Bir süredir meditasyon ile ilgileniyorum. Doğru
şekilde meditasyon yapmaya o kadar çalışıyorum ki, zihni susturmaya çalışırken
sürekli zihnimde sesler oluşuyor ve merak içinde ulaşacağım son noktaya takılıp
kalıyorum. Bir de uyuyakalmak var tabii :) Bütün bu uğraşıların hayatımda
farklı ancak yeterli olmayan bir bakış açısı yarattığı bir gerçek… Zihnimi
gerginliklerden uzak tutabilmek, ani stresler dışında evimde kendimi bütün
sıkıntılarımdan soyutlayabilmek özellikle içsel huzurum konusunda bana çok
büyük katkıda bulundu. Birçoğunuz birkaç ay önceki halimi hatırlarsınız… Hatta
bazı arkadaşlarım manik-depresyon tanısı bile koymuşlardı bana :D Zorla kendimi
telkin etmeye çalıştığım, komik bir Pollyannacılık içerisinde, her sabaha
tükenmiş bir şekilde uyanıyordum. Fazla kilolarım ve metabolizma rahatsızlığım
nedeniyle önce sağlıklı beslenme konusuna eğildim. Sanırım bu benim gelişimim
için ilk adımdı… Bedenimize değer vermedikçe, dikkat etmedikçe zihnimiz de
bulanıklaşıyor. Bunun ciddiyetini sağlıklı yiyecekler yiyerek, spor yaparak kavradığımı
söyleyebilirim. Spor ve sağlıklı besinler sayesinde ve sabahları erken
kalkmakla, eskiden uyandığımda yaşadığım tükenmişlik duygusu yerini daha iyi ve
mutlu yaşama isteğine, daha da önemlisi daha iyi ve mutlu yaşama çabasına
bıraktı… İşten de ayrılmamla birlikte Gnoxis’te ve yabancı sitelerde daha özgür
saatlerde dolaşabilmem, sürekli araştırmalarımla baş başa kalabilmem, günlük
koşuşturmacanın dışında kalmamla etrafımı rahatça gözlemleyebilmem sonucunda
algılarımda büyük bir rahatlama gerçekleşti. Sonrasında tesadüf eseri (ki
tesadüflere asla inanmam bana kalırsa gelişimim için gerekli olduğundan)
aşağıda özetini vereceğim Sogyal Rinpoche’nin Tibet’in Yaşam ve Ölüm Kitabı’na
ait bir bölümle karşılaştım. Herkes
içsel yolculuğunda yalnızdır ve gideceği yolları kendisi seçer. Ancak bu yazının
sizlere de katkısı olacağını düşünüyorum. Kendi yorumlarımla birlikte
oluşturduğum yazıya lütfen bir göz atın…
---
Yaşamımız şiddetli bir koşuşturmacayla, hızlı bir saldırganlık hali
içinde geçiyor. Sürekli rekabet ve hırsla bir şeylere sahip olmayı başarmaya
çalışmakla kendimizi gereksiz faaliyetler ve zihin meşguliyetleri ile sıkıntıya
sokuyoruz. İşte meditasyon bunun tam tersidir. Meditasyon yapmak, normalde
nasıl işliyorsak, ona tam anlamıyla ara vermek, bütün endişe ve kaygılardan
arınmış olma halidir. İçinde hiçbir hırs bulundurmama halidir ki, orada ne
kabul ne reddediş, ne umut ne de korku vardır. O durumda bizi esaret altında
tutan tüm bu duygu ve kavramlardan yavaşça doğal sadeliğe doğru sıyrılmaya
başlarız.
Zihnimiz samsara tarafından ve samsara için mükemmel şekilde eğitilmiş
durumdadır. Negatif duygular kendiliklerinden ansızın içimizde yükselirler ve
bizler bunları oluşturmaya bile çabalamak zorunda kalmayız. Eğer zihni
meditasyon yaparak kendisini yanılsamalardan kurtarma görevine adarsanız, zaman
içinde sabır, disiplin ve doğru eğitimle zihnimizin kendisini açmaya, düğümü
çözmeye başladığını ve kendi gerçek mutluluk ve açıklığına kavuştuğunu görürüz.
Ancak zihni eğitmek beyin yıkamak ya da zorla ona boyun eğdirmek demek değil,
tam tersi zihnin doğrudan ve somut olarak nasıl çalıştığını anlamaktır. Bu
açıdan baktığımızda, “telkin”lerin yanlış anlaşıldığını, birçoğumuzun kendini
telkin etmek yerine beyin yıkamaya çalıştığını düşünüyorum. Meditasyon
egzersizi olarak kullanılan mantraların yerini telkine bıraktığı batı tarzı
meditasyon yöntemlerinde kişi aynı cümleyi defalarca söyleyerek olmak istediği
bir noktaya adeta beynini yıkayarak gelmeye çalışmaktadır. Oysa bana göre
meditasyonda böyle bir çaba yerine, kişinin kendisini tanımak için gözlemlemesi,
zihninin nasıl çalıştığını izlemesi daha doğrudur. Böylece zamanla kendisini
tanıyan kişi, bir noktada olmak için yoğun çaba sarf etmek yerine zamanla
gelişecek ve olması gereken noktaya erişecektir.
8. yüzyılda yaşamış Budist Usta Shantideva şöyle der;
Eğer bu zihnin fil’i her
tarafından farkındalık içerisinde ise,
Tüm korkular kaybolur ve tam
anlamıyla mutluluk ortaya çıkar
Tüm düşmanlar bütün kaplanlar,
aslanlar, filler, ayılar, yılanlar (tüm duygularımız)
Ve cehennemin tüm bekçileri,
şeytanlar ve korkular,
Tüm bunlar zihnimizin ustalığı
tarafından bağlanırlar,
Ve bu bir tek zihni eğitmek
suretiyle,
Onların hepsine boyun eğdirilir.
Çünkü aslında tüm korkuların ve
tarifsiz
Üzüntülerin kaynağı zihindir.
Meditasyonun Özü
Meditasyonun amacı; içimizdeki gökyüzü kadar engin zihnin doğasını
uyandırmak ve bize gerçekte ne olduğumuzu göstermektir ki; bu tüm yaşam ve
ölümün temelini teşkil eden değişmez, saf farkındalıktır.
Meditasyonun sükûnet ve sessizliği içinde, uzun zaman önce
kaybettiğimiz o derinlerdeki doğamızı görür ve oraya geri döneriz. Şu anda sürekli
arzu eden, çabalayan, hırs içinde acı çeken varlıklar gibiyiz. Hepimiz birçok
değişik kimliklere bölünmüş durumdayız. Gerçekten kim olduğumuzu ya da
kendimize ait hangi görüntünün gerçek olduğunu, bunlardan hangisinin bizi
tanımlayacağını, hangisine inanacağımızı bilmiyoruz. Öyle çok aykırı ses, emir
ve duygu üzerimizdeki denetimi ele almak için savaşıyor ki, kendimizi dağılmış
hissediyoruz. İşte bu nedenle meditasyon; zihni eve getirmektir.
Buda’nın öğretisinde, meditasyonun yalnızca geçici bir rahatlama, huzur
ve mutluluk ya da sizin ve diğerlerinin aydınlanması yolunda güçlü bir amaç
olması dışında, değişimi yaratan 3 şey olduğuna inanırız. Bu 3 şeyi şöyle
adlandırırız; “Başlangıçtaki iyi”, “Ortadaki iyi” ve “Sondaki iyi”.
Başlangıçtaki İyi; Biz ve
tüm sezgi sahibi varlıkların aslında en derindeki özümüz olan buda doğasına
sahip olduğumuzun farkındalığı ve bu anlayışa sahip olmakla bilgisizlikten
kurtuluş ve en sonunda acı çekmeye bir son verişten oluşur. Her meditasyonda bu
düşünce bize esin verir ve meditasyon uygulamamızı ve yaşamımızı, geçmişteki
tüm Buda’ların kullandığı aşağıdaki dua yoluyla tüm varlıkların aydınlanmasına
adarız;
Bu meditasyonun gerçeği ve gücü
yoluyla
Tüm varlıklar mutluluğa ve
kendilerine
Mutluluk getirecek amaçlara sahip
olsun;
Herkes kederden ve üzüntü
getirecek
Nedenlerden özgürleşsin.
Hiç kimse kedersiz olan kutsal
mutluluktan ayrı kalmasın.
Ve herkes çok fazla bağımlılık ve
çok fazla nefret içermeyen
Bir dinginlik içinde yaşasın.
Ve tüm yaşamların eşit olduğuna
inanarak yaşasın.
Ortadaki İyi; Bizi
uygulamanın özüne götürür ve zihnin çatısını oluşturur. Zihnin doğasının
farkındalığına erişmek yoluyla esin sağlar, hiçbir şeye sıkı sıkıya
bağlanmamak, bütün kavramsal anlayışlardan özgürleşmek, her şeyin doğal olarak
boş, aldatıcı ve rüya gibi olduğunun anlayışı olarak ortaya çıkan bir haldir.
Sondaki İyi; Öyle bir yoldur
ki, orada meditasyonumuzu sağlayabileceği tüm erdemlere adarız ve gerçek bir
arzu ile şöyle dua ederiz; “Bu meditasyon
uygulaması yoluyla kazanılacak her türlü fayda, tüm insanların aydınlanmasına
katkıda bulunsun; bütün varlıkların özgürleşmesi yolunda yorulmaksızın çalışan
tüm Buda’ların yaptıkları işler okyanusunda bir damla olsun.” Erdem olumlu
güç ve faydadır, meditasyon uygulamanız yoluyla yayılan dinginlik ve
mutluluktur. Siz bu ödülü uzun vadede, tüm insanların en büyük yararına,
onların aydınlanmalarına adarsınız. Böylelikle gerçeğin doğasının dışında her
şeyin asılsız ve rüyaya benzer niteliğinin farkına varmış olarak, meditasyonu
adayan kişi olarak siz, bu uygulamayı adadığınız insanlar, hatta adama
işleminin kendisinin bile doğalarından gelen bir şekilde boş ve aldatıcı
olduğunu içinizin en derinlerinde hissedersiniz.
Bu 3 kutsal ilke; ustalıklı motivasyon, uygulamayı koruyan, hiçbir şeye
sıkı sıkıya bağlanmama hali ve onu onaylayan adanmışlık meditasyonunuzu tam
anlamıyla güçlü ve aydınlanmaya ulaştırıcı kılar.
Farkındalık Uygulaması
Farkındalık uygulaması, dağılmış, parçalanmış zihni evine getirmek ve
böylece varlığımızın değişik durumlarına odaklanmak, “dinginlik içinde kalmak”
veya “sükunetle durmak” olarak adlandırılır. “Dinginlik içinde kalmak” ile üç
şey başarılır. Birincisi;
varlığımıza ait tüm dağılmış ve birbirleriyle savaş içinde olan kimliklerimiz
sakinleşir, çözülür ve arkadaş olurlar. Bu duruma geldiğimizde kendimizi daha
iyi tanıyıp anlamaya başlarız ve bazen asıl doğamızın yaydığı ışıltıları kısa
bir süre için bile olsa görebiliriz. İkinci
olarak olumsuzluğumuzu, saldırganlığımızı ve birçok yaşamlar boyunca
üzerimizde güç kazanmış olan çalkantılı duygularımızı dinginleştirir. Bu
duyguları bastırmak ya da onlara teslim olmaktansa, burada onları gözlemlemek,
düşüncelerinizi ve içinizden ne yükselirse yükselsin bunları olabildiğince
büyük bir açıklık ve cömertlikle kabullenmek önemlidir. Farkında ve açık olarak
kalmaya devam ettiğiniz sürece ve zihninize giderek daha fazla odaklandığınız
için olumsuz duygularınız gittikçe azalır, kendinizi varlığınızın içinde iyi
hissetmeye başlarsınız. Rahatlama ve sonsuz huzur buradan gelir. Üçüncü olarak, bu uygulama içinizdeki
iyi kalbi gözler önüne serer. Çünkü bu uygulama sayesinde içinizdeki
şefkatsizlik ve kötülük yok olup ortadan kalkar.
Büyük Doğal Sükûnet
Meditasyon uygulamasının tamamı 3 önemli nokta ile açıklanabilir;
Zihninizi yuvasına götürmek, serbest bırakmak ve rahatlamak. Zihni yuvasına
götürmek en derindeki anlamıyla, zihninizi içinize çevirmek ve zihnin doğasında
kalmak demektir. Serbest bırakmak, tüm acı, korku ve kederin, hırs içindeki
zihninizin şiddetli arzularından kaynaklandığını kabullendiğiniz sürece, onu
bir şeylere sıkı sıkıya bağlı olmanın yaratmış olduğu hapishane hücresinden
kurtarmak anlamındadır. Rahatlamanın anlamı genişlemiş olmak ve zihni
gerilimlerinden kurtarıp gevşemek demektir. Bu duygu, sanki düz bir yüzeyin
üzerine bir avuç kumu yavaşça akıtmak gibidir. Her bir kum tanesi kendi ahengi
içinde yüzeye düşer. Bu sizin de zihninizin gerçek doğası içinde nasıl
rahatlamanız gerektiğini gösterir, tüm duygu ve düşüncelerin doğal bir şekilde
sakinleşip, zihninizin gerçek doğası içinde erimesine izin vermektir. Sükûnetin
sizinle birlikte çalışmasına ve parçalanmış zihninizi toplayarak, sükûnetle
durmak farkındalığı düzeyine ulaştırmasına ve duru görü anlayışının getireceği
farkındalığın içinizde uyanmasına izin verin. Tüm olumsuzluğunuzun
kaybolduğunu, saldırganlığınızın eriyip gittiğini ve karmaşanızın, gerçek
doğanızın kusursuz ve engin gökyüzünün içindeki sis gibi yavaşça buhar olup
uçtuğunu hissedeceksiniz. Bedeniniz ve zihniniz dingin, sessizlik içinde
sakince oturarak içinizden yüksele duygu ve düşüncelerin hiçbirine sıkı sıkıya
tutunmaya çalışmadan, sadece gelmelerine ve gitmelerine izin vermek…
Dudjom Rinpoche sık sık şöyle derdi; “bütün gün boyunca tarlada çalışıp zor bir gün geçirdikten sonra eve
dönen bir adam hayal edin. Adam evine geldikten sonra ateşin önünde duran en
sevdiği koltuğuna gömülür. Bütün gün boyunca çalışmıştır ve başarmak istediği
her şeyi başardığını bilir. Kaygılanacak bir şey yoktur. Geride bitirilmemiş
bir şey kalmamıştır. Ve tüm o kaygı ve endişelerin akıp gitmesine izin
verebilecek durumdadır. Yalın olarak halinden hoşnuttur.”
Yani meditasyon yaptığınız zaman zihninizin içsel şartlarını doğru
olarak yaratmanız çok önemlidir. Tüm telkinler, efor ve çabalamalar genişlemiş
olamamaktan kaynaklanır, yani bu doğru şartları yaratmak meditasyonunuzun
gerçek anlamda başarılı olması için yaşamsal önem taşır. Keyif ve açıklık
duygusu içinde olduğunuz zaman meditasyon çaba göstermenize gerek kalmadan
ortaya çıkar.
Meditasyonda Yöntemler
Eğer zihniniz doğal olarak kendi uyumu içine yerleşebiliyorsa ve siz de
onun saf farkındalığı içinde olmaktan esin alabiliyorsanız özel bir meditasyon
yöntemine gereksinim duymazsınız. Büyük bir çoğunluk bu durumu hemen,
kolaylıkla deneyimlemekte zorlanır. Sadece onu nasıl uyandıracağımızı
bilmiyoruz ve zihinlerimiz o kadar güvenilmez ve şaşkın ki, onu uyandıracak
yönteme ihtiyacımız var. Ancak şu unutulmamalıdır; Yöntem sadece bir araçtır.
Meditasyonun kendisi değildir. Meditasyon çabalamak değil, doğal olarak onun
tarafından özümsenmek demektir.
Meditasyonun gerçekleşebilmesi için dingin ve uygun koşulların
yaratılması gerekir. Zihnimiz üzerinde ustalık kazanmadan önce, doğal çevrenizi
sakinleştirmeniz gerekir. Meditasyonda bir kez sağlamlığı yakaladığımızda,
sesler ve diğer her türlü rahatsız edici koşulun üzerimizdeki etkileri de
azalmaya başlar.
Batı’da, benim “meditasyon teknolojisi” dediğim şeyin içinde kaybolup
gitmiş durumdalar. Her şey bir yana modern dünya mekanizmalardan ve
makinelerden son derece etkilenmektedir ve saf anlamıyla pratik formüllerin
bağımlısı haline gelmişler. Ancak
meditasyonun en önemli özelliği teknik değil, ruhtur. Uygulamamızın
başarısı, esin verici ve yaratıcı yolu ya da başka bir deyişle duruştur.
Duruş
Doğru duruşun tüm amacı, meditasyon ve Rigpa’nın uyandırılması için
daha esinlendirici bir ortam yaratmaktır. Bedenin duruşu ile zihnin durumu
arasında yakın bir ilişki vardır. Beden ve zihin birbirleri ile ayrılmaz bir
ilişki içindeler ve bu nedenle de duruşlarınız ve tavırlarınız esin verici
olduğunda meditasyonunuz doğal şekilde açığa çıkar. Size açıklayacağım duruş,
alışkın olduğunuz duruşlardan biraz farklı olabilir. Kadim Dzogchen
öğretisinden gelmekte olan ve ustalarımdan birinden öğrendiğim bu duruşun son
derece etkili olduğuna inanıyorum.
Dzogchan öğretisinde, duruşunuzun ve bakışınızın bir dağ gibi olması
gerektiğinden bahsedilir. Bakışınız, meditasyonunuza taşıdığınız zihnin doğası
ile ilgili tüm anlayışınızın ve içgörülerinizin bir özetidir. Böylece
bakışınız, oturuş biçiminizde varoluşunuzun özünü açığa vurarak duruşunuzu
anlamlandırır ve etkiler.
Öyleyse, bir dağın sarsılmaz ve sağlam varlığıyla tıpkı bir dağ gibi
oturun. Bu duruşun en önemli en can alıcı noktası sırtı bir ok ya da altın
paralardan oluşmuş bir yığın gibi dik tutmaktır. Bu şekilde içsel enerji ya da
prana, bedenin kanallarında rahatça akacak ve zihniniz rahatlaması için gereken
doğru durumu bulacaktır. Hiçbir şeyi zorlamayın. Başınız, boynunuzun üzerinde
rahatça dengede durmalıdır. Bağdaş kurarak oturun. Lotus duruşunda oturmanız
şart değildir. Bir sandalye üzerinde bacaklarınız gevşemiş şekilde oturmayı da
tercih edebilirsiniz, fakat sırtınızın dik olduğundan emin olun. Benim
meditasyon geleneğimde gözler açık tutulmalıdır. Bu çok önemlidir. Eğer
dışarıdan gelecek etkilere karşı çok duyarlıysanız uygulamaya başladığınızda
bir süre için gözlerinizi kapalı tutmayı rahatlatıcı bulabilirsiniz. Dinginliği
bir kez sağladıktan sonra yavaşça gözlerinizi açın, bakışlarınızın çok daha
dingin ve huzur dolu olduğunu fark edeceksiniz. Şimdi, aşağıya doğru önünüzde
yaklaşık 45 derecelik bir açı oluşturan burun çizginize doğru bakın. Ne zaman
zihninizin karmaşa içinde olduğunu hissederseniz bakışlarınızı aşağı doğru
kaydırmak, durgun ve uykulu hissettiğiz zamanlarda ise bakışlarınızı yukarı yöneltmek
her zaman kullanabileceğiniz en iyi çözümdür. Dzogchen öğretilerinde,
meditasyonunuz ve bakışlarınız büyük bir okyanusun sınırsız genişliğini
taşımalıdır denir. Bütüne yayılan açık ve sınırsız. İşte o halde iken özellikle
belli bir şeye odaklanmayın. Bunun yerine hafifçe kendi içinize geri dönün ve
bakışlarınızın genişleyip giderek daha sınırsız ve bütüne yayılmış hale
gelmesine olanak tanıyın. Bu halde iken görüşünüzün kendisinin çok daha
genişlemiş olduğunu, bakışlarınızda daha çok dinginlik ve şefkat bulunduğunu,
denge ve huzur içinde olduğunuzu keşfedeceksiniz.
Gözleri kapamak yerine açık tutmanın birkaç nedeni vardır. Yaşamı
dışarıda bırakmak yerine, açık ve her şeyle barış içinde kalırsınız.
Duyularınızı duymak, görmek, dokunmak onların algılarına sıkı sıkıya bağlı
kalmaksızın, doğal olarak sadece oldukları gibi açık tutarsınız. Dzogchen’in
özel parlaklık uygulamasına göre, bilgelik enerjimizin tamamı kalp merkezimizde
bulunur ve bu merkez bilgelik kanalları yoluyla gözlerimizle bağlantı halindedir.
Gözler parlaklığın kapılarıdır. Öyleyse bu bilgelik kanallarının yolunu
kesmemek için onları açık tutun.
Meditasyon yaparken ağzınızı sanki derin ve rahatlatıcı bir “aah” sesi
çıkarmak üzereymişsiniz gibi hafifçe açık tutun. Ellerinizi rahatça diz
kapaklarınızın üzerinde tutun. Bu duruş rahat ve refah içindeki zihnin duruşu
olarak adlandırılır.
Meditasyon Durumunda Zihin
Meditasyon sırasında zihnimizle kesinlikle hiçbir şey yapmamalıyız.
Sadece zihninizi olduğu gibi bırakın. Ünlü bir deyiş; “Eğer zihin, bilinçli
olarak kurulmamış haldeyse, yani kendi halindeyse, mutlu ve neşe doludur; tıpkı
su gibi, kışkırtılmadığı zamanlarda doğasından gelen şekilde şeffaf ve durudur”
der. Sık sık meditasyon halindeki zihinle bir sürahi bulanık suyu kıyaslayalım:
Suyu çalkalamadan ve karıştırmadan ne kadar uzun süre bırakırsak, onu
bulandıran parçacıkların dibe çökerek suyun doğal berraklığının ortaya
çıkmasına izin vermesi de o kadar kolay olur. Zihnin doğası da tam olarak
böyledir bu sebeple onu değiştirmeye çalışmadan kendi haline bırakırsanız o da
mutluluk ve açıklık olan gerçek doğasını bulacaktır.
Yani başta da söylediğimiz gibi, zihninize hiçbir şeyi zorla kabul
ettirmemeye, ona yüklenmemeye dikkat edin.
Hassas Denge
Meditasyon sırasında uyanıklık ile gevşeyip rahatlamış olma arasında
hassas bir denge olması şarttır. Konsantre olmak için çaba gösterince başımız
ağrır, ya da tamamen gevşediğimizde de uykuya dalarız. Oysa ne çok gergin ne de
çok gevşek olmamamız gerekmektedir. Tibet’in en büyük kadın ustalarından biri
olan Ma Chik Lap Drön, “Uyanıklık uyanıklıkta; ama gevşeme gevşemededir. Bu
meditasyon sırasında görünümün en can alıcı noktasıdır” der. Uyanıklığınızı
uyandırın, ama aynı zamanda rahatlamış bir durumda olun, öyle ki zihninizn
içinde rahatlamış olmak fikrinin bile bulunmasına izin vermeyin.
Duygu ve Düşünceler; Dalgalar ve
Okyanus
İnsanlar meditasyon yapmaya başladıkları zaman düşüncelerinin her
zamankinden daha çılgın şekilde zihinlerine dolduğundan bahsediyorlar. Oysa bu
gayet iyi bir şeydir. Bu sizlerin daha sakin olmaya başladığınız, en sonunda
düşüncelerinizin ne kadar gürültülü şekilde kafanızda dolaştığını anladığınız
anlamına geliyor. Sakın vazgeçmeyin ve cesaretinizin kırılmasına izin vermeyin.
Zihninizde hangi düşünce doğarsa doğsun, siz sadece anın içinde kalın, tüm o
karmaşa içinde dahi nefesinize odaklanın.
Bazen insanlar meditasyon sırasında zihinlerinde hiçbir duygu ve
düşünce olmaması gerektiğini düşünürler; zihinlerinden duygu ve düşünceler yükseldiğinde
sinirlenir ve başaramadıklarını düşünürler. Bu yaklaşım gerçeğe çok uzaktır.
Bir Tibet deyişi şöyle der; “Kemiği olmayan et ya da yaprağı olmayan çay
istemek mantıksız bir arzudur.” Bir zihniniz olduğu sürece orada duygu ve
düşünceler olacaktır. Duygu ve düşüncelerinize karşı “bir çocuk oyunu izleyen
yaşlı bir adam gibi” olun.
Bütünleşme: Eyleme Dökülmüş
Meditasyon
Çağdaş ruhsal uygulayıcıların günlük yaşantılarıyla meditasyon
uygulamalarını bütünleyemediklerini fark ediyorum. Şunu ne kadar söylesem
azdır: Meditasyonun en önemli işlevi ve tüm amacı, meditasyonu günlük yaşama
geçirmektir. Hiçbir değişim yaşamayan insanlar günlük yaşamları ile ruhsal
uygulamaları arasındaki derin uçuruma dikkat etmeliler.
Meditasyondan sonra günlük yaşamınıza geri döndüğünüzde meditasyonun
size getirdiği bilgelik, anlayış, şefkat, keyif, akıcılık, açıklık ve
tarafsızlığın günden güne deneyiminize yayılmasına izin verin. Dudjom Rinpoche
şöyle bir tavsiyede bulunur; “Bir anlamda her şey rüya gibi ve aldatıcıdır, ama
öyle olsa da, işin mizahi yanını elden bırakmadan işlerinizi yapmaya devam
edin. Örneğin eğer yürüyorsanız, gereksizce ağırbaşlılık ya da çekingenlik
göstermeden, kaygısızca gerçeğin açıklığına doğru yürüyün. Oturduğunuz zaman,
gerçeğin kalesi olun. Yemek yerken olumsuzluklarınızı ve yanılsamalarınızı
boşluğun karnına yerleştirdiğinizi ve onların her yana yayılarak yol olduğunu
düşünün. Ve tuvalete gittiğinizde, tüm karanlık yönlerinizin ve
kanmışlıklarınızın temizlendiğini, su ile sürüklenerek gittiğini düşünün.” Yani
asıl önemli olan oturup meditasyon yapmak değil, meditasyondan sonra zihninizin
hangi durumda olduğudur. Buna örnek bir Zen hikâyesinde öğrenci ustasına sorar;
“Usta, aydınlanmışlığı yaşamıma nasıl geçirebilirim? Onu günlük
yaşamımda her an nasıl deneyimleyebilirim?”
“Yemek yiyerek ve uyuyarak”
“Ama usta, herkes uyur ve herkes yemek yer”
“Ama herkes yemek yerken sadece yemez, uyurken sadece uyumaz.”
Burada yemek yerken yemeği yemek ve uyurken de uyumak tanımlamasının
anlamı, egonuzun sizin orada bulunmanızı engelleyici ayartmalarından uzakta,
her ne yapıyor olursanız olun, tam anlamıyla içinde bulunduğunuz anın
farkındalığında kalmaktır. Bu, bütünlemedir. Ve bunu başarmak istiyorsanız,
meditasyonu ilaç ya da terapi gibi değil, günlük gıda gereksiniminiz gibi
görmelisiniz. Yani meditasyon yapmakta başarıya ulaşmanın sırrı sadece
meditasyon yapmak değil, bu meditasyonu düzenli yapmak ve gündelik hayatınızla
bütünleştirmektir.
---
Uzun bir süre önce bir forum sitesinde paylaştığım bir yazımdı... Umarım yararlı olur.