez olduğunda, Yunanlı kadın yerleri süpürür, çöpleri ve süpürüntüleri bir yol ayrımına götürür, başını başka yana çevirip oraya döker, sonra da ardına bakmadan geri dönerdi. Yol ayrımına bırakılan bu süpürüntü yığınlarına, Hekate'nin akşam yemeği denirdi. Öteki çer çöple birlikte süpürülen insan salgılarının büyü yükü, dolayısıyla tehlikeli olduğu düşünülürdü."

Hekate, Yunan mitolojisinde Titan Perses ile Asteria'nın kızıdır. Klasik mitolojide adı çok sık geçmeyen bir Tanrıça'dır. Homeros eserlerinde adı hiç geçmez. Hesoidos'un anlatımlarında ise daha çok Ana Tanrıça ile büyük benzerlikler gösterir Hekate... Homeros'un aksine Hesoidos geniş halk kitlelerini ele alıyordu. bu nedenle onun eserlerinde yer alan bir Tanrıça'nın geniş halk kitlelerine mal olduğunu düşünmek yanlış olmaz.

Hekate tapımı en çok Roma'da yaygındı. Roma'ya geçtiğinde Hekate artık çok başka özelliklere sahiptir. Büyü, sihir, cinler ve karanlık güçlere de hükmeden Tanrıça'dır artık Hekate... Ortaçağ boyunca da modern büyücülükte de öyle olacaktır. Aeneas destanında Tanrıça'nın bu yönünden bahsedilir.

Erhan Altunay - Kadim Cadılık Öğretisi

11 Ağustos 2013 Pazar

Kilo Vermeye Yardımcı Baharatlar ve Bitkiler




İdeal kilonuza ulaşmanız yemeğinize eklediğiniz bitki ve baharatlarla daha kolay olabilir.  Bu bitki ve baharatlar yemeğinize kattıkları tadın yanı sıra, içlerinde çeşitli antioksidanlar, mineraller, vitaminler ve çoğunlukla eşsiz medikal özellikler barındırmaktadır. 

Bazı bitkiler ve baharatlar sağlıklı kilo vermeyi ve sağlıklı bir kiloya ulaşmayı desteklemeleri ile bilinirler. Bu bitki ve baharatların bazılarına aşağıda yer verilmiştir. Bunları inceleyerek bu bitki ve baharatları diyetinize ekleyebilirsiniz.


Karabiber
Karabiber, piperine adında bir madde içerir. Bu öz bibere yakıcı tadını vermektedir ve bunun yeni yağ hücrelerinin oluşumunu engellediğine inanılmaktadır. Capsaicin (acı biberdeki yakıcı tadı veren madde) ya da başka maddelerle birleştirildiğinde, karabiberin 20 dakikalık yürüyüşte daha çok kalori yakılmasına neden olduğu anlaşılmıştır. Karabiber ayrıca diğer tüm yiyeceklerin biyo-yararlanımını da artırmaktadır. Neredeyse her öğün için sağlıklı bir seçimdir.


Kakule
Kakule, tatlı-acı, aromatik bir baharattır. Kakule, metabolizmayı hızlandırıcı bitkilerdendir ve vücudunuzun yağları yakmasını hızlandırabilir. Kakule Ayuryeda’da (Eski Kızılderili medikal ve doğal şifa sistemi) kullanılan en popüler bitkidir.



Kırmızı Acı Biber
Capsaicin, bibere kendi acısını veren madde, kalori alımını düşürerek yağ dokusunu büzer ve kandaki yağ oranını düşürür bu nedenle obezite ile mücadeleye uygundur. Ayrıca yağ birikimi ile vücudunuzdaki yararlı proteinleri değişimini başlatarak mücadele eder.


Tarçın
Tarçın metabolizmayı destekleyen bir baharattır. Ayrıca özellikle diyabetlerde kandaki şeker oranının düzenlenmesine de epey yardımcı olmaktadır. Tarçının tip 2 diyabetli kişilerde kandaki şeker, trigliserid, LDL (Kötü kolestrol) ve tüm kolestrol seviyelerini azalttığı, bunun yanı sıra kan şekerini ayarladığı görülmüştür. Gün boyu sütünüze, kahvenize ve diğer her türlü yiyecek-içeceğinize tarçın ekleyebilirsiniz.


Kimyon
Kimyon, sindirim ve enerji üretme konusunda oldukça yararlıdır ve tip2 diyabetlilerde glisemik kontrol sağlayabilir. Bu baharatın medikal kullanımı konusunda oldukça uzun bir tarihi vardır. Ayrıca hafızayı güçlendirdiği, strese karşı güçlü yararları olduğu da anlaşılmıştır.


Karahindiba
Karahindibanın her kısmı yenilebilir ve besin doludur. Karahindiba, sindirimi yavaşlatır ve sizi uzun süre tok hissettirir. Böylece sağlıklı kiloya ulaşmanızı sağlar. Ayrıca antioksidan özellikleri ve Taraxacin ve Taracerin ile birlikte inulin ve levulin adı verilen buruk şeffaf bileşimler içerir. Bunların bazılarının şifa verici özelliği vardır. Karahindiba ayrıca beta carotene, vitamin K1, vitaminler ve mineraller içerir. Bunlar da kan şekerini ve kolestrolü normalleştirmeleri ve karaciğeri temizlemeleri ile bilinirler. 


Zencefil
Zencefil, bağırsak bölgesini yatıştırması ve rahatlatması ile bilinir. Ayrıca araştırmalar zencefilin metabolizmayı hızlandırıcı etkilerinin de olduğunu, bunun yanı sıra tüketildiğinde iştah kesici bir özelliği olduğunu söylemektedirler. 


Ginseng
Ginseng enerji seviyelerini artırması ve metabolizmayı hızlandırması ile bilinir. Panax ginseng, özellikle kilo kaybı konusuyla ilişkilendirilmiştir. Bir araştırma göstermektedir ki, kendisine panax ginseng özü verilen diyabetik farelerin insülin hassasiyetini arttırmış ve 12 gün sonunda gözle görülür bir kilo kaybına neden olmuştur.  


Hardal
Hardal tohumlarının metabolizmayı %25 artırdığı yani bir başka deyişle daha verimli şekilde kalori yakılmasını sağladığı anlaşılmıştır. Günlük sadece 3/5 çay kaşığı hardal tohumu tüketimi bir saatte ekstra 45 kalori yakılmasını sağlayabilir.


Zerdeçal
Eğer köriyi seviyorsanız, muhtemelen zerdeçalı da beğenirsiniz. Bu sarı-turuncu baharat birçok körili yemeğin esasını teşkil etmektedir. Zerdeçala rengini veren curcumin isimli madde yağ dokusunu azaltır ve kilo alımını önler. Ayrıca curcumin isimli madde obeziteye bağlı insülin direnci, hiperglisemi, hiperlipidemi ve benzeri kronik hastalıkların da engellenmesine yardımcı olur. Zerdeçal her gün tüketilebilir.

Alıntıdır. Tarafımca çevirilmiştir.