Pisagor’un
babası Mnesarchus iş nedeniyle Delfi şehrindeyken karısı Parthenis’le birlikte bir şeyler danışmak için Delfi kahinine giderler. Python sordukları sorulara cevap vermek yerine Mnesarchus’a karısının hamile olduğunu, bir oğul
doğuracağını, güzellikte ve bilgelikte bütün insanları geçecek olan bu çocuğun hayatı boyunca insanlığa büyük katkılarda bulunacağını söyler. Gerçekten de
karısı Fenike’nin Sidon şehrinde kahinin söylediği gibi bir oğul dünyaya getirir.
Mnesarchus ile Pythasis oğullarının kaderinin kahin tarafından belirlendiğine
inanarak ona Pisagor adını verirler.
Ünlü filozof 600 ile 590 yılları arası bir tarihte doğmuştur ve yaklaşık
100 yıl yaşadığı tahmin edilmektedir. Pisagor’un öğretileri, onun Doğu ve Batı
felsefeleri hakkında tam bir bilgiye sahip olduğuna işaret eder. Yahudiler
arasında gezmiş, Hahamlardan İsrail’in kanun koyucusu Musa’nın gizli
öğretilerini öğrenmiştir. Pisagor Mısır, Babil ve Kalde Gizemleri’ne inisiye
edilmiştir. Seyahatleri hakkında söylenenler farklılık gösterse de, tarihçiler
onun birçok ülkeyi ziyaret edip birçok ustanın dizi dibinde oturduğunda
hemfikirdirler.
Frank
C. Higgins Kadim Hürmasonluk isimli eserinden Pisagor’dan şöyle bahseder; "Yunan
filozoflarından öğrenilmesi mümkün her şeyi öğrendikten ve büyük ihtimalle
Eleusis Gizemlerine inisiye edildikten sonra, Mısır’a ve birçok deneme ve
reddelişten sonra Thebes rahiplerinin yanında İsis Gizemleri’ne inisiye
edilmiştir. Bu korkusuz Gizem okulları meraklısı, Fenike ve Suriye’ye giderek
burada Adonis Gizemleri’ni öğrenmiştir. Euphrates (Fırat) vadisini geçtikten
sonra burada Babil bölgesinde yaşayan Kıldanilerin gizli ilimlerinde öğrenim
görecek kadar uzun kalmıştır. Nihayet, Media ve Pers ülkesinden geçerek bilgili
Elephanta ve Ellora Brahminlerinin bir öğrencisi ve inisiyesi olduğu yıllar
boyunca Hindistan’da kalmıştır. Burada, Brahminlerin kayıtlarında Pisagor
Yavançarya, İyonlu Öğretmen adıyla kayıtlıdır.”
Seyahatlerinden döndükten sonra Güney İtalya’da üniversite diye anılan bir okul kurdu. Bütün sanatların ve bilimlerin temelindeki üçgen olarak gördüğü okült matematik, müzik ve astronomi öğretmiştir. Bu arada dünya "filozof" kelimesini ona
borçludur. Ondan önce bilge insanlara veliler veya bilgeler deniliyordu ki; bu
kelime bilenler şeklinde yorumlanıyordu. Pisagor daha mütevazıydı ve bilgi
sever, bilgi bulmaya çabalayan anlamına gelen filozof kelimesini yarattı.
Pisagor’un
açık sözlülüğü birçok siyasi ve kişisel düşmanlıklara yol açmıştır. Ona inisiye
edilmek için gelenlerden biri, öğrenci olarak kabul edilmediği için Pisagor’u
ve felsefesini yok etmeye azmetmiş, hınç duygusu içindeki bu kişi yanlış
şeyleri propaganda ederek halkı kışkırtmıştır. Kısa bir süre içinde Pisagor ve öğrencilerinin yaşadığı köye bir katil çetesi aniden baskın düzenleyerek evleri,
binaları yıkıp Pisagor’u öldürmüştür. Pisagor’un ölümü ile ilgili anlatılanlar
farklı farklıdır. Bazıları müritleri tarafından öldürüldüğünü söyler, bazıları
Crotona’dan öğrencileriyle birlikte kaçarken düşman tarafından tuzağa düşürülüp
içinde oldukları binanın yakılmasıyla diri diri yakıldığını söyler. Başka bir
hikâyeye göre ise yanan binanın içinde öğrencileri ateşin üzerinde Pisagor'un kaçması için köprü oluşturmuşlar, oradan kaçan Pisagor ise bu
olaydan kısa süre sonra acı içinde ölmüştür. Hikâyelerden hangisinin doğru
olduğu bilinmemekle birlikte, Pisagor’un öğrencilerinin asla ona ismiyle hitap
etmediği, "Efendi İnsan" sıfatlarını kullandıkları bilinir. Bunun nedeni Pisagor
isminin özel olarak bir araya gelmiş belli bir sayısal değere ve büyük bir
anlama sahip olduğuna dair inanç olabilir. The World dergisi T.R. Prater’in
Pisagor’un adayları kendi isminde gizli belli bir formül aracılığıyla inisiye
ettiğini ileri süren bir makalesini yayınlamıştır. Bu durum Pisagor isminin
neden bu kadar saygı gördüğüne açıklık getirebilir.
Pisagor’un
ölümünden sonra okulu yavaş yavaş dağılmış, fakat öğretisinden faydalanmış
olanlar büyük filozofa yaşarken gösterdikleri saygıyı onun anısına da
göstermişlerdir. Zamanla Pisagor bir insandan ziyade bir tanrı sayılmaya
başlamış, etrafa dağılmış öğrencileri öğretmenlerinin aşkın dehasına duydukları
saygıyla birbirlerine daima bağlı kalmışlardır. Edouard Schure, “Pythagoras and
the Delphic Mysteries” adlı eserinde bu bağlılığı anlatmak için şu hikâyeden bahseder;
“Hastalık
ve yoksulluk içinde olan öğrencilerden birini yardımsever bir hancı evine alıp
bakar. Öğrenci ölmeden önce hanın kapısına birkaç gizemli işaret çizer ve dönüp
hancıya ‘Endişelenme, kardeşlerimden biri borcumu ödeyecektir’ der. Bir yıl sonra
bir yabancı hanın önünden geçerken kapıdaki işaretleri görür ve hancıya; ‘Ben
bir Pisagorcuyum bir kardeşim burada öldü. Size onun için ne kadar borcum
olduğunu söyler misiniz?’ der.”
Frank
C. Higgins’e göre “Pisagor’un öğretileri masonlar için aşkın bir öneme
sahiptir. Çünkü onun zamanındaki medeni dünyanın her yanından öncü filozoflarla
görüşmelerinden devşirilen bu öğretiler, tümün hemfikir olduğu, görüş
ayrılıklarından uzak bir öğretiyi temsil etmektedir. Pisagor’un bu şekilde elde
ettiği kararlı duruşunun katıksız tektanrıcılık olması bütün kadim inisiyatik
okullarda Tanrı’nın birliğinin esasen doğru olduğunu göstererek tradisyonumuzu
doğrular. Biyografilerine göre okulun üç aşamalı bir derece sistemi vardı. İlki
Matematikus’tu; bu derede öğrenci matematik ve geometride ustalık kazanırdı. Çünkü
bundan sonra alacağı bütün bilgi bu matematik ve geometri bilgisine
dayanmaktaydı. İkinci derece olan Teoritikus kesin bilimlerin yüzeysel
uygulamalarını içeriyordu. Sonuncu ve üçüncü derece oln Elektus’tan sonra
öğrenci sindirebildiği ölçüde aydınlanmanın ışığına doğru yürüyordu. Pisagorcu okulun
öğrencileri “ekzoterik” ve “ezoterik” olarak ikiye ayrılırdı. Üç derecelik
inisiyasyonu geçtikten sonra ezoterik öğrenci oluyorlar ve gizli öğreti almaya
hak kazanıyorlardı. Bu büyük tarikatta sükût, gizlilik ve kayıtsız şartsız
itaat temel ilkelerdi.” (Ancient Freemasonary).
Pisagorculuğun Esasları
Pisagor, insanı,
doğayı ve tanrıyı anlamak için geometri, müzik ve astronomi bilgisinin şart
olduğuna inanırdı. Hiç kimse bu bilimleri iyice öğrenemeden Pisagor’a
yaklaşamazdı. Ancak o aşırılıkçı değildir. Nitekim aşırı bir erdemin bile
kusur olduğuna inanırdı. Pisagor ayrıca anarşi kadar büyük bir suç olmadığına
inanıyordu. Ona göre bütün insanlar ne istediklerini bilirler, fakat neye
ihtiyaçları olduğunu bilmezler. Pisagor öğrencilerini "kendiniz için dua etmeyin" diye uyarırdı. Tanrılardan ricada bulunduklarında kendileri için bir şey
istememeliydiler çünkü hiçbir insan kendisi için neyin iyi olduğunu bilemez
dolayısıyla elde edildiğinde zarar verecek bir şeyi istemek doğru değildir.
Pisagor’un tanrısı Monad’dı. Her şey olan bir’di. Ona göre Tanrı, Mutlak Akıl’dı;
evrenin her yerinde mevcuttu ve her şeyin sebebi, her şeyin aklı, her şeyin
içindeki güçtü. Ayrıca Pisagor et yemenin aklın melekelerini bulandırdığına inanıyordu. Eti öğrencilerine
yasaklamasa da, kendisi et yemekten kesin bir şekilde kaçınmıştır. Pisagor
tefekkür ve dua için sık sık Tanrı’nın tapınağına çekilirdi ve bu dönemler için
yanına özel olarak hazırlanmış içecekler ve yiyecekler alırdı. Yiyecek olarak
afyon ve susam çekirdeği, suyu çıkarılmış adasoğanı kabukları, fulya çiçeği,
ebegümeci yaprakları, yabani balla karıştırılmış arpa ve bezelye ezmesi, içecek
olarak yabani balla tatlandırılmış salatalık çekirdekleri, çekirdeksiz kuru
üzüm, kişniş çiçeği, semizotu, kırıntı peynir ve peynir suyu karışımını alırdı.
Pisagor’un iddiasına göre bu diyet, Libya çöllerinde dolaşırken Herkül’e
tanrıça Celes tarafından verilen formüldü.
Pisagorcuların
en gözde şifa yöntemi lapa kullanmaktı. Bu insanlar birçok bitkinin majikal niteliklerini
de biliyorlardı. Pisagor ayrıca müziğin büyük bir şifa gücü olduğunu keşfetmiş,
çeşitli hastalıklar için özel armoniler kullanmıştır. Ayrıca renklerle de
deneyler yaptığı bilinmektedir. Pisagor, her türlü cerrahi müdahaleye ve
dağlama yöntemlerine karşı çıkmıştır. Ona göre insan bedeninin şeklinin
bozulması tanrıların ikametgâhına karşı yapılmış bir hakarettir.
Pisagor’a
göre en doğru ve kusursuzluğa en yakın ilişki dostluktur. Doğada her şeyin
diğer her şeyle tanrıların insanlarla, öğretilerin diğer öğretilerle, ruhun
bedenle, akıldışı olanın akli olanla, felsefenin teorilerle, insanların ve
hemşirelerin birbiriyle dost olduğunu; hatta yabancılar, bir erkek ile karısı,
çocukları ve hizmetkârları arasında bile dostluk bağları olduğunu öğretmiştir.
İçinde dostluk olmayan bağların değersiz olduğunu ve onları muhafaza etmenin
yararsız olduğunu da söylemiştir.
Pisagor’a
göre bilgi, zihinsel birikimin meyvesidir. Bilginin birçok şekilde elde
edilebileceğine, ama en iyi yöntemin gözlem olduğuna inanır. Hikmet bütün her
şeyin kaynağını ve sebebini anlamaktı. Ve bu hikmete aklı, şeylerin görünür
dışsal tezahürlerin gerisindeki görünmezi sezgisel olarak tanıyacak bir noktaya
kadar yükselterek ve bu şekilde eşyanın dış görünüşünden ziyade ruhuyla
rabıtaya sokarak varılabilirdi. Hikmetin varabileceği en yüksek kaynak; Pisagorcuların
yok olmayan gizemli atomu Monad’dı.
Pisagor
insanın ve evrenin Tanrı’nın suretinde yaratıldığını öğretmiştir; her ikisi de
aynı surette yaratıldığı için birini anlamak ötekinin bilgisine ulaşmaktır.
Ayrıca Büyük İnsan (Alem) ile insan (Küçük Alem) arasında sürekli bir etkileşim
vardır.
Pisagor
bütün gök cisimlerini canlı kabul ediyordu ve gezegen ve yıldızların
cisimlerinin, tıpkı insan bedeninin görünmez bir ruhani organizmanın yani bilinçli
bireyin taşıyıcısı olması gibi, ruhları, zekâları ve tinleri ağırlayan bir ev
olduğuna inanıyordu. Pisagor’a göre gezegenler insanın tapınmasına ve saygısına
layık önemli tanrılardı. Bununla birlikte bütün bu tanrılar Tek İlk Sebep’ten
sonra geliyorlardı ve tıpkı ölümlülüğün ölümsüzlüğü içinde barındırması gibi
bütün bu tanrılar onun içinde geçici olarak var oluyorlardı.
Ünlü
Pisagorcu Y asası (Çatallı Asa) seçimin gücünü işaret ediyordu. Gizem
okullarında Yolların Çatallanması’nın bir sembolü olarak kullanılıyordu.
Çatalın sağa ayrılan koluna İlahi Hikmet (Bilgelik), sola ayrılan koluna ise Dünyevi
Bilgelik denirdi. Hayat Yolu’nu yürüyen aday genç Y’nin ana dalıyla sembolize
edilir ve sonunda yolların ayrıldığı bir aşamaya gelirdi. Neofit bu yol
ayrımına geldiğinde ya aşağı tabiatının ona dikte ettiklerini yerine getirerek
sol el yolunu seçip sonunda onu kendi yok oluşuna götürecek bir düşüncesizlik
ve aptallıkla dolu bir hayata girecek ya da sağ el yolunu seçip bütünlük,
çalışkanlık ve samimiyet yolunu takip ederek sonunda üstün kürelerdeki
ölümsüzlerle birliğe ulaşacaktı. Pisagor bu Y mevhumunu muhtemelen
Mısırlılardan almıştır. Çünkü Mısır’ın kimi inisiyasyon ritüellerinde aday iki
kadınla karşılaşırdı. Tapınağın beyaz cübbesiyle kendini gizleyen kadın,
neofiti öğrenme koridoruna girmeye teşvik ederken, dünyanın hazinelerini sembolize
eden mücevherleri takınmış ve elinde üzüm salkımlarıyla dolu bir tepsi taşıyan
diğer kadın da onu dağılma odasına girmesi için baştan çıkarmaya çalışırdı.
Yolların Çatallanması ismini alan tarot kartında bu sembolün hala yaşadığını
görebilirsiniz.
Pisagor’un
öğrettiği ruh göçü teorisiyle ilgili fikir ayrılıkları vardır. Bir görüşe göre
dünyaya tekrar döndüklerinde dünyevi hayatlarındaki eylemlerinin sonucunda
belli hayvanlar olarak yaşayan ölümlüler, hayatları boyunca sergiledikleri
davranışın temsil ettiği hayvana dönüşürler. Örneğin çekingen veya korkak
insanlar tavşan ya da ceylan, zalim insan kurt veya başka bir vahşi hayvan,
kurnaz insanlar da tilki olarak dünyaya gelir. Ancak bu teori genel Pisagor’cu
şemaya uymaz bu sebeple bunun mecazi anlamda olduğunu düşünmekteyiz. Muhtemelen
insanların kendilerini adi arzulara ve yıkıcı eylemlere bıraktıkları zaman
hayvanlaşacaklarını anlatmak için uydurulmuştur. Muhtemelen ruh göçü terimi
reenkarnasyon diye bildiğimiz şeyi anlatmak için kullanılıyordu ve Pisagor bu
öğretiyi doğrudan veya dolaylı olarak Mısır ve Hindistan’dan almıştı.
Pisagor’un
ruhani doğanın insan formunda tekrar tekrar ortaya çıkması teorisini kabul
ettiğini Levi History of Magic kitabında şöyle açıklamıştır; “O metepsychosis
denilen bir öğretiyi savunuyordu. Yani ruhun birbiri ardına farklı bedenlere
göçünü… Bizzat kendisi geçmiş hayatlarında –Merkür’ün oğlu Aethalides, -Troya
savaşında Menelaus’un ellerinde can veren Panthus’un oğlu Euphorbus, -bir İyon
şehri lan Clazomenae’li bir peygamber Hermotimus, -mütevazı bir balıkçı, ve –Sisamlu
bir felsefeci olmuştur.”
Pisagor
ayrıca her türlü yaratığın ona Tanrı tarafından işlenmiş olan bir mühre sahip
olduğunu öğretmiştir. Her türün fiziksel formu, bu mühürden kaynaklanır.
Dolayısıyla her beden onun ilahi motifinin soyluluğuyla mühürlenmiştir.
Pisagor, insanın en sonunda kaba doğasını geride bırakıp ruhani esirden bir
bedende işlev göreceğine inanıyordu. Bu ruhani esir, bede onun fiziksel
bedenine her zaman eşlik eden beden, yani Antichton olabilir. İnsan bu bedenle
doğuştan hak sahibi olduğu ölümsüzler alemine yükselecektir.
Pisagor,
doğadaki her şeyin üçe bölünebileceğini öğretmiştir. Pisagor “Üçgeni kur,
problemin üçte ikisi çözülür” ayrıca “her şey üçten oluşur” demiştir. Pisagor
evreni de üçe ayırır: Yüce âlem, Üst âlem ve Alt âlem. En yüksek yani Yüce Âlem
bütün doğaya nüfuz eden, latif bir özden oluşur. BU plan mutlak ilahilik
planıdır ve tanrı her anlamda kadiri mutlak, arifi mutlak, her daim etkin ve
her yerde hazırdır. İki alt âlem bu yüce kürenin içinde var olur. Üst
âlem ölümsüzlerin evidir. Ayrıca arketiplerin, yani mühürlerin ikametidir.
Doğaları hiçbir şekilde dünyeviliğin maddesine karışmamıştır, fakat gölgeleri
bir alt dünyaya vurur. Dolayısıyla bunlar gölgeleriyle bilinirler. Üçüncü Alt âlem,
maddi tözden pay alan veya maddi töz üzerinde çalışan yaratıkların âlemidir. Dolayısıyla
bu küre aynı zamanda insanlarla çalışan melekler olan Demiurgların, dünyanın
doğasından pay alan demonların ve nihayet geçici olarak toprak doğasına sahip
olup bunun üstünü yükselme kapasitesine sahip insanların ve aşağı krallıkların âlemidir.
Sayılar
arasında 1 ve 2 Pisagorcular tarafından sayı olarak kabul edilmiyordu. Çünkü
onlar dünya-üstü âlemlerin sembolleriydiler. Pisagorcu sayılar 3, üçgen; 4 ve
dörtgenle başlıyordu. Bunlara 1 ve 2 eklendiğinde en mükemmel sayı, evrenin
arketipi 10 sayısına ulaşılıyordu. Üç âleme zarflar deniyordu. Birincisi
ilkelerin zarfı, ikincisi akılların zarfı ve üncüsü ve en aşağıdaki
niceliklerin zarfıydı.
Simetrik
katılar, Pisagor ve ondan sonraki Yunan düşünürlerine göre çok büyük bir önem
arz ediyordu. Katı bir cismin kusursuz bir biçimde simetrik ve düzgün olması
için eşit uzunlukta kenarlara sahip olması gerekiyordu. Unlar bütün kenarları
ve açıları eşit olan figürlerdi. Bu türden yalnızca beş katı cisim olduğunu da muhtemelen
yine Pisagor keşfetmiştir.
Yunanlılar
dünyanın (Maddi evrenin) toprak, hava, ateş ve su diye ayrılan dört elementten
oluştuğuna inanırdı. Yunan aklı için bu elementlerin parçacıklarının
biçimlerinin düzgün katılardan ibaret olduğu sonucuna varmak kaçınılmazdı. Küp
en istikrarlı ve düzgün katı olduğu için Toprak parçacıkları küp; dört yüzlü en
basit, dolayısıyla en hafif katı olduğu için ateş parçacıkları dört yüzlü: tam
tersi nedenlerle su parçacıkları yirmi yüzlü; hava parçacıkları ise bu son
ikisinin arasında olduğu için sekiz yüzlü idi. Kadim matematikçiler için oniki
yüzlü katıların en gizemlisiydi. Eşit kenarlı pentagonu çizmek, Pisagor
teoremini incelikle uygulamayı gerektirdiği için çok zordur. Dolayısıyla
Platonun sözleriyle “Tanrı evrenin planını bu düzgün oniki yüzlüye çizmiştir.”
(Stanley Redgrove, Bygone Beliefs)
Redgrove,
kadim Gizemlerin beşinci bir elementinin varlığına da dikkat çekmiştir ki bu
simetrik katılar ile elementler arasındaki analojiyi tamamlamaktadır. Beşinci
element olan esire, Hindular akaşa adını vermiştir. Bu element modern bilimin
teorik eteriyle yakından ilişkili olup, onların ortak paydası ve ortak çözünürü
olan nüfuz edici tözdür. On iki yüzlü katı aynı zamanda on iki ölümsüz ve insan
beyninin on iki boğumu yani on iki ölümsüzün insan doğasındaki araçlarına
göndermede bulunmaktadır.
Pisagor,
kendi dönemindeki insanlarla birlikte –muhtemelen aritmomansiyle- kehanet uygulamalarında
bulunsa da, kullandığı yöntem hakkında net bir bilgimiz yoktur. Gelecek
olayları gördüğü bir kuyusu olduğuna ve hidromansiyi (su okuma) Mısırlılardan
öğrendiğine inanılır. Ayrıca Pisagor’un demonlarının suya girip suyun yüzünü
dalgalandırmasını sağladığı ve bu dalgalara bakarak geleceği okuduğuna da inanılırdı.
Pisagor’un
yetiştirdiği ustalardan biri bir gün bir pınardan su içtikten sonra suyun
ruhunun ertesi gün büyük bir deprem olacağını haber verdiğini ileri sürdüğü ve
kehanetin gerçekleştiği rivayet edilir. Pisagor büyük bir ihtimalle hem
insanları hem de hayvanları hipnotize edebiliyordu. Zihin gücünü kullanarak
kuşun uçuş yolunu değiştirmiş, bir ayıyı köye saldırmaktan vazgeçirmiş, bir
boğayı beslenmesini değiştirmeye zorlamıştır. Ayrıca duru görü yeteneğine
sahiptir ve henüz olmamış olayları tarif etmektedir.
Manly P. Hall
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder