Yunanlı-Mısırlı Serapis'in (Mısır'da Asar-Hapi adıyla bilinir) kimliği nüfuz edilemez bir gizem perdesiyle örtülüdür. Bu tanrı, Mısır'ın gizli erginleme ritüellerinin bilinen bir figürü olmasına rağmen, onun doğasının sırrı sadece Serapis kültünün şartlarını yerine getirenlere ifşa edilmiştir. Dolayısıyla, büyük bir ihtimalle, inisiye rahipler dışında hiçbir Mısırlı onun gerçek karakterini bilmiyordu. Bugüne dek Serapis ritüelleri hakkında hiçbir orijinal metin bulunamamıştır; fakat tanrı ve onunla birlikte kullanılan semboller analiz edildiğinde bazı harici noktalar ortaya çıkar. Kıbrıs Kralı'na yapılan bir kehanette, Serapis kendini şu şekilde tanımlar;
"Sana göstereceğim nasıl bir tanrı olduğumu,
Yıldızlı gökler benim başım, deniz gövdemdir,
Yer ayaklarımı oluşturur, madenler kulaklarımdır,
Güneşin uzaklara eren parlak ışıkları benim gözlerimdir."
Serapis kelimesinin kökenine dair en yaygın teori, onun bileşik Osiris-Apis kelimesinden geldiğini söyler. Bir zamanlar Mısırlılar ölülerin Ölüm Tanrısı Osiris'in doğasınca yutulduğuna inanırlardı. Doğanın maddi bedenine Apis denilirdi, ölüm sırasında bedenden kurtulan, ancak fiziksel yaşam boyunca cisimle iç içe geçmiş olan ruh ise Serapis'ti.
C.W. King, Serapis'in Brahmanik bir kökene ait olduğuna ve isminin Hindu Ölüm Tanrısı Yama'nın isimlerinden biri olan Ser-adah yani Sri-pa kelimesinin Yunanlaştırılmış bir hali olduğuna inanır. Serapis'in bir boğa cismi içinde Baküs tarafından Hindistan'dan Mısır'a sürüldüğüne dair bir efsane var olduğu için bu teori akla yatkındır. Hindu Gizemlerindeki önceliği de bu teoriyi destekler.
Serapis kelimesi için önerilen diğer anlamlar arasında şunlar vardır; "Kutsal Boğa", "Güneş Boğa Burcunda", "Osiris'in Ruhu", "Kutsal Yılan" ve "Boğanın Dönüşü". Son isim Kutsal Apis'in her 25 senede bir Nil sularında boğulması seremonisi ile ilgilidir.
İskenderiye Serapeum'daki ünlü Serapis heykeline daha önce Sinop'ta başka bir isimle tapınıldığına ve heykelin buradan İskenderiye'ye getirildiğine ilişkin hayli kanıt mevcuttur. Ayrıca Serapis'in Mısırlıların bilimsel ve felsefi güçlerini borçlu oldukları eski krallarından biri olduğuna dair bir teori daha vardır. Ölümünden sonra bu kral tanrı mertebesine yükseltilmiştir.
"İsis ve Osiris" isimli eserinde Plutarch, İskenderiye'de Serapeum'da bulunan devasa Serapis heykelinin kökeniyle ilgili olarak özetle şunları anlatmıştır; Ptolemy Soter, Mısır firavunu iken tuhaf bir rüyada devasa bir heykel görür. Bu heykel bir anda canlanarak firavuna kendisini bir an evvel İskenderiye'ye götürmesini emreder. Heykeli nerede bulacağını bilmeyen Ptolemy Soter, çaresizdir. Firavun rüyasını anlatırken Sosibius isminde bir seyyah yaklaşarak Sinop'ta böyle bir şey gördüğünü söyler. Firavun hemen Soteles ile Dionysius'u heykelin İskenderiye'ye getirilmesi için görevlendirir. Heykelin bulunması 3 yıl sürer. Firavunun elçileri onu çalarlar ve heykelin canlanarak limandaki bir gemiye bindiğini, Mısır'a doğru yolculuğa çıktığını söyleyerek hırsızlıklarını gizlerler. Mısır'a getirilince heykel iki inisiyenin önüne getirilir ve her ikisi de bu heykelin Serapis olduğunu söylerler. Rahipler daha sonra onun Plüton'a denk olduğunu ilan ederler. Bu çok önemli bir harekettir çünkü bu Serapis'te Yunanlılar ile Mısırlılar ortak bir tanrı bulmuşlardır.
Serapis verilen tariflere göre uzun boylu, güçlü bir figürdür ve aynı anda hem erkeksi güce hem de kadınsı zarafete sahiptir. Yüzü düşünceli, neredeyse üzüntülü bir ifadeye sahiptir. Her zaman dökümlü kıyafetlerle resmedilir. İnisiyelere göre bunun nedeni androjen bir bedene sahip olmasıdır.
Serapis sık sık kutsal bir timsahın üzerine basarken tasvir edilir. Elinde Nil'in derinliğini ölçmek için bir cetvel vardır. Ve sağ eliyle çeşitli hayvan başları olan garip bir yaratığa dayanır. Birinci baş -aslan başı- şimdiki zamanı, ikinci baş -kurt başı- geçmişi, üçüncü baş -köpek başı- geleceği gösterir. Üç başlı gövde bir yılanla sarılmıştır. Serapis tasvirleri bazen Cerberus -Plüton'un üç başlı köpeği- ve Jüpiter gibi başının üstünde tahıl sepetini taşırken gösterilmiştir.
Serapis'e Theon Heptagrammaton yani yedi harfli ismi olan tanrı denirdi. Serapis ismi tıpkı Abraxas ve Mithras gibi yedi harflidir. Rahipler Serapis ilahilerinde yedi sesli harfi zikrederdi. Serapis kimi zaman boynuzlarla veya yedi ışından bir taçla gösterilir. Bu yedi ışın açıkça güneş ışığı aracılığıyla tezahür eden yedi ilahi varlığı temsil eder.
Britannica Ansiklopedisine göre Serapis'ten bahsedilen en eski tarih İskender'in cenazesidir. Serapis'in prestiji öyle yüksektir ki ölen kral adına tek ona danışılmıştır.
Mısır Gizli Felsefe Okulu, Küçük ve büyük gizemler olarak ikiye ayrılmıştı. Birincisi İsis gizemleri, ikincisi Osiris ve Serapis gizemleriydi. Wilkinson, büyük gizemlere ancak rahiplerin girmesine izin verildiği görüşündedir. (Bkz. Wilkinson, Manners and Customs of Egyptian - Mısırlıların Örf ve Adetleri). Büyük gizemlere çok az insan kabul ediliyordu ve onlar da gizlilik yeminlerini bozmazlardı.
Mısır gizem okullarının yüksek derecelerinin ritüellerine dair malumatın çoğu inisiyasyonların verildiği odaların ve dehlizlerin incelenmesinden elde edilmiştir. Thedosius tarafından yıkılan Serapis tapınağının altında gece saatlerinde yapılan erginleme ritüellerinin kutlandığı yeraltı mahzen ve dehlizlerde tuhaf mekanik düzenekler bulunmuştur. Bu düzenekler adayların maruz bırakıldıkları şiddetli ahlaki ve fiziksel cesaret sınavlarını işaret eder. Neofitler bu işkenceye benzer sınavları hayatta kalarak geçtikte sonra soylu ve daha önce eşine rastlamadıkları bir ışıkla parıldayan Serapis'in huzuruna getiriliyordu.
Serapis ritüelleriyle ilgili önemli bir şey de labirentlerdir. E.A. Wallis Budge, Gods of Egyptians (Mısırlı Tanrılar) isimli eserinde Serapis'i (Minator'a benzer bir biçimde) bir insan vücudu ve bir insan başıyla tasvir eder. Labirentler insan ruhunun hakikat arayışında gezindiği aşağı dünyanın işlerinin ve yanılsamalarının sembolik bir temsilidir. Labirentte boğa başlı aşağı hayvani insan yaşamakta ve dünyevi cehaletin karmaşık yollarında yolunu kaybeden ruhu yok etmeye çalışmaktadır. Burada Serapis, ölümsüzlerle birleşmeye çalışan ruhlara karşı muhalif ve onları sınayandır. Labirent hiç kuşkusuz ayrıca güneş sistemini temsil etmek için kullanılıyordu. Boğa-insan, gezegenlerin, ayların ve asteroitlerin labirentinde yaşayan güneşi temsil ediyordu.
Serapis, yavaş yavaş daha önce başka Mısır ve Yunan tanrıları tarafından işgal edilmiş olan mertebelere çıkmış, sonunda her iki dinin de en yüce tanrısı haline gelmiştir. Daha sonra Pagan Felsefeyi yok edecek olan Theodosius MS 385 yılında unutulmaz De Idolo Serapidis Diruendo emrini çıkardı. Bu emre itaat eden Hristiyan askerler İskenderiye'deki Serapeum'a asırlardır orada dikili duran Serapis heykelini yok etmek için girdiklerinde, tanrıya saygıları öyle büyüktü ki, ona dokunmaktansa, yerin yarılıp onları yutmasını tercih ettiler. Epey bir süre sonra korkularını alt edince heykeli parçaladılar, binayı yıktılar yaptıkları saygısızlığın doruk noktası olarak da Serapeum'un büyük odalarını kaplayan muhteşem kütüphaneyi yaktılar.
Manly P. Hall
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder