İkinci aşama “Büyük Sırlar” aşamasıydı. İnsanların bazı
gerçeklerle karşılaşabilmeleri ancak kendi içlerindeki gerçekleri
keşfedebilmeleriyle mümkün olabileceği için, inisiyasyonun bu safhasında,
insanın inisiyatik sırlarla yüz yüze gelebilmesi için, önce kendi gerçeklerini
keşfetmesi hedeflenmişti. Yani bu aşamada kişi, kaybettiği kendisini bu dünyada
şuurlu olarak tekrar yakalamaya çalışacaktır.
Küçük sırlar aşamasından geçen adaylar artık adaylıktan
da kurtulmuş olurlardı. Onlar birçok bakımdan kendilerini ispat etmiş
sayıldıklarından, hiç kimseye açıklanmayan “Sırlar Öğretisi”nin derinliklerine
doğru yolculuklarına devam ederlerdi.
Onlar artık kendi içlerinde gizli bulunan “Tanrısal Gücün”
ortaya çıkması için teorik olarak öğrendikleri birçok bilginin anlamını, derin
bir şekilde hissetmeye başlayacakları bir safhanın eşiğine gelmişlerdi. Tüm bağlardan
kurtulup içlerindeki gücü ortaya çıkarana kadar rahiplerin kontrolü altında son
derece gizli çalışmalara başlarlardı. Bu aşamada uygulanan yöntemler arasında “oruç”
ve “zikir” çalışmaları çok önemli yer tutardı. Oruç çalışmaları sadece aç
kalmak tarzında değildi. Aç kalarak hem bedene hükmetmeyi öğrenirlerdi hem de
zihinsel tuttukları oruçlarla olumsuz her türlü duygu ve düşünceleri
kendilerinden uzak tutarlardı.
Bu safhada yapılan çalışmaların en önemlilerinden biri de
“konsantrasyon” çalışmalarıydı. Konsantrasyon çalışmalarıyla düşüncelerini
belirli bir süre, belirli bir noktada yoğunlaştırabilme yeteneklerini de
geliştirirlerdi. İnisiyasyonun bu aşamasında yapılan yoğun konsantrasyon çalışmaları
eğitimlerinin çok önemli bir parçasını oluştururdu. Çünkü birçok şeyi düşüne
güçlerini kullanarak adeta sihirli bir şekilde gerçekleştirmenin yöntemlerini
öğrenirlerdi. Bu aynı zamanda majik bir çalışma metoduydu da…
Hedeflenen amaca ulaşana kadar yapılan çalışmalar şu anda
bizler için imkansızmış gibi gelen bir insanın ortaya çıkmasına sebebiyet
verirdi. Bazı öğrencilerin bu aşamada telepati yetenekleri, duyular dışı
algılamaları artardı, bazılarının manyetik güçlerini rahatlıkla kullanmaya
başladıkları görülürdü. Ve bu insanlar hastaları tedavi edebilirlerdi.
Mısır’ın gizli sırlarını üstü kapalı şekilde anlatan
mitolojik hikâyelerde Horus’un elinde üçlü asa bulunduğu görülür. Bu asa: Kamçı,
çobandeğneği ve Anubis’in değneğinden oluşur. Ünlü ezoterizm
araştırmacılarından Paul Brunton “Gizemli Mısır” adlı eserinde bu sembolü şöyle
açıklar;
“Kamçı: Beden üzerindeki
hakimiyeti; Çobandeğneği: duyguların kontrolünü; Çakal başlı Anubis değneği ise
Düşünce kontrolünü sembolize ederdi.”
İnisiyelere gösterilen en büyük hedef kendi kendine hâkimiyet,
kendini tanıma ve kendini yönetme safhasıdır. Lotus çiçeği de bu aşamanın
hedeflediği amacın sembolüydü. Bu safhanın sonlarına doğru mürid beşeri
vasfından çıkarak çok farklı bir hüviyete bürünmeye başlardı. O artık, sırlar
öğretisinin bir neferi haline gelmiş, diğer insanların hayal bile edemeyeceği
sırlara sahip olmuştur… Bütün varlıkların oluşumunu aynı prensip altında
görmeye ve bunu bütün kalbinde hissetmeye başlamıştır. Bunun için “Her şey Tanrı’nın bir aksinden ibarettir” ifadesi
kullanılır. Bu Eflatun’da da, diğer tasavvufi çalışmalarda da böyledir. Bu
bilgi, bir söz olarak dış halkalara söylenmişse de, asıl içinde gizlediği sır
halka açıklanmamıştır. Bu sır günümüzde hala gizlidir.
(Devam Edecek...)
Ergun Candan - Ezoterizme Giriş
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder