Bu Blogda Ara

18 Aralık 2012 Salı

Meditasyon: Zihni Eve Getirmek


 Bir süredir meditasyon ile ilgileniyorum. Doğru şekilde meditasyon yapmaya o kadar çalışıyorum ki, zihni susturmaya çalışırken sürekli zihnimde sesler oluşuyor ve merak içinde ulaşacağım son noktaya takılıp kalıyorum. Bir de uyuyakalmak var tabii :) Bütün bu uğraşıların hayatımda farklı ancak yeterli olmayan bir bakış açısı yarattığı bir gerçek… Zihnimi gerginliklerden uzak tutabilmek, ani stresler dışında evimde kendimi bütün sıkıntılarımdan soyutlayabilmek özellikle içsel huzurum konusunda bana çok büyük katkıda bulundu. Birçoğunuz birkaç ay önceki halimi hatırlarsınız… Hatta bazı arkadaşlarım manik-depresyon tanısı bile koymuşlardı bana :D Zorla kendimi telkin etmeye çalıştığım, komik bir Pollyannacılık içerisinde, her sabaha tükenmiş bir şekilde uyanıyordum. Fazla kilolarım ve metabolizma rahatsızlığım nedeniyle önce sağlıklı beslenme konusuna eğildim. Sanırım bu benim gelişimim için ilk adımdı… Bedenimize değer vermedikçe, dikkat etmedikçe zihnimiz de bulanıklaşıyor. Bunun ciddiyetini sağlıklı yiyecekler yiyerek, spor yaparak kavradığımı söyleyebilirim. Spor ve sağlıklı besinler sayesinde ve sabahları erken kalkmakla, eskiden uyandığımda yaşadığım tükenmişlik duygusu yerini daha iyi ve mutlu yaşama isteğine, daha da önemlisi daha iyi ve mutlu yaşama çabasına bıraktı… İşten de ayrılmamla birlikte Gnoxis’te ve yabancı sitelerde daha özgür saatlerde dolaşabilmem, sürekli araştırmalarımla baş başa kalabilmem, günlük koşuşturmacanın dışında kalmamla etrafımı rahatça gözlemleyebilmem sonucunda algılarımda büyük bir rahatlama gerçekleşti. Sonrasında tesadüf eseri (ki tesadüflere asla inanmam bana kalırsa gelişimim için gerekli olduğundan) aşağıda özetini vereceğim Sogyal Rinpoche’nin Tibet’in Yaşam ve Ölüm Kitabı’na ait bir bölümle karşılaştım.  Herkes içsel yolculuğunda yalnızdır ve gideceği yolları kendisi seçer. Ancak bu yazının sizlere de katkısı olacağını düşünüyorum. Kendi yorumlarımla birlikte oluşturduğum yazıya lütfen bir göz atın…
---
Yaşamımız şiddetli bir koşuşturmacayla, hızlı bir saldırganlık hali içinde geçiyor. Sürekli rekabet ve hırsla bir şeylere sahip olmayı başarmaya çalışmakla kendimizi gereksiz faaliyetler ve zihin meşguliyetleri ile sıkıntıya sokuyoruz. İşte meditasyon bunun tam tersidir. Meditasyon yapmak, normalde nasıl işliyorsak, ona tam anlamıyla ara vermek, bütün endişe ve kaygılardan arınmış olma halidir. İçinde hiçbir hırs bulundurmama halidir ki, orada ne kabul ne reddediş, ne umut ne de korku vardır. O durumda bizi esaret altında tutan tüm bu duygu ve kavramlardan yavaşça doğal sadeliğe doğru sıyrılmaya başlarız.


Zihnimiz samsara tarafından ve samsara için mükemmel şekilde eğitilmiş durumdadır. Negatif duygular kendiliklerinden ansızın içimizde yükselirler ve bizler bunları oluşturmaya bile çabalamak zorunda kalmayız. Eğer zihni meditasyon yaparak kendisini yanılsamalardan kurtarma görevine adarsanız, zaman içinde sabır, disiplin ve doğru eğitimle zihnimizin kendisini açmaya, düğümü çözmeye başladığını ve kendi gerçek mutluluk ve açıklığına kavuştuğunu görürüz. Ancak zihni eğitmek beyin yıkamak ya da zorla ona boyun eğdirmek demek değil, tam tersi zihnin doğrudan ve somut olarak nasıl çalıştığını anlamaktır. Bu açıdan baktığımızda, “telkin”lerin yanlış anlaşıldığını, birçoğumuzun kendini telkin etmek yerine beyin yıkamaya çalıştığını düşünüyorum. Meditasyon egzersizi olarak kullanılan mantraların yerini telkine bıraktığı batı tarzı meditasyon yöntemlerinde kişi aynı cümleyi defalarca söyleyerek olmak istediği bir noktaya adeta beynini yıkayarak gelmeye çalışmaktadır. Oysa bana göre meditasyonda böyle bir çaba yerine, kişinin kendisini tanımak için gözlemlemesi, zihninin nasıl çalıştığını izlemesi daha doğrudur. Böylece zamanla kendisini tanıyan kişi, bir noktada olmak için yoğun çaba sarf etmek yerine zamanla gelişecek ve olması gereken noktaya erişecektir.  

8. yüzyılda yaşamış Budist Usta Shantideva şöyle der;
Eğer bu zihnin fil’i her tarafından farkındalık içerisinde ise,
Tüm korkular kaybolur ve tam anlamıyla mutluluk ortaya çıkar
Tüm düşmanlar bütün kaplanlar, aslanlar, filler, ayılar, yılanlar (tüm duygularımız)
Ve cehennemin tüm bekçileri, şeytanlar ve korkular,
Tüm bunlar zihnimizin ustalığı tarafından bağlanırlar,
Ve bu bir tek zihni eğitmek suretiyle,
Onların hepsine boyun eğdirilir.
Çünkü aslında tüm korkuların ve tarifsiz
Üzüntülerin kaynağı zihindir.

Meditasyonun Özü

Meditasyonun amacı; içimizdeki gökyüzü kadar engin zihnin doğasını uyandırmak ve bize gerçekte ne olduğumuzu göstermektir ki; bu tüm yaşam ve ölümün temelini teşkil eden değişmez, saf farkındalıktır.

Meditasyonun sükûnet ve sessizliği içinde, uzun zaman önce kaybettiğimiz o derinlerdeki doğamızı görür ve oraya geri döneriz. Şu anda sürekli arzu eden, çabalayan, hırs içinde acı çeken varlıklar gibiyiz. Hepimiz birçok değişik kimliklere bölünmüş durumdayız. Gerçekten kim olduğumuzu ya da kendimize ait hangi görüntünün gerçek olduğunu, bunlardan hangisinin bizi tanımlayacağını, hangisine inanacağımızı bilmiyoruz. Öyle çok aykırı ses, emir ve duygu üzerimizdeki denetimi ele almak için savaşıyor ki, kendimizi dağılmış hissediyoruz. İşte bu nedenle meditasyon; zihni eve getirmektir.

Buda’nın öğretisinde, meditasyonun yalnızca geçici bir rahatlama, huzur ve mutluluk ya da sizin ve diğerlerinin aydınlanması yolunda güçlü bir amaç olması dışında, değişimi yaratan 3 şey olduğuna inanırız. Bu 3 şeyi şöyle adlandırırız; “Başlangıçtaki iyi”, “Ortadaki iyi” ve “Sondaki iyi”.

Başlangıçtaki İyi; Biz ve tüm sezgi sahibi varlıkların aslında en derindeki özümüz olan buda doğasına sahip olduğumuzun farkındalığı ve bu anlayışa sahip olmakla bilgisizlikten kurtuluş ve en sonunda acı çekmeye bir son verişten oluşur. Her meditasyonda bu düşünce bize esin verir ve meditasyon uygulamamızı ve yaşamımızı, geçmişteki tüm Buda’ların kullandığı aşağıdaki dua yoluyla tüm varlıkların aydınlanmasına adarız;

Bu meditasyonun gerçeği ve gücü yoluyla
Tüm varlıklar mutluluğa ve kendilerine
Mutluluk getirecek amaçlara sahip olsun;
Herkes kederden ve üzüntü getirecek
Nedenlerden özgürleşsin.
Hiç kimse kedersiz olan kutsal mutluluktan ayrı kalmasın.
Ve herkes çok fazla bağımlılık ve çok fazla nefret içermeyen
Bir dinginlik içinde yaşasın.
Ve tüm yaşamların eşit olduğuna inanarak yaşasın.

Ortadaki İyi; Bizi uygulamanın özüne götürür ve zihnin çatısını oluşturur. Zihnin doğasının farkındalığına erişmek yoluyla esin sağlar, hiçbir şeye sıkı sıkıya bağlanmamak, bütün kavramsal anlayışlardan özgürleşmek, her şeyin doğal olarak boş, aldatıcı ve rüya gibi olduğunun anlayışı olarak ortaya çıkan bir haldir.

Sondaki İyi; Öyle bir yoldur ki, orada meditasyonumuzu sağlayabileceği tüm erdemlere adarız ve gerçek bir arzu ile şöyle dua ederiz; “Bu meditasyon uygulaması yoluyla kazanılacak her türlü fayda, tüm insanların aydınlanmasına katkıda bulunsun; bütün varlıkların özgürleşmesi yolunda yorulmaksızın çalışan tüm Buda’ların yaptıkları işler okyanusunda bir damla olsun.” Erdem olumlu güç ve faydadır, meditasyon uygulamanız yoluyla yayılan dinginlik ve mutluluktur. Siz bu ödülü uzun vadede, tüm insanların en büyük yararına, onların aydınlanmalarına adarsınız. Böylelikle gerçeğin doğasının dışında her şeyin asılsız ve rüyaya benzer niteliğinin farkına varmış olarak, meditasyonu adayan kişi olarak siz, bu uygulamayı adadığınız insanlar, hatta adama işleminin kendisinin bile doğalarından gelen bir şekilde boş ve aldatıcı olduğunu içinizin en derinlerinde hissedersiniz.




Bu 3 kutsal ilke; ustalıklı motivasyon, uygulamayı koruyan, hiçbir şeye sıkı sıkıya bağlanmama hali ve onu onaylayan adanmışlık meditasyonunuzu tam anlamıyla güçlü ve aydınlanmaya ulaştırıcı kılar.

Farkındalık Uygulaması

Farkındalık uygulaması, dağılmış, parçalanmış zihni evine getirmek ve böylece varlığımızın değişik durumlarına odaklanmak, “dinginlik içinde kalmak” veya “sükunetle durmak” olarak adlandırılır. “Dinginlik içinde kalmak” ile üç şey başarılır. Birincisi; varlığımıza ait tüm dağılmış ve birbirleriyle savaş içinde olan kimliklerimiz sakinleşir, çözülür ve arkadaş olurlar. Bu duruma geldiğimizde kendimizi daha iyi tanıyıp anlamaya başlarız ve bazen asıl doğamızın yaydığı ışıltıları kısa bir süre için bile olsa görebiliriz. İkinci olarak olumsuzluğumuzu, saldırganlığımızı ve birçok yaşamlar boyunca üzerimizde güç kazanmış olan çalkantılı duygularımızı dinginleştirir. Bu duyguları bastırmak ya da onlara teslim olmaktansa, burada onları gözlemlemek, düşüncelerinizi ve içinizden ne yükselirse yükselsin bunları olabildiğince büyük bir açıklık ve cömertlikle kabullenmek önemlidir. Farkında ve açık olarak kalmaya devam ettiğiniz sürece ve zihninize giderek daha fazla odaklandığınız için olumsuz duygularınız gittikçe azalır, kendinizi varlığınızın içinde iyi hissetmeye başlarsınız. Rahatlama ve sonsuz huzur buradan gelir. Üçüncü olarak, bu uygulama içinizdeki iyi kalbi gözler önüne serer. Çünkü bu uygulama sayesinde içinizdeki şefkatsizlik ve kötülük yok olup ortadan kalkar.

Büyük Doğal Sükûnet

Meditasyon uygulamasının tamamı 3 önemli nokta ile açıklanabilir; Zihninizi yuvasına götürmek, serbest bırakmak ve rahatlamak. Zihni yuvasına götürmek en derindeki anlamıyla, zihninizi içinize çevirmek ve zihnin doğasında kalmak demektir. Serbest bırakmak, tüm acı, korku ve kederin, hırs içindeki zihninizin şiddetli arzularından kaynaklandığını kabullendiğiniz sürece, onu bir şeylere sıkı sıkıya bağlı olmanın yaratmış olduğu hapishane hücresinden kurtarmak anlamındadır. Rahatlamanın anlamı genişlemiş olmak ve zihni gerilimlerinden kurtarıp gevşemek demektir. Bu duygu, sanki düz bir yüzeyin üzerine bir avuç kumu yavaşça akıtmak gibidir. Her bir kum tanesi kendi ahengi içinde yüzeye düşer. Bu sizin de zihninizin gerçek doğası içinde nasıl rahatlamanız gerektiğini gösterir, tüm duygu ve düşüncelerin doğal bir şekilde sakinleşip, zihninizin gerçek doğası içinde erimesine izin vermektir. Sükûnetin sizinle birlikte çalışmasına ve parçalanmış zihninizi toplayarak, sükûnetle durmak farkındalığı düzeyine ulaştırmasına ve duru görü anlayışının getireceği farkındalığın içinizde uyanmasına izin verin. Tüm olumsuzluğunuzun kaybolduğunu, saldırganlığınızın eriyip gittiğini ve karmaşanızın, gerçek doğanızın kusursuz ve engin gökyüzünün içindeki sis gibi yavaşça buhar olup uçtuğunu hissedeceksiniz. Bedeniniz ve zihniniz dingin, sessizlik içinde sakince oturarak içinizden yüksele duygu ve düşüncelerin hiçbirine sıkı sıkıya tutunmaya çalışmadan, sadece gelmelerine ve gitmelerine izin vermek…




Dudjom Rinpoche sık sık şöyle derdi; “bütün gün boyunca tarlada çalışıp zor bir gün geçirdikten sonra eve dönen bir adam hayal edin. Adam evine geldikten sonra ateşin önünde duran en sevdiği koltuğuna gömülür. Bütün gün boyunca çalışmıştır ve başarmak istediği her şeyi başardığını bilir. Kaygılanacak bir şey yoktur. Geride bitirilmemiş bir şey kalmamıştır. Ve tüm o kaygı ve endişelerin akıp gitmesine izin verebilecek durumdadır. Yalın olarak halinden hoşnuttur.”

Yani meditasyon yaptığınız zaman zihninizin içsel şartlarını doğru olarak yaratmanız çok önemlidir. Tüm telkinler, efor ve çabalamalar genişlemiş olamamaktan kaynaklanır, yani bu doğru şartları yaratmak meditasyonunuzun gerçek anlamda başarılı olması için yaşamsal önem taşır. Keyif ve açıklık duygusu içinde olduğunuz zaman meditasyon çaba göstermenize gerek kalmadan ortaya çıkar.

Meditasyonda Yöntemler

Eğer zihniniz doğal olarak kendi uyumu içine yerleşebiliyorsa ve siz de onun saf farkındalığı içinde olmaktan esin alabiliyorsanız özel bir meditasyon yöntemine gereksinim duymazsınız. Büyük bir çoğunluk bu durumu hemen, kolaylıkla deneyimlemekte zorlanır. Sadece onu nasıl uyandıracağımızı bilmiyoruz ve zihinlerimiz o kadar güvenilmez ve şaşkın ki, onu uyandıracak yönteme ihtiyacımız var. Ancak şu unutulmamalıdır; Yöntem sadece bir araçtır. Meditasyonun kendisi değildir. Meditasyon çabalamak değil, doğal olarak onun tarafından özümsenmek demektir.

Meditasyonun gerçekleşebilmesi için dingin ve uygun koşulların yaratılması gerekir. Zihnimiz üzerinde ustalık kazanmadan önce, doğal çevrenizi sakinleştirmeniz gerekir. Meditasyonda bir kez sağlamlığı yakaladığımızda, sesler ve diğer her türlü rahatsız edici koşulun üzerimizdeki etkileri de azalmaya başlar.

Batı’da, benim “meditasyon teknolojisi” dediğim şeyin içinde kaybolup gitmiş durumdalar. Her şey bir yana modern dünya mekanizmalardan ve makinelerden son derece etkilenmektedir ve saf anlamıyla pratik formüllerin bağımlısı haline gelmişler. Ancak meditasyonun en önemli özelliği teknik değil, ruhtur. Uygulamamızın başarısı, esin verici ve yaratıcı yolu ya da başka bir deyişle duruştur.


Duruş

Doğru duruşun tüm amacı, meditasyon ve Rigpa’nın uyandırılması için daha esinlendirici bir ortam yaratmaktır. Bedenin duruşu ile zihnin durumu arasında yakın bir ilişki vardır. Beden ve zihin birbirleri ile ayrılmaz bir ilişki içindeler ve bu nedenle de duruşlarınız ve tavırlarınız esin verici olduğunda meditasyonunuz doğal şekilde açığa çıkar. Size açıklayacağım duruş, alışkın olduğunuz duruşlardan biraz farklı olabilir. Kadim Dzogchen öğretisinden gelmekte olan ve ustalarımdan birinden öğrendiğim bu duruşun son derece etkili olduğuna inanıyorum.

Dzogchan öğretisinde, duruşunuzun ve bakışınızın bir dağ gibi olması gerektiğinden bahsedilir. Bakışınız, meditasyonunuza taşıdığınız zihnin doğası ile ilgili tüm anlayışınızın ve içgörülerinizin bir özetidir. Böylece bakışınız, oturuş biçiminizde varoluşunuzun özünü açığa vurarak duruşunuzu anlamlandırır ve etkiler.

Öyleyse, bir dağın sarsılmaz ve sağlam varlığıyla tıpkı bir dağ gibi oturun. Bu duruşun en önemli en can alıcı noktası sırtı bir ok ya da altın paralardan oluşmuş bir yığın gibi dik tutmaktır. Bu şekilde içsel enerji ya da prana, bedenin kanallarında rahatça akacak ve zihniniz rahatlaması için gereken doğru durumu bulacaktır. Hiçbir şeyi zorlamayın. Başınız, boynunuzun üzerinde rahatça dengede durmalıdır. Bağdaş kurarak oturun. Lotus duruşunda oturmanız şart değildir. Bir sandalye üzerinde bacaklarınız gevşemiş şekilde oturmayı da tercih edebilirsiniz, fakat sırtınızın dik olduğundan emin olun. Benim meditasyon geleneğimde gözler açık tutulmalıdır. Bu çok önemlidir. Eğer dışarıdan gelecek etkilere karşı çok duyarlıysanız uygulamaya başladığınızda bir süre için gözlerinizi kapalı tutmayı rahatlatıcı bulabilirsiniz. Dinginliği bir kez sağladıktan sonra yavaşça gözlerinizi açın, bakışlarınızın çok daha dingin ve huzur dolu olduğunu fark edeceksiniz. Şimdi, aşağıya doğru önünüzde yaklaşık 45 derecelik bir açı oluşturan burun çizginize doğru bakın. Ne zaman zihninizin karmaşa içinde olduğunu hissederseniz bakışlarınızı aşağı doğru kaydırmak, durgun ve uykulu hissettiğiz zamanlarda ise bakışlarınızı yukarı yöneltmek her zaman kullanabileceğiniz en iyi çözümdür. Dzogchen öğretilerinde, meditasyonunuz ve bakışlarınız büyük bir okyanusun sınırsız genişliğini taşımalıdır denir. Bütüne yayılan açık ve sınırsız. İşte o halde iken özellikle belli bir şeye odaklanmayın. Bunun yerine hafifçe kendi içinize geri dönün ve bakışlarınızın genişleyip giderek daha sınırsız ve bütüne yayılmış hale gelmesine olanak tanıyın. Bu halde iken görüşünüzün kendisinin çok daha genişlemiş olduğunu, bakışlarınızda daha çok dinginlik ve şefkat bulunduğunu, denge ve huzur içinde olduğunuzu keşfedeceksiniz.

Gözleri kapamak yerine açık tutmanın birkaç nedeni vardır. Yaşamı dışarıda bırakmak yerine, açık ve her şeyle barış içinde kalırsınız. Duyularınızı duymak, görmek, dokunmak onların algılarına sıkı sıkıya bağlı kalmaksızın, doğal olarak sadece oldukları gibi açık tutarsınız. Dzogchen’in özel parlaklık uygulamasına göre, bilgelik enerjimizin tamamı kalp merkezimizde bulunur ve bu merkez bilgelik kanalları yoluyla gözlerimizle bağlantı halindedir. Gözler parlaklığın kapılarıdır. Öyleyse bu bilgelik kanallarının yolunu kesmemek için onları açık tutun.

Meditasyon yaparken ağzınızı sanki derin ve rahatlatıcı bir “aah” sesi çıkarmak üzereymişsiniz gibi hafifçe açık tutun. Ellerinizi rahatça diz kapaklarınızın üzerinde tutun. Bu duruş rahat ve refah içindeki zihnin duruşu olarak adlandırılır.



Meditasyon Durumunda Zihin

Meditasyon sırasında zihnimizle kesinlikle hiçbir şey yapmamalıyız. Sadece zihninizi olduğu gibi bırakın. Ünlü bir deyiş; “Eğer zihin, bilinçli olarak kurulmamış haldeyse, yani kendi halindeyse, mutlu ve neşe doludur; tıpkı su gibi, kışkırtılmadığı zamanlarda doğasından gelen şekilde şeffaf ve durudur” der. Sık sık meditasyon halindeki zihinle bir sürahi bulanık suyu kıyaslayalım: Suyu çalkalamadan ve karıştırmadan ne kadar uzun süre bırakırsak, onu bulandıran parçacıkların dibe çökerek suyun doğal berraklığının ortaya çıkmasına izin vermesi de o kadar kolay olur. Zihnin doğası da tam olarak böyledir bu sebeple onu değiştirmeye çalışmadan kendi haline bırakırsanız o da mutluluk ve açıklık olan gerçek doğasını bulacaktır.

Yani başta da söylediğimiz gibi, zihninize hiçbir şeyi zorla kabul ettirmemeye, ona yüklenmemeye dikkat edin.

Hassas Denge

Meditasyon sırasında uyanıklık ile gevşeyip rahatlamış olma arasında hassas bir denge olması şarttır. Konsantre olmak için çaba gösterince başımız ağrır, ya da tamamen gevşediğimizde de uykuya dalarız. Oysa ne çok gergin ne de çok gevşek olmamamız gerekmektedir. Tibet’in en büyük kadın ustalarından biri olan Ma Chik Lap Drön, “Uyanıklık uyanıklıkta; ama gevşeme gevşemededir. Bu meditasyon sırasında görünümün en can alıcı noktasıdır” der. Uyanıklığınızı uyandırın, ama aynı zamanda rahatlamış bir durumda olun, öyle ki zihninizn içinde rahatlamış olmak fikrinin bile bulunmasına izin vermeyin.




Duygu ve Düşünceler; Dalgalar ve Okyanus

İnsanlar meditasyon yapmaya başladıkları zaman düşüncelerinin her zamankinden daha çılgın şekilde zihinlerine dolduğundan bahsediyorlar. Oysa bu gayet iyi bir şeydir. Bu sizlerin daha sakin olmaya başladığınız, en sonunda düşüncelerinizin ne kadar gürültülü şekilde kafanızda dolaştığını anladığınız anlamına geliyor. Sakın vazgeçmeyin ve cesaretinizin kırılmasına izin vermeyin. Zihninizde hangi düşünce doğarsa doğsun, siz sadece anın içinde kalın, tüm o karmaşa içinde dahi nefesinize odaklanın.

Bazen insanlar meditasyon sırasında zihinlerinde hiçbir duygu ve düşünce olmaması gerektiğini düşünürler; zihinlerinden duygu ve düşünceler yükseldiğinde sinirlenir ve başaramadıklarını düşünürler. Bu yaklaşım gerçeğe çok uzaktır. Bir Tibet deyişi şöyle der; “Kemiği olmayan et ya da yaprağı olmayan çay istemek mantıksız bir arzudur.” Bir zihniniz olduğu sürece orada duygu ve düşünceler olacaktır. Duygu ve düşüncelerinize karşı “bir çocuk oyunu izleyen yaşlı bir adam gibi” olun.

Bütünleşme: Eyleme Dökülmüş Meditasyon

Çağdaş ruhsal uygulayıcıların günlük yaşantılarıyla meditasyon uygulamalarını bütünleyemediklerini fark ediyorum. Şunu ne kadar söylesem azdır: Meditasyonun en önemli işlevi ve tüm amacı, meditasyonu günlük yaşama geçirmektir. Hiçbir değişim yaşamayan insanlar günlük yaşamları ile ruhsal uygulamaları arasındaki derin uçuruma dikkat etmeliler.

Meditasyondan sonra günlük yaşamınıza geri döndüğünüzde meditasyonun size getirdiği bilgelik, anlayış, şefkat, keyif, akıcılık, açıklık ve tarafsızlığın günden güne deneyiminize yayılmasına izin verin. Dudjom Rinpoche şöyle bir tavsiyede bulunur; “Bir anlamda her şey rüya gibi ve aldatıcıdır, ama öyle olsa da, işin mizahi yanını elden bırakmadan işlerinizi yapmaya devam edin. Örneğin eğer yürüyorsanız, gereksizce ağırbaşlılık ya da çekingenlik göstermeden, kaygısızca gerçeğin açıklığına doğru yürüyün. Oturduğunuz zaman, gerçeğin kalesi olun. Yemek yerken olumsuzluklarınızı ve yanılsamalarınızı boşluğun karnına yerleştirdiğinizi ve onların her yana yayılarak yol olduğunu düşünün. Ve tuvalete gittiğinizde, tüm karanlık yönlerinizin ve kanmışlıklarınızın temizlendiğini, su ile sürüklenerek gittiğini düşünün.” Yani asıl önemli olan oturup meditasyon yapmak değil, meditasyondan sonra zihninizin hangi durumda olduğudur. Buna örnek bir Zen hikâyesinde öğrenci ustasına sorar;

“Usta, aydınlanmışlığı yaşamıma nasıl geçirebilirim? Onu günlük yaşamımda her an nasıl deneyimleyebilirim?”
“Yemek yiyerek ve uyuyarak”
“Ama usta, herkes uyur ve herkes yemek yer”
“Ama herkes yemek yerken sadece yemez, uyurken sadece uyumaz.”

Burada yemek yerken yemeği yemek ve uyurken de uyumak tanımlamasının anlamı, egonuzun sizin orada bulunmanızı engelleyici ayartmalarından uzakta, her ne yapıyor olursanız olun, tam anlamıyla içinde bulunduğunuz anın farkındalığında kalmaktır. Bu, bütünlemedir. Ve bunu başarmak istiyorsanız, meditasyonu ilaç ya da terapi gibi değil, günlük gıda gereksiniminiz gibi görmelisiniz. Yani meditasyon yapmakta başarıya ulaşmanın sırrı sadece meditasyon yapmak değil, bu meditasyonu düzenli yapmak ve gündelik hayatınızla bütünleştirmektir.

---

Uzun bir süre önce bir forum sitesinde paylaştığım bir yazımdı... Umarım yararlı olur.



2 yorum:

  1. Meditasyon yapmayı düşünüyorum, artık hayatımdaki stresle en iyi kendi kendime baş edebileceğimi fakettim ve bir araştırma yapayım derken sizin bloğunuz çok hoşuma gitti, inanılmaz anlaşılır ve güzel bilgi vermişsiniz meditasyonla ilgili,
    Sizi takip etmek isterim
    Teşekkürler,

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu kalabalığın içinde sessiz - sakin, kendi halinde duran blogumu fark ettiğiniz, -çoğu insanı ilk 3 saniyede kaçırmaya yetecek kadar uzun olmasına rağmen- yazılara değer verip okuduğunuz için teşekkür ederim. Bu azim ve araştırmacı ruhla bu alanda kendinizi tahmin ettiğinizden çok daha fazla geliştirebileceğinize eminim.

      Varlığınız bir süredir kenara attığım blogumu canlandırmam gerektiğini hatırlattı bana... Beni takip etmek istediğiniz için ben teşekkür ederim. Bana yeniden güç verdiniz.
      Teşekkürler.

      Sil