Paganizm, Cadılık, Wicca, büyü kavramları
birçoğumuza oldukça yabancı gelmektedir. Birçoğumuz için büyü; sadece
hacı-hocaların elinde olan yalan dolu bir sektör olarak bilinmekte, paganizm;
güneşe-gök gürültüsüne tanrı diyen, eliyle yonttuğu taşlara – heykellere tapan
insanları akla getirmekte, cadılar ise masaldan fırlamış çocuksu hikâyeler olarak
görülmektedir. Oysa çok değil bundan altı yüzyıl önce insanlar cadı oldukları
ve büyü yaptıkları gerekçesiyle rahatlıkla engizisyon mahkemelerinde yargılanıyor,
yargılama sırasında türlü işkencelerle insanlara büyü yaptıkları ve cadı
oldukları itiraf ettiriliyor ve sonuç olarak çoğunlukla yakılarak ölüme mahkûm
ediliyorlardı. Hatta bugün bile medyada sıkça rastlamasak da, Suudi Arabistan’da
din polisleri insanları cadılıkla suçlayarak aynı engizisyon mahkemelerindeki
gibi ölüme mahkûm edebiliyorlar. Peki, nedir bu kavramlar? Neden bu kadar bihaberiz
bunlardan ve bugüne kadar nasıl gelebilmiş bu bilgiler?
Özellikle kitaplı dinlerin kendi
görüş ve inançlarını yaymak amacıyla cadılara ve pagan inanışına sahip
kimselere yaptıkları işkenceler, pagan tanrı ve bilgilerinin çarpıtılarak
insanların zihinlerine farklı şekillerde sokulması, kadim bilgilere ait her
türlü verinin, kütüphanelerin yakılıp yıkılması sonucunda bu bilgilere sahip
olan azınlık kendilerini gizleyerek, varlıklarını ve inançlarını belli
etmeksizin küçük topluluklar halinde yaşamaya zorunlu kılınmışlardır. Kitaplı
dinlerin yıkıcı hareketleri ve bu inançlara sahip kişilerin inançlarını
herkesten gizlemek zorunda kalmaları nedeniyle paganizm ve cadılık uygulamalarının
tarihte ilk ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte çoğu kişi tarafından cadılığın
Atlantis ve Mu uygarlıkları ile bağlantısı olduğu iddia edilmektedir. Hatta bu
alanda yapacağınız küçük bir araştırma neticesinde Atlantis ve Mu
uygarlıklarının vakti zamanında teknoloji açısından aşırı gelişmiş olduğu,
sonunda büyü nedeniyle buralarda iç karışıklık yaşandığı, büyük savaşlar
sonucunda bu kıtaların battığına dair bilgilere ulaşmanız mümkündür. Konuyu,
uzun yazıları okumaktan ürken gözler için biraz daha kısa tutmayı
amaçladığımdan çok derine girmeden devam ettirmek niyetindeyim. Bu sebeple
Paganizm ile başlayalım…
Paganizm, kökenleri dünyanın eski
doğa dinlerine uzanan inançların bütününe verilen genel bir isimdir. Esasında etrafında
var olan her şeyin tanrısal gücün tezahürü olduğunun farkına varılmasını temel
alır. Özünde yaratıcı güç düşüncesi vardır. Tüm tanrılar ve tanrıçalar o gücün
bir başka deyişle evrensel özün, doğanın farklı tezahürlerinin
sembolleştirilmeleridir. Paganizm’de önemli olan doğaya uyumlanmaktır. Bu
inancın ruhban sınıfları ya da örgütlü bir din sistemi yoktur. Çeşitli coğrafi
bölgelerde tanrı ve tanrıçalara ulaşmak için farklı yöntemler kullanmışlardır.
Paganizmde güzel olan tanrı ve tanrıçaya ulaşmanın birden çok yolu olduğuna
inanılması ve doğanın efendisi değil; onun bir parçası olduklarına inanarak
doğa ile bütünleşmeye çalışmalarıdır. Böylece kutsal olana ulaşmaya çalışan
kişi, bu yolun öncelikle doğadan ve dolayısıyla doğanın parçası olan
kendisinden geçtiği bilincine sahiptir. Bu sebeple doğaya, doğanın içinde
kendisiyle birlikte yaşayan tüm canlılara azami saygı ve sevgi duymaktadır.
Paganizmdeki gibi cadılıkta da,
Wicca dininde de doğaya uyumlanmak ve doğanın bilgeliğinden yararlanmak çok
önemlidir. Dört element vasıtasıyla doğa ile iletişime geçer, büyü pratikleri yaparak evrendeki enerjileri,
doğayı ve kendi iç benliklerini keşfederler. Cadılık ile Wiccalık aralarındaki
benzerlikler nedeniyle çoğu kişi tarafından aynı sanılır. Ancak Wicca kavramı,
cadılıktan çok daha yeni, modern bir kavramdır. Bu kavram 1954 senesinde
Gardner tarafından ileri sürülmüş, onun öğretileri bir din haline
getirilmiştir. Bir başka deyişle Wiccalık cadılığın bir alt koludur ve bir
dindir. Wiccalıkta tanrı ve tanrıçalara tapınma varken, cadılıkta tanrı ve
tanrıçalar sadece evrensel düzeni sağlayan kozmik bilge varlıklar olarak
görülür ve onlarla iletişime geçilir, onlara tapınılmaz. Cadılıkta derin bir
felsefe vardır. Örneğin iyi ya da kötü diye bir şey yoktur. Onlara göre
erdemler, etikler ve doğanın bilgeliği kuralları vardır. Aydınlığın ve
karanlığın yani doğanın iki önemli dengesinin bilgeliğinden söz ederler. Bunlar
o kadar iç içedir ki; birini reddetmek diğerini eksik bırakır. Günümüzde popüler
kültürün de etkisiyle birçok kişi wiccalığı tercih ederek bu yolda
ilerlemekteyse de, geleneksel cadılık öğretilerine bağlı şekilde yaşayan da
birçok kişi bulunmaktadır.
