Bu Blogda Ara

22 Aralık 2012 Cumartesi

Eleusis Gizemleri




Kadim dini gizemler arasında en meşhuru, Eleusis şehrinde Ceres (Demeter, Rhea veya Isis) ve kızı Persephone onuruna beş yılda bir kutlanan Eleusis Gizemleri’dir. Eleusis Okulunun inisiyeleri bütün Yunan’da ünlüydü. Kutsal dramların ilk sahnelendiği yer olan Attika’da (Eleusis’de) yaşayan insanların ismini alan Eleusis Gizemleri’nin İsa’dan yaklaşık on dört asır önce Eumolpos tarafından kurulduğu kanaati yaygındır. 

Eleusis kültü, doğanın en değerli gizlerinin mistik yorumlarıyla, kendi devrinin medeniyetlerini etkileyip zaman içinde birçok küçük okulu içine almış ve bu daha küçük oluşumların sahip olduğu bütün değerli bilgileri kendi sistemiyle bütünleştirmiştir.

Eleusis kültü, Küçük ve Büyük gizemler olarak ikiye ayrılırdı. James Gardner’a göre Küçük Gizemler, Agrae kentinde bahar aylarında (muhtemelen bahar ekinoksu vaktinde), Büyük Gizemler ise Eleusis veya Atina’da sonbaharda (muhtemelen sonbahar ekinoksunda) kutlanırdı. Birincisinin yılda bir defa, ikinicisinin ise beş yılda bir gerçekleştiği varsayılmaktadır. Eleusis ritüelleri çok gelişmiş ritüellerdi e bu ritüelleri analmak için Yunan mitolojisini derinliğine bilmek gerekirdi. Çünkü bu ritüeller, gizem okulları tarafından inisiyelerin gizli anahtarlarıyla ezoterik açıdan yorumlanıyordu. 




Küçük Gizemler, Persephone’ye adanmıştı. Eleusinian and Bacchic Mysteries (Eleusis ve Baküs Gizem Okulları) adlı eserinde Thomas Taylor okulun amaçlarını şu şekilde özetler; “Küçük gizemler kadim kurucusu olan tanrıbilimciler tarafından, saf olmayan ruhun yersel bir bedenle sarmalanmış, maddi ve fiziksel doğayla kuşatılmış durumunu göstermek için kurulmuştur.”  Küçük Gizemlerde kullanılan efsanede Ceres’in kızı Persephone, yer altı tanrısı Plüton veya Hades tarafından kaçırılır. 

Birçok inisiyenin bile bu alegorinin mistik anlamını kavradığı kuşkuludur, birçoğu için bu efsane sadece mevsimlerin birbirini takip etmesiyle ilgilidir. İnisiyasyon seremonisinin başında aday, bu amaç için kurban edilen hayvan postunun üzerinde durur ve ona verilmek üzere olan kutsal hakikatleri açığa vuracaksam ölüm dudaklarımı mühürlesin, diye yemin eder. Bununla birlikte bazı dolaylı yollarla kimi sırlar bugüne kadar ulaşmıştır. Neofitlere verilen öğreti özet olarak şöyledir;




Eleusis Gizemleri’nde genellikle Psyche denilen ve Persephone’yi sembolize eden insan ruhu, esasında maddi olmayan, ruhani bir şeydir. Onun gerçek evi yüksek alemlerdir. Burada maddi form (şekil) ve maddi kavramların bağlarından özgür olarak tümüyle canlıdır ve kendini eksiksiz ifade eder. Bu öğretiye göre insanın fiziksel, beşeri doğası bir mezar, bir bataklık, bütün hüzün ve ıstırabın kaynağı olan, sahte ve fani bir şeydir. Platon bedeni ruhun tabutu olarak tarif eder ve bununla yalnızca insanın cismini değil, aynı zamanda beşeri doğayı kast eder. Eleuisçi savın özü insanın ölümden sonra hayatta olduğundan ne daha iyi ne de daha akıllı olmasıdır. Buradaki geçici misafirliği sırasında cehaletin üzerine yükselmezse, ölünce, sonsuza kadar amaçsız dolaştığı, bu yaşamda yapmış olduğu hataları sonsuza kadar yaptığı ebediyete gider. Dante’nin cehennemi, ruhani doğalarını açlığın, alışkanlığın, bakış açılarının ve kişiliklerinin sınırlamalarından kurtaramayan insanların acılarını sembolik olarak anlatır. Fiziksel hayatlarında kendilerini geliştirmek için bir şey yapmayan (ruhları uyku halinde olanlar) ölümde Hades’e giderler ve burada hayat boyunca uyudukları gibi sonsuza kadar yan yana uyurlar.

Eleusis filozofları için fiziksel dünyaya doğmak kelimenin tam anlamıyla ölümdür; ruhani anlamda tek gerçek doğum insanın spritüel ruhunun kendi etsel doğasının rahminden çıkmasıdır. Tıpkı suda kendine bakan Narcissus’un bir yansımayı kucaklayabilme uğruna hayatını kaybetmesi gibi, doğanın aynasına bakıp yansımasını gördüğü cansız toprağı, kendi gerçek benliği kabul ederek fiziksel hayatın ona sunduğu kendi ölümsüz, görünmez benliğini gerçekleştirme şansını yitirir. 

Persephone’ye Tecavüz: Yer altı aleminin hükümdarı Plüton, insanın bedensel aklını temsil eder. Persephone’ye tecavüz, hayvani nefsin saldırıp kirleterek Hades’in kasvetli karanlıklarına doğru çektiği ilahi doğayı sembolize eder. Hades, maddi nesnel bilinç düzeyidir.

James Christie, Disquistions upon the Painted Greek Vases (Resimli Yunan Vazoları Üzerine Araştırma) adlı eserinde büyük Eleusis Gizem Ritüellerinin gerçekleştiği dokuz gün içinde meydana gelen olayların Meursius’a ait bir versiyonunu anlatır. İlk gün, insiye edilecek kişilerin çeşitli nitelikleri konusunda sorguya çekildiği genel toplantı günüydü. İkinci gün, denize giden bir tören alayı kurulurdu, burada muhtemelen yönetici tanrıçanın bir tasviri sudan çıkardı. Üçüncü gün, bir balık kurbanı ile başlanırdı. Dördüncü gün, belli kutsal sembolleri taşıyan bir sepet Eleusis’e getirilirdi, bu sepeti kadın müritlerin taşıdıkları diğer küçük sepetler takip ederdi. Beşinci günün akşamı bir meşale yarışı yapılır, altıncı gün İakkhus’un heykelinin ardında bir tören alayı düzenlenir, yedinci gün atletizm yarışı olurdu. Sekizinci gün, daha erken gelemeyenler için seremoninin tekrarlanmasına ayrılırdı. Dokuzuncu ve sonuncu gün Eleusis gizemlerinin en derin felsefi tartışmalarına ayrılmıştı, bu tartışma sırasında mutlak önemin bir amblemi olarak bir vazo – Baküs’ün sembolü- sergilenirdi.

Bir kadim inisiye canlıların ölüm tarafından yönetildiğini söyler. Bu söz, insanların çoğunun yaşayan ruhları tarafından değil, akılsız (dolayısıyla ölü) hayvani kişilikleri tarafından yönetildikleri anlamına gelir. Bu Gizemlerde ruh göçü ve reenkarnasyon da öğretiliyordu, ancak biraz farklı bir biçimde.




Gece yarısı gayp alemlerinin yeryüzü küresine çok yaklaştığına ve maddi varoluşa yaklaşan ruhların gece yarısı saatinde maddi varoluşa geçtiğine inanılırdı. Birçok Eleusis seremonisi gece yarısı yapılmıştır. 

Eleusis mistikleri, intiharın kötülüğü üzerine çok vurgu yapmışlar, bu günahla ilgili ifşa edemeyecekleri çok derin bir gizemi bildiklerini açıklamışlar ve kendi hayatlarına kıyanları çok büyük acılar beklediği konusunda müritlerini uyarmışlardır. Bu bahsedilenler, özetle, Küçük Gizemler inisiyelerine verilen ezoterik doktrini oluştururdu. İnisiyasyon odaları yeraltındaydı ve ritüelistik dramlarda Hades’in dehşetengiz hikayeleri canlı bir şekilde tasvir edilirdi. İşkenceler, sınamalar ve tehlikelerle dolu dehlizleri başarıyla geçtikten sonra adaya Myste unvanı verilirdi. Bu, perdenin ardından gören veya görüsü bulutlu olan anlamına gelirdi. Modern “mistik” terimi, muhtemelen bu kadim kelimeden türemiştir.

Adayın Küçük Gizemler’in sınavlarını başarıyla atlattıktan sonra girdiği –belki o zaman bile kabul edilmediği- Büyük Gizemler, Persephone’nin annesi Ceres’e (Demeter) aitti. Ceres, kaçırılan kızını bulmak için dünyayı dolaşırken temsil edilir. Ceres, kayıp çocuğunu (ruh) bulmak için yanında iki meşale –sezgi ve akıl- taşır. Sonunda Persephone’yi Eleusis’ten çok uzak olmayan bir noktada bulur ve minnettarlığı nedeniyle oradaki halka buğday ekimini gösterir. Ayrıca Gizem Okullarını kurar. Ceres ölülerin ruhlarının tanrısı olan Plüton’un (Hades) önüne çıkar ve ondan Persephone’nin evine dönmesine izin vermesini ister. Tanrı, Persephone ölümlülük meyvesi olan nardan yediği için, önce bunu yapmayı reddeder. Sonra uzlaşmaya yanaşarak Persephone’nin yarım yıl Hades’in karanlığında onunla birlikte yaşamayı kabul etmesi şartıyla yılın geri kalanını yukarı dünyada yaşamasına izin verir.

Yunanlılar Persephone’nin solar enerjinin tezahürü olduğuna inanıyorlardı. O kış ayları boyunca Plüton’la birlikte yeraltında yaşıyor, fakat yazın bereket tanrıçasıyla birlikte geri dönüyordu. Efsaneye göre çiçekler Persephone’ye aşıktır ve o, Plüton’un karanlık alemi için yeryüzünden ayrıldığında bitkiler ve çiçekler yas tutarak ölürler. İnisiye edilmemiş avamlar bu konularda kendilerine ait görüşlere sahipken, Yunan alegorilerinin hakikatleri, bu yüce felsefi ve dini mesellerin büyüklüğünü kavrayabilen rahipler tarafından güvenle saklanmışlardır.

Thomas Taylor; Büyük Gizem Öğretilerini aşağıdaki şekilde özetler; “Büyük Gizemler üstü kapalı bir şekilde, mistik ve harika görülerle, maddi doğanın kirlenmesinden arındığı ve sürekli olarak entelektüel (Ruhsal) görüye yükseltildiği zaman burada ve bundan sonraki hayatta ruhun kavuşacağı saadeti ima eder.”




Küçük Gizemlerin bilincin yanılsama alemine dokuz günde (embriyolojik açıdan dokuz ayda) inip, gerçekdışının peçesine bürünmesini anlatması gibi, Büyük Gizemler de ruhani yenilenme ilkelerini anlatıp inisiyelere maddi cehaletin bağlarından özgürleşmenin basit, ama aynı zamanda doğrudan ve eksiksiz yöntemini ifşa ediyordu. Tıpkı Caucasus dağına zincirlenen Prometheus gibi, insanın yüksek doğası onun yetersiz kişiliğine zincirlenmiştir. Dokuz günlük inisiyasyon aynı zamanda insan ruhunun dünyevi bir bedene bürünürken geçtiği iniş sürecindeki dokuz küreyi (veya alemi) sembolize eder. Eleusis Gizemlerinin Brahmanik Gizemlere benzer olduğuna inanmak için bir sürü neden vardır. Eleusis Gizemleri’nin Sanskritçe olan “Konx Om Pax” kelimeleriyle bitmesi de bunlardan biridir.

Büyük ihtimalle Eleusis inisiyeleri ruhun uyku sırasında vücudu terk ettiğini veya en azından özel bir eğitimle terk etmeyi öğrenebileceğini biliyorlardı. Böylece Persephone uyanık saatlerde Plüton’un aleminin kraliçesi olarak kalırken, uyku saatlerinde spritüel aleme yükselebilir. İnisiyelere, Persephone’yi (inisiyenin ruhunu) maddi doğasının karanlığından yükselip kavrayış ışığına kavuşmasına izin vermesi Plüton’la nasıl konuşacakları öğretilmişti. Toprağın ve katılaşmış kavramların kelepçelerinde bu şekilde özgürleşen inisiye, sadece bu hayat boyunca değil, sonsuzluk boyunca özgürleşmiştir. Çünkü ölümden sonra cennet denilen üst alemde tezahür etmesini sağlayan araçları bir daha yitirmeyecektir.

İnisiye edildiği dehlizlerde dolaşan neofit, ruhun aşağı alemlerden saadet alemlerine yükselişini gösterecek şekilde giderek daha çok aydınlatılmış odalara giriyordu. Bu odadan odaya geçişin sonunda duvarları resimlerle süslü büyük bir odaya giriyordu. Burada muhteşem cübbeleri içinde papazlarla çevrili olarak Hierophant’ın önünde ona en yüksek Eleusis Gizemleri öğretilirdi. Bu seremoninin sonunda aday Epoptes olarak selamlanırdı. Epoptes, doğrudan bakan veya gören anlamına gelir. Aynı nedenle inisiyasyona otopsi denirdi. Sonra Epoptes’e bazı kitaplar verilirdi. Bu kitaplar muhtemelen şifreliydi. John A. Weisse, The Obelisk in Freemasonary (Hürmasonlukta Dikili Taş) isimli eserinde Eleusis Gizemleri’nde görev alan şahısların inisiyasyonu yöneten bir erkek bir de kadın kahin, bir kadın ve bir erkek meşale taşıyıcısı, bir erkek haberci, bir erkek ve bir kadın sunak hizmetlisinden ibaret olduğunu söylüyor. Bunlardan başka görevliler de vardı. Porphry’e göre kahinin Platon’un Demiurgus’u, yani dünyanın yaratıcısını; meşalecinin Güneş’i, sunak görevlisin Ay’ı, elçinin Hermes yani Merkür’ü, diğer görevlilerin de küçük yıldızları temsil ettiğini söylüyor. Mevcut kayıtlara göre ritüeller sırasında doğaüstü tuhaf olaylar olmaktadır. Birçok inisiye, tanrıları bizzat gördüklerini iddia etmiştir. Apuleius Altın Eşek isimli eserinde Eleusis Gizemleri’ne inisiyasyondan –büyük ihtimalle kendi inisiyasyonundan- şu şekilde bahseder; “Ölümün hudutlarına kadar indim. Proserpine’nin eşiğinden geçip kendimle birlikte bütün elementleri getirerek geri döndüm. Gece yarısında muhteşem bir ışıkla parlayan güneşi gördüm, ona doğru çekildim. Yukarıda ve aşağıdaki tanrılara, ve hemen tapındım onlara.”




En yüksek öğretiler sadece sınırlı sayıda inisiyeye veriliyordu; akıllarının üstünlüğü dolayısıyla bu kişiler temeldeki felsefi kavramları çok iyi anladığını kanıtlayan insanlardan oluşuyordu. Sokrates, Eleusis Gizemleri’ne inisiye olmayı reddetmiştir; üyesi olmadığı halde ilkelerini bildiği için, üye olmanın dilini tutmak anlamına geldiğini anlamıştı. Eleusis Gizemleri’nin yüce, sonsuz hakikatleri barındırdığını anlayabiliyoruz. M. Ouvaroff sormaktadır; “Eğer kahin sadece kendinin veya tarikatın görüşlerini haykırmakla yetiniyor olsaydı, Pindar, Platon, Cicero, Epictetus gibi isimler onlardan büyük bir saygıyla bahseder miydi?”

Ruhun bilgelik ve erdem dışında hiçbir örtüsü olamayacağı için, henüz gerçek bilgiye ulaşmamış olan adaylar Gizemlere çıplak olarak katılırlar, onlara önce bir hayvan derisi, ardından inisiyelerden aldıkları felsefi öğretileri sembolize eden kutsal cübbeler verilirdi. İnisiyasyon sırasında aday iki kapıdan geçerdi. Aşağı alemlere açılan birinci kapı, onun cehalete doğuşunu sembolize ederdi. İkinci kapı görünmeyen ışık kaynaklarıyla iyice aydınlatılan ve içinde Ceres’in heykeli bulunan ışıklı bir odaya açılırdı. Bu oda, Işık ve Hakikat’in ikametgahı, üst alemi sembolize ederdi. Zerdüşt’e adanan mağaralarda da ölüm ve doğumu sembolize eden iki kapı bulunurdu. 




Porphyry’den alınan şu alıntı Eleusisçi sembolizmin aslına hayli uygun bir tasvirini sunar; “Aydınlatıcı ilke olan ve en latif ateşin içinde bulunan Tanrı, kendileri maddi hayatın üstüne çıkaramayan insanların gözleri için görünmez kalır. Bu açıdan şeffaf cisimler, kristaller, Paros mermeri ve hatta fildişi, ilahi ışık fikrini çağrıştırır. Altın ise kararmayan maden olarak onun saflığını gösterir. Bazıları kara taşın ilahi özün görünmezliğini sembolize ettiğini düşünmüştür. Mutlak aklın temsili için Tanrı güzel bir insan biçiminde temsil edilir. (Tanrı güzelliğin kaynağı olduğu için.) Tanrı’nın bütün özelliklerini göstermek için farklı yaşlardan, farklı duruşlarda her iki cinsiyetten bir bakire ve bir bakir bir koca ve bir gelinle temsil edilir. Aydınlık olan her şey tanrılara atfedilir; küre, küresel her şey, evren, güneş, ay ve bazen talih ve umut. Daire, bütün dairevi şekiller, sonsuzluk, göksel hareketler, göklerin bölgeleri ve felekleri.

Dairelerin bölümleri, ayların fazları, piramitler ve obeliskler, yanıcı ilkeler, bunların aracılığıyla gökyüzünün tanrıları. Bir koni güneşi, bir silindir yeryüzünü, fallus ve üçgen doğurganlığı işaret eder.” (bkz. Essay on the Mysteries of Eleusis – Eleusis Gizem Okulları Üstüne Bir Makale, M. Ouvaroff.)

Heckethorn’a göre Eleusis Gizemleri en uzun yaşamış olan gizem okuludur. Theodosius tarafından son verilene dek neredeyse MS 400 yılına kadar cemiyet olarak varlığını sürdürmüştür.

Manly P. Hall

--------------------------

Bu alıntıyı yaptıktan sonra şunu söylemekte de fayda var. Elisabeth Brooke gibi bazı yazarlar Persephone'ye Tecavüz hikayesinin değiştirildiğini, Baba Tanrı fikrinin empoze edilmesi için Artemis'in evlatlık oğlu olan Zeus'un yüceltilerek kadınların aşağılandığını kabul ediyorlar. Yunan mitolojisine ilişkin bu tarz bir yaklaşımı ilk defa Elisabeth Brooke'un kitabında gördüğüm için çok detaylı bahsedemeyeceğim aslında ama özet olarak Persephone'nin aslında tecavüze uğramayıp kendini arayan bir kadın olduğu, bu sebeple yeraltına indiği, Ay'ın üç hali olan Bekarlık, Annelik ve Kron dönemini yansıtan tanrıçaların Persephone - Demeter ve Hecate olduğu, Persephone'nin yeraltındaki halinin Medusa olduğu gibi ilginç fikirler var. O kitabı henüz bitiremedim ama ilerleyen günlerde o konudan da bahsetmeye çalışacağım.

Umarım aktardığım bilgiler yararlı oluyordur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder