Bu Blogda Ara

25 Ağustos 2013 Pazar

Lusid Rüya ve Teknikleri


Uyku genel olarak Non-REM ve REM olmak üzere iki evreden oluşur. Uykuya daldıktan sonra 20-45 dakika arası geçirilen sürede kişi Non-REM evresi içindedir. Yapılan son araştırmalara göre uykunun her evresinde rüya görülür ancak Non-REM evresinde görülen rüyalar hatırlanmaz. Non-REM evresinde derin bir uyku hali söz konusudur ve hızlı göz hareketleri (Rapid Eye Movement) görülmez. Zaten bu sebeple bu evreye Non-REM evresi adı verilmiştir. Gün boyu oluşan zihinsel yorgunluk bu evrede telafi edilir. Geriye kalan ortalama 7 saatlik kısım ise bedenin dinlenmesi için gereklidir ve Non-REM süresi sonunda zihin aktif olabilir hale gelir. Uykunun ikinci evresi yani REM evresinde çok hızlı göz hareketleri görülür ve bu evrede görülen rüyalar hatırlanır. Lusid rüya da işte bu evrede görülür.

Lusid Rüya, kişinin rüyada olduğunu fark edip bilinçli bir şekilde rüyayı yönlendirmesidir. Genellikle bilinenin aksine lusid rüya görürken yaptığımız şeyler gerçekten olan şeyler değildir veya gerçek dünyada -rüyaların size bıraktığı izlenimler ve duygular dışında- herhangi bir değişiklik yaratmaz. Yani filmlerde izlediğimiz şeyleri bir kenara atıyoruz burada genel olarak. Lusid rüyada sadece ama sadece rüyamızı bilincimizle kendimiz yönetiriz. Hepsi budur. Hepsi budur ancak o kadar da kolay bir şey değildir bilinçsiz rüyadan bilinçli rüyaya geçiş… Şahsen ben pek çok defa lusid rüya gördüm. Ancak bunların hiçbirine bilinçli şekilde geçiş yapmadım. Gerçi bunun için uğraşmadım ve istediğim zaman lusid rüya göremiyorum. Özellikle aşırı stresli, sıkıntılı olduğum dönemlerde sanıyorum zihnim hemen aktif hale geçmeye çalıştığından kendiliğinden rüyadaki abuk sabuk herhangi bir durumu fark edip rüyada olduğumun farkına varıyor, rüyamı yönetmeye başlıyorum.

Genellikle rüya içindeki size tuhaf gelen bir durumu fark etmenizle rüyada olduğunuzu anlamanız mümkün olduğundan genellikle söylenilen ilk teknik sürekli belli süreli aralıklarla rüyada olup olmadığınızı sorgulamanızdır. Örneğin her yarım saatte bir “Rüyada mıyım?” diye sorgulayarak etrafınızda gerçek dışı olabilecek durumları fark etmeye çalışırsanız, bu beyninize otomatik olarak kazınacak ve rüya sırasında da kendinize “Rüyada mıyım?” diye soracak ve belki etrafınızdaki pembe pofuduk tavşanlara bakarak “Aa evet rüyadayım!” cevabını verebileceksiniz… Bir rüyamda –ki iç içe gördüğüm dört rüyadan oluşan berbat bir kâbustu kendisi- uyandığımı, yataktan kalktığımı ve ışığa bastığımı görüyordum. Ancak ışık düğmesinin normaldekinden değişik olması bana tuhaf gelmişti ve rüyada olduğumu fark etmiştim. Hatırlarsanız “Inception” filminde de Leonardo DiCaprio sürekli bir şeyi döndürerek onun düşüp düşmediğini kontrol ediyordu rüyada olduğunu anlamak için… Tabi bizler filmdeki gibi dört beş kişi bir makineye bağlanıp aynı rüyaya ışınlanmıyoruz. Herkes kendi bilinçaltı ile baş başa kalıyor rüyasında… Dolayısıyla rüyanızda fark edeceğiniz abuk sabuk durum ancak sizin fark edebileceğiniz bir şeydir. Örnek vermek gerekirse yine bir rüyamda çocukken yaşadığım evdeydim ve bazı eşyalarımız aynı yerinde duruyordu. Ancak bulunduğum odadaki yazlık havası ve içindeki değişik eşyalar bana çok tuhaf gelmişti ve “Rüyadayım galiba?” şeklinde düşündüğümde etrafıma daha dikkatli baktım ve eski evimizin etrafında olmayan pek çok şey görerek rüyada olduğumu fark ettim… Ve artık rüyayı yönetebilecek durumdaydım.

 

Rüyalarımızı nasıl yöneteceğimize geçmeden önce bu konuyla ilgili bir sitede denk geldiğim hoş bir teknikten daha bahsetmek istiyorum. Sesinizi belirli aralıklarla “Rüyadayım” diyerek kayıt edip gece uyurken bunu dinleyebilirsiniz. Bu da sanıyorum etkili olacaktır. Ayrıca lusid rüya için internette çeşitli bilgisayar programları da dolaşıyor. Ancak bunlar siz bilgisayarda çalışırken anlık beliren “Rüyadayken duvarın içinden geçebilirim”, “rüyadayken ejderha görebilirim” şeklinde telkinlerle dolu mesajlar içeriyor. Bu telkin programlarından birini sigarayı bırakma denemelerim sırasında kullanmıştım. Maalesef daha çok sigara içmeme neden olmuştu. Bu sebeple bu tür programları tekrar denemedim. İşe yarayıp yaramadığını bilmiyorum.

Şimdi gelelim asıl önemli konuya… Rüyada olduğunuzu fark ettikten sonra ne yapmanız gerekiyor? Öncelikle telaşa kapılmayın… Altı üstü rüyadasınız. Birçok hurafede anlatıldığının tersine düştüğünüzde ölmezsiniz, canınız acımaz ya da rüyaya hapsolup kalmazsınız. En azından ben kendi deneyimlerimden bahsedecek olursam birçok rüyamda yüksekten düştüm, bıçaklandım vs. ancak hiçbir şekilde rüyamda ölmedim, acı çekmedim ya da daha beter hiçbir durumla karşılaşmadım. Bu sebeple içim rahat şekilde diyebilirim ki; lusid rüyaların herhangi bir zararı yoktur. Sadece normalde 7-8 saatlik uyku ile yetinirken bir anda daha fazla lusid rüya görmek için daha fazla uyuma ihtiyacı içine girebilirsiniz. Bu da sizin iradenizle alakalı bir şeydir. Yoksa lusid rüya uyuşturucu gibi bağımlılık yapmaz.

Öte yandan lusid rüyada sürekli rüyanızı yönetmeye çalışırken harcayacağınız efora bağlı olarak sabah oldukça yorgun şekilde uyanabilirsiniz. Çünkü aklınızdan ne geçiriyorsanız anında senaryoya dâhil oluyor ve bazen düşüncelerinizi yönlendirmeniz sizi gerçekten aşırı derecede yoruyor. Örneğin; yıllar önce ilk defa lusid rüya gördüğümde Diablo II oyunundan fırlamış bir sahnede buldum kendimi… Yanımda beyaz bir at vardı ve sanki Diablo II’deki son bölümdeydim. Etraf lavlar ve harabelerle doluydu… Atın üzerine bindim ve o harabelerden birinin içinde açık market buldum (Ne alakaysa?) Atımdan inerken “Ben at sürmeyi bilmem ki?” diye düşünüyordum. Orada kuşkulanmaya başlamıştım. Marketin içine girdiğimde yine çok alakasız ama tavana kadar 2,5 kiloluk çamaşır suları dizilmiş bir rafın önünde öylece çamaşır sularına bakarken rüyada olduğumu fark ettim ve içimden belli belirsiz şekilde “Bu şişeler üzerime yıkılmasın da” cümlesi geçti… Cümle bitmeden raf üzerime devrildi ve son saniyede yine belli belirsiz “Bu şişeler boş olabilir” diye düşündüm ve şişeler boş şekilde döküldü üzerime. Sonrasında hemen kendimi marketten dışarı attım ve nasıl uyanabileceğimi düşünmeye başladım. Defalarca kendi kendime “sağıma doğru dönüyorum” diye tekrar ederek yatağımda sağıma doğru döndüğümü düşünerek çok zor bir şekilde gece saat 03.00 civarı uyandım…



Aklınıza gelen anında başınıza geldiği için ilk lusid rüya deneyimleri oldukça sıkıntılı anlar yaşamanıza sebep oluyor. Hatta çoğu zaman bir an evvel uyanmak, bu saçmalıktan kurtulmak istiyor insan… Şahsen ben ertesi gün çok yorgun uyandığım için özel olarak lusid rüya görmek için hiç uğraşmadım. Bu sebeple bu tür rüya gören insanların bu dünya içinde yaşamayı daha fazla sevip sürekli uyumak isteyeceklerini sanmıyorum.

Görüldüğü üzere lusid rüya deneyim kazanması çok aşırı detaylı teknikler istemeyen, bilincimizle bilinçaltımız arasında gidip geldiğimiz, zihnimizle alakalı bir rüya türü… Eminim birçoğunuz bu tür rüyalar görmüşsünüzdür. Bizzat kendi deneyimlerim olduğu için epey örneklendirerek anlattım ama umarım sıkmamışımdır sizleri… Konunun uzmanı olduğumu söyleyemem ama sormak istediğiniz şeyleri buradan sorabilirsiniz, siz de kendi deneyimlerinizi burada paylaşabilirsiniz. Bu sayede birlikte yeni şeyler öğrenebiliriz…

Sevgiler...


20 Ağustos 2013 Salı

Paganizm, Cadılık, Wicca ve Büyüler Üzerine…




Paganizm, Cadılık, Wicca, büyü kavramları birçoğumuza oldukça yabancı gelmektedir. Birçoğumuz için büyü; sadece hacı-hocaların elinde olan yalan dolu bir sektör olarak bilinmekte, paganizm; güneşe-gök gürültüsüne tanrı diyen, eliyle yonttuğu taşlara – heykellere tapan insanları akla getirmekte, cadılar ise masaldan fırlamış çocuksu hikâyeler olarak görülmektedir. Oysa çok değil bundan altı yüzyıl önce insanlar cadı oldukları ve büyü yaptıkları gerekçesiyle rahatlıkla engizisyon mahkemelerinde yargılanıyor, yargılama sırasında türlü işkencelerle insanlara büyü yaptıkları ve cadı oldukları itiraf ettiriliyor ve sonuç olarak çoğunlukla yakılarak ölüme mahkûm ediliyorlardı. Hatta bugün bile medyada sıkça rastlamasak da, Suudi Arabistan’da din polisleri insanları cadılıkla suçlayarak aynı engizisyon mahkemelerindeki gibi ölüme mahkûm edebiliyorlar. Peki, nedir bu kavramlar? Neden bu kadar bihaberiz bunlardan ve bugüne kadar nasıl gelebilmiş bu bilgiler?

Özellikle kitaplı dinlerin kendi görüş ve inançlarını yaymak amacıyla cadılara ve pagan inanışına sahip kimselere yaptıkları işkenceler, pagan tanrı ve bilgilerinin çarpıtılarak insanların zihinlerine farklı şekillerde sokulması, kadim bilgilere ait her türlü verinin, kütüphanelerin yakılıp yıkılması sonucunda bu bilgilere sahip olan azınlık kendilerini gizleyerek, varlıklarını ve inançlarını belli etmeksizin küçük topluluklar halinde yaşamaya zorunlu kılınmışlardır. Kitaplı dinlerin yıkıcı hareketleri ve bu inançlara sahip kişilerin inançlarını herkesten gizlemek zorunda kalmaları nedeniyle paganizm ve cadılık uygulamalarının tarihte ilk ne zaman ortaya çıktığı bilinmemekle birlikte çoğu kişi tarafından cadılığın Atlantis ve Mu uygarlıkları ile bağlantısı olduğu iddia edilmektedir. Hatta bu alanda yapacağınız küçük bir araştırma neticesinde Atlantis ve Mu uygarlıklarının vakti zamanında teknoloji açısından aşırı gelişmiş olduğu, sonunda büyü nedeniyle buralarda iç karışıklık yaşandığı, büyük savaşlar sonucunda bu kıtaların battığına dair bilgilere ulaşmanız mümkündür. Konuyu, uzun yazıları okumaktan ürken gözler için biraz daha kısa tutmayı amaçladığımdan çok derine girmeden devam ettirmek niyetindeyim. Bu sebeple Paganizm ile başlayalım…

Paganizm, kökenleri dünyanın eski doğa dinlerine uzanan inançların bütününe verilen genel bir isimdir. Esasında etrafında var olan her şeyin tanrısal gücün tezahürü olduğunun farkına varılmasını temel alır. Özünde yaratıcı güç düşüncesi vardır. Tüm tanrılar ve tanrıçalar o gücün bir başka deyişle evrensel özün, doğanın farklı tezahürlerinin sembolleştirilmeleridir. Paganizm’de önemli olan doğaya uyumlanmaktır. Bu inancın ruhban sınıfları ya da örgütlü bir din sistemi yoktur. Çeşitli coğrafi bölgelerde tanrı ve tanrıçalara ulaşmak için farklı yöntemler kullanmışlardır. Paganizmde güzel olan tanrı ve tanrıçaya ulaşmanın birden çok yolu olduğuna inanılması ve doğanın efendisi değil; onun bir parçası olduklarına inanarak doğa ile bütünleşmeye çalışmalarıdır. Böylece kutsal olana ulaşmaya çalışan kişi, bu yolun öncelikle doğadan ve dolayısıyla doğanın parçası olan kendisinden geçtiği bilincine sahiptir. Bu sebeple doğaya, doğanın içinde kendisiyle birlikte yaşayan tüm canlılara azami saygı ve sevgi duymaktadır.  

Paganizmdeki gibi cadılıkta da, Wicca dininde de doğaya uyumlanmak ve doğanın bilgeliğinden yararlanmak çok önemlidir. Dört element vasıtasıyla doğa ile iletişime geçer,  büyü pratikleri yaparak evrendeki enerjileri, doğayı ve kendi iç benliklerini keşfederler. Cadılık ile Wiccalık aralarındaki benzerlikler nedeniyle çoğu kişi tarafından aynı sanılır. Ancak Wicca kavramı, cadılıktan çok daha yeni, modern bir kavramdır. Bu kavram 1954 senesinde Gardner tarafından ileri sürülmüş, onun öğretileri bir din haline getirilmiştir. Bir başka deyişle Wiccalık cadılığın bir alt koludur ve bir dindir. Wiccalıkta tanrı ve tanrıçalara tapınma varken, cadılıkta tanrı ve tanrıçalar sadece evrensel düzeni sağlayan kozmik bilge varlıklar olarak görülür ve onlarla iletişime geçilir, onlara tapınılmaz. Cadılıkta derin bir felsefe vardır. Örneğin iyi ya da kötü diye bir şey yoktur. Onlara göre erdemler, etikler ve doğanın bilgeliği kuralları vardır. Aydınlığın ve karanlığın yani doğanın iki önemli dengesinin bilgeliğinden söz ederler. Bunlar o kadar iç içedir ki; birini reddetmek diğerini eksik bırakır. Günümüzde popüler kültürün de etkisiyle birçok kişi wiccalığı tercih ederek bu yolda ilerlemekteyse de, geleneksel cadılık öğretilerine bağlı şekilde yaşayan da birçok kişi bulunmaktadır.

Cadılık ve Wiccalıkta büyü önemli bir yer tutar. Büyü, bu konuda oldukça uzman olarak görülen Aleister Crowley’in tanımıyla “irade doğrultusunda değişiklik yaratma sanatı ve bilimi”dir. Varlığı ve yokluğu yüzyıllarca birçok kişi tarafından tartışılmış, ulaşılan sonuç ise kişilere göre değişiklik göstermiştir. Örneğin Hegel’e göre büyü, tüm zamanlar boyunca toplumun her kesiminde mevcuttur. Eusebe Salverte, “Essay” adlı eserinde büyüye saygı ile baktığını belirtip antik toplumlardaki büyücülerin de belli hileler kullandığını söylemiştir. Antropolog Sir James Frazer büyünün gerçek olmadığını ileri sürmüş, ancak büyünün sosyal ve bilimsel gelişmelere temel olduğunu vurgulamıştır. Modern antropolojide Hubert ve Mauss gibi uzmanlar ise ilkel büyücülerin sahtekâr olduğunu, onları izleyenlerin onlarda doğaüstü güçler olduğuna inandığını iddia etmişlerdir.

Günümüzde dünyanın çeşitli yerlerinde halen büyünün var olduğuna inanan, büyü yapan ve hatta Suudi Arabistan’daki örnekte olduğu gibi büyü yapan kişileri cezalandıran kimseler bulunmaktadır. Büyü denilen şeyin var olmadığı düşüncesi, içinde bulunduğumuz materyalist dönemde oldukça yaygındır. İnsanlar hep aşırı uç sonuçlar görmeyi arzulamaktadırlar. Ancak durum öyle değildir. Örneğin parayla satın almanız gereken bir şeye ihtiyacınız olduğunda bu şeyi almak için büyü yaparsanız bir anda cepleriniz parayla dolup taşmayacak ya da almak istediğiniz şey aniden evin içinde belirmeyecektir. Büyü nedeniyle ortaya çıkacak sonuç ancak beklemediğiniz bir yerden aniden para gelmesi ya da ihtiyacınız olan şeyin size hediye olarak gelmesi şeklinde olabilir. Bu da çoğunlukla konuyu detaylı incelemeyen ya da şüpheci karaktere sahip kimseler için tesadüf olarak nitelendirilebilirken, büyünün varlığına inananlar bunun enerjinin doğru yönlendirilmesi sonucu başarı sağlayan bir büyü olduğunu düşüneceklerdir. Büyünün var olup olmadığı konusundaki karar tamamen kişinin kendi görüsüne, düşüncelerine bağlı bir şeydir.

Büyünün nasıl yapıldığı da çoğunlukla merak konusudur. Büyü, enerji sistemleri üzerinde uzmanlaşmış kişilerin enerjiyi doğru şekilde yönlendirmesiyle gerçekleşir. Bu açıdan bakıldığında dua etmek dahi büyü yapmakla eş görülebilir. Ancak özellikle cadılık geleneğinde büyü yapmak, yapılan her büyünün üç katı olarak kendilerine geri döneceği inancı nedeniyle de oldukça önem verilmesi ve özen gösterilmesi gereken bir şeydir. Bu sebeple cadılık geleneğinde herhangi bir ritüel öncesi oldukça uzun denilebilecek kadar bir süre çalışmalar ve hazırlıklar yapılır. Ancak ondan sonra büyü yapma işlemine başlanır. Anlaşılacağı üzere bugün için filmlerde – dizilerde izlediğimiz iki söz söyleyip bir asa titreştirmekle büyü yapılamaz. Günümüzde büyü, cadılık ve Paganizm gibi konularda doğru bilgilere ulaşmak, bu dizi ve filmler yüzünden de oldukça zordur. Bu sebeple bu alanda araştırma yapmak ve kendilerini geliştirmek isteyen kişiler öncelikle düzenli meditasyon yaparak ruhlarını evrensel öze açmalı, kendilerini dolayısıyla doğayı ve evreni tanımalı, farkındalıklarını geliştirmeli, sezgilerini güçlendirmeli, ve ruhlarını bu alanı algılayabilecekleri bir seviyeye yükseltmelidirler. Bu seviyeye ulaştıktan sonra edinilen bilgileri sürekli sorgulayarak bu alandaki doğru bilgileri ayıklamak mümkündür.


ishtar

12 Ağustos 2013 Pazartesi

İzmir Yeşilova Tümülüsünde 8.000 yaşında Tanrıça Heykeli...


The head of a mother goddess statue is the first of its kind in Turkey. AA photo

8.000 yaşında Tanrıça heykeli İzmir'deki Yeşilova tümülüsünün içinde bulundu.

Prof. Zafer Derin bu yıl yapılan arkeolojik kazılarda pek çok önemli parça bulduklarını belirtirken özellikle yukarıdaki resimde görülen dört santimetrelik Tanrıça heykeli başının Türkiye'de çıkarılanlar arasında bir ilk olması sebebiyle daha özel bir yere sahip olduğunu söyledi.


Prof. Zafer Derin'in verdiği bilgilere göre Batı Anadolu kültüründe kadınlar ve doğurganlık kutsaldı ve buralar Ana Tanrıça kültürünün merkeziydi. "Şu anda elimizde bir Ana Tanrıça figürünün başı var. Burada geçmişte Ana Tanrıça tapımının yaygın olduğu biliniyor. Ancak biz Türkiye'de ilk defa 4 santimetrelik bir Ana tanrıça figürü başına rastladık. Bu da şu anlama geliyor; geçmişte insanlar çocuklarının daha sağlıklı olması için evlerine de bu heykeli koyuyorlardı. Bu küçük heykel M.Ö. 6000 yılından günümüze gelen çok güzel bir parça..."

Yeşilova kazılarından çıkan bir başka ilginç eşya ise ayakkabı şeklindeki bir mühürdü. Bilindiği üzere insanlar geçmişte imza gerektiren işler için bu mühürleri kullanıyorlardı. 
August/12/2013


For English: http://www.hurriyetdailynews.com/head-of-a-goddess-statue-discovered.aspx?pageID=238&nID=52338&NewsCatID=375

Tanrıça Hekate


Witchcraft ve Wicca'da önemli bir Tanrıça olan Hekate, Ay'ın üç yüzünü temsil eder. Birçok wiccan tanrıça figürü olarak Hekate'yi kabul eder ve ona yakarır. Hekate'nin bu kadar popüler olmasının bir nedeni de geç çağlarda büyü ile ilişkilendirilmesidir. Özellikle Shakespeare'in ünlü eseri Macbeth'de de Hekate'nin bu şekilde geçmesi bu özelliğini gösterir. Yine Macbeth'de geçen üç cadı, Hekate'yi ve üçlü yapısının anımsatır. 

Birçok wiccan Hekate'yi esas alarak çalışmalar yapmıştır. Wicca'nın en çok kullanılan Ay sembolü de Tanrıça Hekate ile alakalıdır.


Hekate'nin Trak kökenli bir Tanrıça olduğu ve Yunanistan'a böylece girdiği ileri sürülmüştür. Bu Tanrıçanın ismi de etimolojik açıdan oldukça ilginçtir. İsmin Apollon Hekatos ile ilgili olduğu düşünülmektedir. Hekatos "uzaktan vuran" anlamına gelir. Aynı şekilde Hekate sıfatı da Artemis Hekate olarak kullanılmıştır. Thompson bu konuyu şöyle açıklar;

"Gerçekte Hekate Apollon Hekatos'un kız kardeşi Artemis Hekate'dir. Oklarını ya da doğum sancılarını uzaktan atan Tanrıça'dır. Her iki Tanrıçaya da trioditis ve triprosopos ön adları yakıştırılmıştır. Trioditis ile kavşak, üç yolun birleştiği yer belirtilir; tirprosopos ise üç yüzlü anlamına gelir. Kavşak kuttöreni aya seslenen bir kuttören olduğuna göre, buradaki üç yol da, ayın üç evresini simgelemektedir."

Hekate, başlangıçta tüm iyi özelliklere sahip, Ana Tanrıça'ya denk bir Tanrıça iken, zamanla iyice özdeşleşmiş ve gecenin ürkütücü özelliklerini de kendinde barındıran korkutucu ve uğursuz bir Tanrıça olmuştur. Hekate geceleri kötü ruhları yeryüzüne göndermekte, kendisi ise, buraya cehennem köpeklerinin eşliğinde gelmektedir.

Hekate daha çok kavşaklarda, mezarlıklarda ya da daha önce bir cinayet işlenen yerlerde bulunurdu. Bu yüzden daha çok kavşaklarda üç yüzlü Hekate büstü dikilirdi ve Yeni Ay olduğu zaman buralara sunular getirilirdi.

Halk arasında, Hekate kültü gece ile ilgili kültler arasında önemli bir yer tutuyordu. Thompson, Yunan Uygarlığında Hekate ile ilgili inançları şöyle anlatır:

"Ay ile arasında en açık seçik bağ kurulan kutsal varlık, büyü Tanrıçası Hekate idi. Ay sonunda görünmez olduğunda, Yunanlı kadın yerleri süpürür, çöpleri ve süpürüntüleri bir yol ayrımına götürür, başını başka yana çevirip oraya döker, sonra da ardına bakmadan geri dönerdi. Yol ayrımına bırakılan bu süpürüntü yığınlarına, Hekate'nin akşam yemeği denirdi. Öteki çer çöple birlikte süpürülen insan salgılarının büyü yükü, dolayısıyla tehlikeli olduğu düşünülürdü."

Hekate, Yunan mitolojisinde Titan Perses ile Asteria'nın kızıdır. Klasik mitolojide adı çok sık geçmeyen bir Tanrıça'dır. Homeros eserlerinde adı hiç geçmez. Hesoidos'un anlatımlarında ise daha çok Ana Tanrıça ile büyük benzerlikler gösterir Hekate... Homeros'un aksine Hesoidos geniş halk kitlelerini ele alıyordu. bu nedenle onun eserlerinde yer alan bir Tanrıça'nın geniş halk kitlelerine mal olduğunu düşünmek yanlış olmaz.

Hekate tapımı en çok Roma'da yaygındı. Roma'ya geçtiğinde Hekate artık çok başka özelliklere sahiptir. Büyü, sihir, cinler ve karanlık güçlere de hükmeden Tanrıça'dır artık Hekate... Ortaçağ boyunca da modern büyücülükte de öyle olacaktır. Aeneas destanında Tanrıça'nın bu yönünden bahsedilir.

Erhan Altunay - Kadim Cadılık Öğretisi

11 Ağustos 2013 Pazar

Kilo Vermeye Yardımcı Baharatlar ve Bitkiler




İdeal kilonuza ulaşmanız yemeğinize eklediğiniz bitki ve baharatlarla daha kolay olabilir.  Bu bitki ve baharatlar yemeğinize kattıkları tadın yanı sıra, içlerinde çeşitli antioksidanlar, mineraller, vitaminler ve çoğunlukla eşsiz medikal özellikler barındırmaktadır. 

Bazı bitkiler ve baharatlar sağlıklı kilo vermeyi ve sağlıklı bir kiloya ulaşmayı desteklemeleri ile bilinirler. Bu bitki ve baharatların bazılarına aşağıda yer verilmiştir. Bunları inceleyerek bu bitki ve baharatları diyetinize ekleyebilirsiniz.


Karabiber
Karabiber, piperine adında bir madde içerir. Bu öz bibere yakıcı tadını vermektedir ve bunun yeni yağ hücrelerinin oluşumunu engellediğine inanılmaktadır. Capsaicin (acı biberdeki yakıcı tadı veren madde) ya da başka maddelerle birleştirildiğinde, karabiberin 20 dakikalık yürüyüşte daha çok kalori yakılmasına neden olduğu anlaşılmıştır. Karabiber ayrıca diğer tüm yiyeceklerin biyo-yararlanımını da artırmaktadır. Neredeyse her öğün için sağlıklı bir seçimdir.


Kakule
Kakule, tatlı-acı, aromatik bir baharattır. Kakule, metabolizmayı hızlandırıcı bitkilerdendir ve vücudunuzun yağları yakmasını hızlandırabilir. Kakule Ayuryeda’da (Eski Kızılderili medikal ve doğal şifa sistemi) kullanılan en popüler bitkidir.



Kırmızı Acı Biber
Capsaicin, bibere kendi acısını veren madde, kalori alımını düşürerek yağ dokusunu büzer ve kandaki yağ oranını düşürür bu nedenle obezite ile mücadeleye uygundur. Ayrıca yağ birikimi ile vücudunuzdaki yararlı proteinleri değişimini başlatarak mücadele eder.


Tarçın
Tarçın metabolizmayı destekleyen bir baharattır. Ayrıca özellikle diyabetlerde kandaki şeker oranının düzenlenmesine de epey yardımcı olmaktadır. Tarçının tip 2 diyabetli kişilerde kandaki şeker, trigliserid, LDL (Kötü kolestrol) ve tüm kolestrol seviyelerini azalttığı, bunun yanı sıra kan şekerini ayarladığı görülmüştür. Gün boyu sütünüze, kahvenize ve diğer her türlü yiyecek-içeceğinize tarçın ekleyebilirsiniz.


Kimyon
Kimyon, sindirim ve enerji üretme konusunda oldukça yararlıdır ve tip2 diyabetlilerde glisemik kontrol sağlayabilir. Bu baharatın medikal kullanımı konusunda oldukça uzun bir tarihi vardır. Ayrıca hafızayı güçlendirdiği, strese karşı güçlü yararları olduğu da anlaşılmıştır.


Karahindiba
Karahindibanın her kısmı yenilebilir ve besin doludur. Karahindiba, sindirimi yavaşlatır ve sizi uzun süre tok hissettirir. Böylece sağlıklı kiloya ulaşmanızı sağlar. Ayrıca antioksidan özellikleri ve Taraxacin ve Taracerin ile birlikte inulin ve levulin adı verilen buruk şeffaf bileşimler içerir. Bunların bazılarının şifa verici özelliği vardır. Karahindiba ayrıca beta carotene, vitamin K1, vitaminler ve mineraller içerir. Bunlar da kan şekerini ve kolestrolü normalleştirmeleri ve karaciğeri temizlemeleri ile bilinirler. 


Zencefil
Zencefil, bağırsak bölgesini yatıştırması ve rahatlatması ile bilinir. Ayrıca araştırmalar zencefilin metabolizmayı hızlandırıcı etkilerinin de olduğunu, bunun yanı sıra tüketildiğinde iştah kesici bir özelliği olduğunu söylemektedirler. 


Ginseng
Ginseng enerji seviyelerini artırması ve metabolizmayı hızlandırması ile bilinir. Panax ginseng, özellikle kilo kaybı konusuyla ilişkilendirilmiştir. Bir araştırma göstermektedir ki, kendisine panax ginseng özü verilen diyabetik farelerin insülin hassasiyetini arttırmış ve 12 gün sonunda gözle görülür bir kilo kaybına neden olmuştur.  


Hardal
Hardal tohumlarının metabolizmayı %25 artırdığı yani bir başka deyişle daha verimli şekilde kalori yakılmasını sağladığı anlaşılmıştır. Günlük sadece 3/5 çay kaşığı hardal tohumu tüketimi bir saatte ekstra 45 kalori yakılmasını sağlayabilir.


Zerdeçal
Eğer köriyi seviyorsanız, muhtemelen zerdeçalı da beğenirsiniz. Bu sarı-turuncu baharat birçok körili yemeğin esasını teşkil etmektedir. Zerdeçala rengini veren curcumin isimli madde yağ dokusunu azaltır ve kilo alımını önler. Ayrıca curcumin isimli madde obeziteye bağlı insülin direnci, hiperglisemi, hiperlipidemi ve benzeri kronik hastalıkların da engellenmesine yardımcı olur. Zerdeçal her gün tüketilebilir.

Alıntıdır. Tarafımca çevirilmiştir.

4 Ağustos 2013 Pazar

Alt Bilinç, Benlik, Üst Benlik ve Savunma Mekanizmaları



Alt bilinç, benlik ve üst benlik… Bu isimlerle anılan zihin katmanlarımız ezoterizmde sıkça cinsel uzuvlar, beyin ve kalp olarak sembolize edilen üçlüye oldukça benzemektedirler. Alt bilincimiz hiçbir sosyal kuralı gözetmeksizin sürekli isteklerini iletir, beynimiz bunları dengeleyerek içinde bulunduğumuz duruma göre isteklerin tatmin edilip edilmeyeceğini belirler, üst benlik ise daha ziyade vicdan gibi bir işlev görür.

Bu üçlünün farkına vardığınızda, tüm insanların içindeki alt benliğin de farkına varırsınız… İnsanlar çoğunlukla sürekli haz arayan, bunu doyurmaya çalışan alt benliğin etkisiyle hareket ederler ve vicdan olarak bahsettiğimiz üst benliklerini fazlaca göz önünde bulundurmuyorlarsa, beyinleri yani benlikleri vasıtasıyla farkında dahi olmadıkları davranışlarla alt bilinci doyurma yoluna giderler. Bu da yemek yemek, su içmek kadar doğaldır, çünkü insanın doğasından kaynaklanmaktadır. Ancak üst benliğini keşfeden insan için yapılması gereken, artık farkında olduğu bu durumu doğru değerlendirerek alt bilincini kendi vicdani görüşlerine göre yönlendirmektir. Bunu yapabilmesi için de egomuz tarafından kurulan kişilik savunma mekanizmalarından kurtulması, kendisini objektif şekilde ele alabilmesi gerekir. Bizim objektif şekilde kendimize bakabilmemiz açısından öncelikli olarak tanımamız gereken şeylerden biri de farkında olmaksızın ileri sürdüğümüz bu savunma mekanizmalarıdır… Şimdi örnek olarak savunma mekanizmalarından genel olarak karşılaşılan birkaçını inceleyelim…

Savunma Mekanizmaları;

Bastırma
Karşılaşılan olay ve deneyimlerin bilinçdışına itilerek orada tutulmasıdır. Diğer bütün savunma mekanizmalarına temel teşkil eder. Benliğe acı – bunaltı veren deneyimler, anılar, istekler yasaklanarak bilinçdışına itilir.

Yadsıma (İnkar)
Benlik için tehlikeli olarak algılanan ve bunaltı doğurabilecek bir gerçeği yok saymak, görmemek yaygın şekilde kullanılır. Birçok utanç ya da suçluluk doğuran eski deneyimlerini kişiler bilinçdışına göndermekle kalmaz, bunları hiç yaşanmamış gibi algılar.

Yansıtma
Bazı duygu, dürtü, gereksinim ya da yaşam olaylarının dışarıya aktarılıp, yansıtılıp, dışarıdaymış ya da kendisine yöneltiliyormuş gibi algılanmasıdır. Genellikle toplumda onaylanmayan duygu – dürtü – gereksinimlerde bu mekanizmaya başvurulduğu görülmektedir. Örneğin içinde öfke, kin, nefret duyguları olan kişi, “bana kızıyorlar, benden nefret ediyorlar” diye düşünerek hem yadsıma mekanizmasını hem de bu mekanizmayı kullanmaktadır.

Ödünleme
Yetersizlik duygusuna karşı geliştirilen bir savunma mekanizmasıdır. Örneğin sakat bir insanın uzun çalışmalar sonucu olimpiyat yüzme şampiyonu olması bu mekanizmaya bir örnektir.

Yüceltme
Bu mekanizmada toplumca onaylanmayan ilkel nitelikteki bir dürtü, eğilim ve istekler doğal amacından çevrilerek toplumun beğendiği bir hale dönüşürler. Örneğin yıkıcı eğilimleri olan bir çocuğun iyi bir patlayıcı uzmanı olması buna örnek teşkil etmektedir.

Yer Değiştirme
Bir dürtünün ya da duygunun esas nesnesinden başka bir nesneye yöneltilmesidir. Patrona kızıp evde tartışma çıkaran kişi bu mekanizmaya iyi bir örnektir.

Karşıt Tepki Kurma
Kişi, kendi içindeki bilinçdışı dürtü ve eğilimlerin tam aksine tepkiler vererek benliğini savunabilir. Örneğin içindeki kin, nefret duyguları nedeniyle aşırı kibar davranışlar sergileyebilir. Benlikçe kabul edilmeyen birçok dürtü ve gereksinimler aşırı bağnaz, baskıcı ve ahlakçı bir tutumla bastırılmaya çalışılabilir.

Duygusal Soyutlanma
Duygusal soyutlanma mekanizması çeşitli şekillerde işleyebilir. Bunlardan biri kişinin diğer insanlardan bağımsızlık kazanarak duygusal ihtiyaçlarının onlar tarafından etkilenmesine karşı önlem almasıdır. Böyle bir insan, ilişkilerinde duygusallığa yer vermeyerek düş kırıklığına ve zedelenmeye karşı korunmaya çalışır.

Yapma – Bozma
Ana-babanın ve daha sonraları toplumun içleştirilen değerleri kişiye uygunsuz davranışlarında ötürü kendini suçlama, yargılama ve cezalandırma sorumluluğunu yükler. Yapma-bozma mekanizması, kişinin kendisi ve çevresi tarafından onaylanmayacak düşünce ya da davranıştan vazgeçmesi ve eğer böyle bir söz ya da eylem dışa vurulmuşsa, ortaya çıkan durumu onarmasıyla belirlenir. Yapma-bozma mekanizması günlük yaşamda çok sık kullanılır. Kusurlu davranışlarımız için dilediğimiz özürler, günahlarımıza karşılık verdiğimiz sadakalar ve arada bir duyduğumuz pişmanlık duyguları bu mekanizmanın ürünüdür.

Dönüştürme
Dönüştürme, anksiyete yaratabilecek bilinçdışı duyguların bilinç düzeyine erişmesini engelleyebilmek ya da zorlama yaratan çevresel durumlardan kaçabilmek amacıyla ve gerçek bir organik nedeni olmayan bedensel hastalık belirtileri biçiminde ortaya çıkan, nevrotik düzeyde bir savunma mekanizmasıdır

Asetizm (Çilecilik)
Bu, özellikle ergenlerde görülen bir savunmadır. Bu evrede, kişisel veya sosyal baskı ve inhibisyonlardan gerçekten etkilenen bir gençte, cinsel dürtüler dayanılmaz bir kerteye gelince, cinsiyet başta olmak üzere tüm haz verici faaliyetlerden bir el çekme gözlenir. Mid-adolesans’tan sonra kendiliğinden kaybolur.

Fantezi
Fanteziler insan zihni tarafından çatışmaları çözmek, daha doğrusu onlardan kaçmak için yaratılmış ‘yedek’lerdir. Bunlardan bilinçli olanlara basitçe gündüz düşleri denir. Bizim burada konu ettiklerimiz, ‘bilinç ötesi’ oluşanlardır.


ishtar

2 Ağustos 2013 Cuma

Geri Dönüş...


Zamanın sessizce akıp geçtiği bir dünyadan tekrar kaosun içine döndüm bugün... İnsanın beynini otomatiğe aldığı o rutin hayatından kurtulduğu, her şeyi ciddiye almayı kenara bıraktığı ve aydınlık gözlerle sadece haz ve mutluluğa odaklandığı o tatil günleri yerini sonrasında hep iç hesaplaşmaya bırakıyor bende... 

Bu aydınlık gözlerle etrafa bakma olayını normal sürüp giden yaşamlarımızda neden kullanamıyoruz? Neden her şeyi ciddiye almak zorundayız ve neden etrafımızdaki her küçük olayın içimizi karartmasına izin veriyoruz? Sürekli hedefler ve çoğunlukla paraya bağlı sıkıntılarla neden vaktimizi boşa harcıyoruz?!? Akıp gidiyor ömrümüz... Dalyan'daki dingin nehir gibi de değil üstelik... Her yeni gün bir öncekinden daha hızlı akıp gidiyor... Her yeni gün maddi anlamdaki hayatımıza büyük başarılar vaat ederken, egolarımızın sinsice gıdıkladıkları benliklerimizle herkesten biri olmayı kabul edemiyor, daha çok uğraşıp daha çok maddi dünya batağına batırıyoruz ruhlarımızı... Oysa başka yerlerde sessizce salınıp giden hayatlar var... Kendilerini huzura terk eden... 



Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.


ishtar