Cadılık ve Wiccalıkta büyü önemli
bir yer tutar. Büyü, bu konuda oldukça uzman olarak görülen Aleister Crowley’in
tanımıyla “irade doğrultusunda değişiklik yaratma sanatı ve bilimi”dir. Varlığı
ve yokluğu yüzyıllarca birçok kişi tarafından tartışılmış, ulaşılan sonuç ise
kişilere göre değişiklik göstermiştir. Örneğin Hegel’e göre büyü, tüm zamanlar
boyunca toplumun her kesiminde mevcuttur. Eusebe Salverte, “Essay” adlı
eserinde büyüye saygı ile baktığını belirtip antik toplumlardaki büyücülerin de
belli hileler kullandığını söylemiştir. Antropolog Sir James Frazer büyünün
gerçek olmadığını ileri sürmüş, ancak büyünün sosyal ve bilimsel gelişmelere
temel olduğunu vurgulamıştır. Modern antropolojide Hubert ve Mauss gibi
uzmanlar ise ilkel büyücülerin sahtekâr olduğunu, onları izleyenlerin onlarda
doğaüstü güçler olduğuna inandığını iddia etmişlerdir.
Günümüzde dünyanın çeşitli
yerlerinde halen büyünün var olduğuna inanan, büyü yapan ve hatta Suudi
Arabistan’daki örnekte olduğu gibi büyü yapan kişileri cezalandıran kimseler
bulunmaktadır. Büyü denilen şeyin var olmadığı düşüncesi, içinde bulunduğumuz
materyalist dönemde oldukça yaygındır. İnsanlar hep aşırı uç sonuçlar görmeyi
arzulamaktadırlar. Ancak durum öyle değildir. Örneğin parayla satın almanız
gereken bir şeye ihtiyacınız olduğunda bu şeyi almak için büyü yaparsanız bir
anda cepleriniz parayla dolup taşmayacak ya da almak istediğiniz şey aniden
evin içinde belirmeyecektir. Büyü nedeniyle ortaya çıkacak sonuç ancak beklemediğiniz
bir yerden aniden para gelmesi ya da ihtiyacınız olan şeyin size hediye olarak gelmesi
şeklinde olabilir. Bu da çoğunlukla konuyu detaylı incelemeyen ya da şüpheci
karaktere sahip kimseler için tesadüf olarak nitelendirilebilirken, büyünün
varlığına inananlar bunun enerjinin doğru yönlendirilmesi sonucu başarı sağlayan
bir büyü olduğunu düşüneceklerdir. Büyünün var olup olmadığı konusundaki karar
tamamen kişinin kendi görüsüne, düşüncelerine bağlı bir şeydir.
Büyünün nasıl yapıldığı da
çoğunlukla merak konusudur. Büyü, enerji sistemleri üzerinde uzmanlaşmış
kişilerin enerjiyi doğru şekilde yönlendirmesiyle gerçekleşir. Bu açıdan
bakıldığında dua etmek dahi büyü yapmakla eş görülebilir. Ancak özellikle cadılık
geleneğinde büyü yapmak, yapılan her büyünün üç katı olarak kendilerine geri döneceği
inancı nedeniyle de oldukça önem verilmesi ve özen gösterilmesi gereken bir şeydir.
Bu sebeple cadılık geleneğinde herhangi bir ritüel öncesi oldukça uzun
denilebilecek kadar bir süre çalışmalar ve hazırlıklar yapılır. Ancak ondan
sonra büyü yapma işlemine başlanır. Anlaşılacağı üzere bugün için filmlerde –
dizilerde izlediğimiz iki söz söyleyip bir asa titreştirmekle büyü yapılamaz.
Günümüzde büyü, cadılık ve Paganizm gibi konularda doğru bilgilere ulaşmak, bu
dizi ve filmler yüzünden de oldukça zordur. Bu sebeple bu alanda araştırma
yapmak ve kendilerini geliştirmek isteyen kişiler öncelikle düzenli meditasyon
yaparak ruhlarını evrensel öze açmalı, kendilerini dolayısıyla doğayı ve evreni
tanımalı, farkındalıklarını geliştirmeli, sezgilerini güçlendirmeli, ve
ruhlarını bu alanı algılayabilecekleri bir seviyeye yükseltmelidirler. Bu
seviyeye ulaştıktan sonra edinilen bilgileri sürekli sorgulayarak bu alandaki
doğru bilgileri ayıklamak mümkündür.
ishtar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder