Bu Blogda Ara

22 Mart 2013 Cuma

Pisagor... Hayatı ve Felsefesi


Pisagor’un babası Mnesarchus iş nedeniyle Delfi şehrindeyken karısı Parthenis’le birlikte bir şeyler danışmak için Delfi kahinine giderler. Python sordukları sorulara cevap vermek yerine Mnesarchus’a karısının hamile olduğunu, bir oğul doğuracağını, güzellikte ve bilgelikte bütün insanları geçecek olan bu çocuğun hayatı boyunca insanlığa büyük katkılarda bulunacağını söyler. Gerçekten de karısı Fenike’nin Sidon şehrinde kahinin söylediği gibi bir oğul dünyaya getirir. Mnesarchus ile Pythasis oğullarının kaderinin kahin tarafından belirlendiğine inanarak ona Pisagor adını verirler.



Ünlü filozof 600 ile 590 yılları arası bir tarihte doğmuştur ve yaklaşık 100 yıl yaşadığı tahmin edilmektedir. Pisagor’un öğretileri, onun Doğu ve Batı felsefeleri hakkında tam bir bilgiye sahip olduğuna işaret eder. Yahudiler arasında gezmiş, Hahamlardan İsrail’in kanun koyucusu Musa’nın gizli öğretilerini öğrenmiştir. Pisagor Mısır, Babil ve Kalde Gizemleri’ne inisiye edilmiştir. Seyahatleri hakkında söylenenler farklılık gösterse de, tarihçiler onun birçok ülkeyi ziyaret edip birçok ustanın dizi dibinde oturduğunda hemfikirdirler.

Frank C. Higgins Kadim Hürmasonluk isimli eserinden Pisagor’dan şöyle bahseder; "Yunan filozoflarından öğrenilmesi mümkün her şeyi öğrendikten ve büyük ihtimalle Eleusis Gizemlerine inisiye edildikten sonra, Mısır’a ve birçok deneme ve reddelişten sonra Thebes rahiplerinin yanında İsis Gizemleri’ne inisiye edilmiştir. Bu korkusuz Gizem okulları meraklısı, Fenike ve Suriye’ye giderek burada Adonis Gizemleri’ni öğrenmiştir. Euphrates (Fırat) vadisini geçtikten sonra burada Babil bölgesinde yaşayan Kıldanilerin gizli ilimlerinde öğrenim görecek kadar uzun kalmıştır. Nihayet, Media ve Pers ülkesinden geçerek bilgili Elephanta ve Ellora Brahminlerinin bir öğrencisi ve inisiyesi olduğu yıllar boyunca Hindistan’da kalmıştır. Burada, Brahminlerin kayıtlarında Pisagor Yavançarya, İyonlu Öğretmen adıyla kayıtlıdır.”

Seyahatlerinden döndükten sonra Güney İtalya’da üniversite diye anılan bir okul kurdu. Bütün sanatların ve bilimlerin temelindeki üçgen olarak gördüğü okült matematik, müzik ve astronomi öğretmiştir. Bu arada dünya "filozof" kelimesini ona borçludur. Ondan önce bilge insanlara veliler veya bilgeler deniliyordu ki; bu kelime bilenler şeklinde yorumlanıyordu. Pisagor daha mütevazıydı ve bilgi sever, bilgi bulmaya çabalayan anlamına gelen filozof kelimesini yarattı.

Pisagor’un açık sözlülüğü birçok siyasi ve kişisel düşmanlıklara yol açmıştır. Ona inisiye edilmek için gelenlerden biri, öğrenci olarak kabul edilmediği için Pisagor’u ve felsefesini yok etmeye azmetmiş, hınç duygusu içindeki bu kişi yanlış şeyleri propaganda ederek halkı kışkırtmıştır. Kısa bir süre içinde Pisagor ve öğrencilerinin yaşadığı köye bir katil çetesi aniden baskın düzenleyerek evleri, binaları yıkıp Pisagor’u öldürmüştür. Pisagor’un ölümü ile ilgili anlatılanlar farklı farklıdır. Bazıları müritleri tarafından öldürüldüğünü söyler, bazıları Crotona’dan öğrencileriyle birlikte kaçarken düşman tarafından tuzağa düşürülüp içinde oldukları binanın yakılmasıyla diri diri yakıldığını söyler. Başka bir hikâyeye göre ise yanan binanın içinde öğrencileri ateşin üzerinde Pisagor'un kaçması için köprü oluşturmuşlar, oradan kaçan Pisagor ise bu olaydan kısa süre sonra acı içinde ölmüştür. Hikâyelerden hangisinin doğru olduğu bilinmemekle birlikte, Pisagor’un öğrencilerinin asla ona ismiyle hitap etmediği, "Efendi İnsan" sıfatlarını kullandıkları bilinir. Bunun nedeni Pisagor isminin özel olarak bir araya gelmiş belli bir sayısal değere ve büyük bir anlama sahip olduğuna dair inanç olabilir. The World dergisi T.R. Prater’in Pisagor’un adayları kendi isminde gizli belli bir formül aracılığıyla inisiye ettiğini ileri süren bir makalesini yayınlamıştır. Bu durum Pisagor isminin neden bu kadar saygı gördüğüne açıklık getirebilir.

Pisagor’un ölümünden sonra okulu yavaş yavaş dağılmış, fakat öğretisinden faydalanmış olanlar büyük filozofa yaşarken gösterdikleri saygıyı onun anısına da göstermişlerdir. Zamanla Pisagor bir insandan ziyade bir tanrı sayılmaya başlamış, etrafa dağılmış öğrencileri öğretmenlerinin aşkın dehasına duydukları saygıyla birbirlerine daima bağlı kalmışlardır. Edouard Schure, “Pythagoras and the Delphic Mysteries” adlı eserinde bu bağlılığı anlatmak için şu hikâyeden bahseder;

“Hastalık ve yoksulluk içinde olan öğrencilerden birini yardımsever bir hancı evine alıp bakar. Öğrenci ölmeden önce hanın kapısına birkaç gizemli işaret çizer ve dönüp hancıya ‘Endişelenme, kardeşlerimden biri borcumu ödeyecektir’ der. Bir yıl sonra bir yabancı hanın önünden geçerken kapıdaki işaretleri görür ve hancıya; ‘Ben bir Pisagorcuyum bir kardeşim burada öldü. Size onun için ne kadar borcum olduğunu söyler misiniz?’ der.”

Frank C. Higgins’e göre “Pisagor’un öğretileri masonlar için aşkın bir öneme sahiptir. Çünkü onun zamanındaki medeni dünyanın her yanından öncü filozoflarla görüşmelerinden devşirilen bu öğretiler, tümün hemfikir olduğu, görüş ayrılıklarından uzak bir öğretiyi temsil etmektedir. Pisagor’un bu şekilde elde ettiği kararlı duruşunun katıksız tektanrıcılık olması bütün kadim inisiyatik okullarda Tanrı’nın birliğinin esasen doğru olduğunu göstererek tradisyonumuzu doğrular. Biyografilerine göre okulun üç aşamalı bir derece sistemi vardı. İlki Matematikus’tu; bu derede öğrenci matematik ve geometride ustalık kazanırdı. Çünkü bundan sonra alacağı bütün bilgi bu matematik ve geometri bilgisine dayanmaktaydı. İkinci derece olan Teoritikus kesin bilimlerin yüzeysel uygulamalarını içeriyordu. Sonuncu ve üçüncü derece oln Elektus’tan sonra öğrenci sindirebildiği ölçüde aydınlanmanın ışığına doğru yürüyordu. Pisagorcu okulun öğrencileri “ekzoterik” ve “ezoterik” olarak ikiye ayrılırdı. Üç derecelik inisiyasyonu geçtikten sonra ezoterik öğrenci oluyorlar ve gizli öğreti almaya hak kazanıyorlardı. Bu büyük tarikatta sükût, gizlilik ve kayıtsız şartsız itaat temel ilkelerdi.” (Ancient Freemasonary).



Pisagorculuğun Esasları

Pisagor, insanı, doğayı ve tanrıyı anlamak için geometri, müzik ve astronomi bilgisinin şart olduğuna inanırdı. Hiç kimse bu bilimleri iyice öğrenemeden Pisagor’a yaklaşamazdı. Ancak o aşırılıkçı değildir. Nitekim aşırı bir erdemin bile kusur olduğuna inanırdı. Pisagor ayrıca anarşi kadar büyük bir suç olmadığına inanıyordu. Ona göre bütün insanlar ne istediklerini bilirler, fakat neye ihtiyaçları olduğunu bilmezler. Pisagor öğrencilerini "kendiniz için dua etmeyin" diye uyarırdı. Tanrılardan ricada bulunduklarında kendileri için bir şey istememeliydiler çünkü hiçbir insan kendisi için neyin iyi olduğunu bilemez dolayısıyla elde edildiğinde zarar verecek bir şeyi istemek doğru değildir. Pisagor’un tanrısı Monad’dı. Her şey olan bir’di. Ona göre Tanrı, Mutlak Akıl’dı; evrenin her yerinde mevcuttu ve her şeyin sebebi, her şeyin aklı, her şeyin içindeki güçtü. Ayrıca Pisagor et yemenin aklın melekelerini bulandırdığına inanıyordu. Eti öğrencilerine yasaklamasa da, kendisi et yemekten kesin bir şekilde kaçınmıştır. Pisagor tefekkür ve dua için sık sık Tanrı’nın tapınağına çekilirdi ve bu dönemler için yanına özel olarak hazırlanmış içecekler ve yiyecekler alırdı. Yiyecek olarak afyon ve susam çekirdeği, suyu çıkarılmış adasoğanı kabukları, fulya çiçeği, ebegümeci yaprakları, yabani balla karıştırılmış arpa ve bezelye ezmesi, içecek olarak yabani balla tatlandırılmış salatalık çekirdekleri, çekirdeksiz kuru üzüm, kişniş çiçeği, semizotu, kırıntı peynir ve peynir suyu karışımını alırdı. Pisagor’un iddiasına göre bu diyet, Libya çöllerinde dolaşırken Herkül’e tanrıça Celes tarafından verilen formüldü.

Pisagorcuların en gözde şifa yöntemi lapa kullanmaktı. Bu insanlar birçok bitkinin majikal niteliklerini de biliyorlardı. Pisagor ayrıca müziğin büyük bir şifa gücü olduğunu keşfetmiş, çeşitli hastalıklar için özel armoniler kullanmıştır. Ayrıca renklerle de deneyler yaptığı bilinmektedir. Pisagor, her türlü cerrahi müdahaleye ve dağlama yöntemlerine karşı çıkmıştır. Ona göre insan bedeninin şeklinin bozulması tanrıların ikametgâhına karşı yapılmış bir hakarettir.

Pisagor’a göre en doğru ve kusursuzluğa en yakın ilişki dostluktur. Doğada her şeyin diğer her şeyle tanrıların insanlarla, öğretilerin diğer öğretilerle, ruhun bedenle, akıldışı olanın akli olanla, felsefenin teorilerle, insanların ve hemşirelerin birbiriyle dost olduğunu; hatta yabancılar, bir erkek ile karısı, çocukları ve hizmetkârları arasında bile dostluk bağları olduğunu öğretmiştir. İçinde dostluk olmayan bağların değersiz olduğunu ve onları muhafaza etmenin yararsız olduğunu da söylemiştir.  

Pisagor’a göre bilgi, zihinsel birikimin meyvesidir. Bilginin birçok şekilde elde edilebileceğine, ama en iyi yöntemin gözlem olduğuna inanır. Hikmet bütün her şeyin kaynağını ve sebebini anlamaktı. Ve bu hikmete aklı, şeylerin görünür dışsal tezahürlerin gerisindeki görünmezi sezgisel olarak tanıyacak bir noktaya kadar yükselterek ve bu şekilde eşyanın dış görünüşünden ziyade ruhuyla rabıtaya sokarak varılabilirdi. Hikmetin varabileceği en yüksek kaynak; Pisagorcuların yok olmayan gizemli atomu Monad’dı.

Pisagor insanın ve evrenin Tanrı’nın suretinde yaratıldığını öğretmiştir; her ikisi de aynı surette yaratıldığı için birini anlamak ötekinin bilgisine ulaşmaktır. Ayrıca Büyük İnsan (Alem) ile insan (Küçük Alem) arasında sürekli bir etkileşim vardır.

Pisagor bütün gök cisimlerini canlı kabul ediyordu ve gezegen ve yıldızların cisimlerinin, tıpkı insan bedeninin görünmez bir ruhani organizmanın yani bilinçli bireyin taşıyıcısı olması gibi, ruhları, zekâları ve tinleri ağırlayan bir ev olduğuna inanıyordu. Pisagor’a göre gezegenler insanın tapınmasına ve saygısına layık önemli tanrılardı. Bununla birlikte bütün bu tanrılar Tek İlk Sebep’ten sonra geliyorlardı ve tıpkı ölümlülüğün ölümsüzlüğü içinde barındırması gibi bütün bu tanrılar onun içinde geçici olarak var oluyorlardı.

Ünlü Pisagorcu Y asası (Çatallı Asa) seçimin gücünü işaret ediyordu. Gizem okullarında Yolların Çatallanması’nın bir sembolü olarak kullanılıyordu. Çatalın sağa ayrılan koluna İlahi Hikmet (Bilgelik), sola ayrılan koluna ise Dünyevi Bilgelik denirdi. Hayat Yolu’nu yürüyen aday genç Y’nin ana dalıyla sembolize edilir ve sonunda yolların ayrıldığı bir aşamaya gelirdi. Neofit bu yol ayrımına geldiğinde ya aşağı tabiatının ona dikte ettiklerini yerine getirerek sol el yolunu seçip sonunda onu kendi yok oluşuna götürecek bir düşüncesizlik ve aptallıkla dolu bir hayata girecek ya da sağ el yolunu seçip bütünlük, çalışkanlık ve samimiyet yolunu takip ederek sonunda üstün kürelerdeki ölümsüzlerle birliğe ulaşacaktı. Pisagor bu Y mevhumunu muhtemelen Mısırlılardan almıştır. Çünkü Mısır’ın kimi inisiyasyon ritüellerinde aday iki kadınla karşılaşırdı. Tapınağın beyaz cübbesiyle kendini gizleyen kadın, neofiti öğrenme koridoruna girmeye teşvik ederken, dünyanın hazinelerini sembolize eden mücevherleri takınmış ve elinde üzüm salkımlarıyla dolu bir tepsi taşıyan diğer kadın da onu dağılma odasına girmesi için baştan çıkarmaya çalışırdı. Yolların Çatallanması ismini alan tarot kartında bu sembolün hala yaşadığını görebilirsiniz.

Pisagor’un öğrettiği ruh göçü teorisiyle ilgili fikir ayrılıkları vardır. Bir görüşe göre dünyaya tekrar döndüklerinde dünyevi hayatlarındaki eylemlerinin sonucunda belli hayvanlar olarak yaşayan ölümlüler, hayatları boyunca sergiledikleri davranışın temsil ettiği hayvana dönüşürler. Örneğin çekingen veya korkak insanlar tavşan ya da ceylan, zalim insan kurt veya başka bir vahşi hayvan, kurnaz insanlar da tilki olarak dünyaya gelir. Ancak bu teori genel Pisagor’cu şemaya uymaz bu sebeple bunun mecazi anlamda olduğunu düşünmekteyiz. Muhtemelen insanların kendilerini adi arzulara ve yıkıcı eylemlere bıraktıkları zaman hayvanlaşacaklarını anlatmak için uydurulmuştur. Muhtemelen ruh göçü terimi reenkarnasyon diye bildiğimiz şeyi anlatmak için kullanılıyordu ve Pisagor bu öğretiyi doğrudan veya dolaylı olarak Mısır ve Hindistan’dan almıştı.

Pisagor’un ruhani doğanın insan formunda tekrar tekrar ortaya çıkması teorisini kabul ettiğini Levi History of Magic kitabında şöyle açıklamıştır; “O metepsychosis denilen bir öğretiyi savunuyordu. Yani ruhun birbiri ardına farklı bedenlere göçünü… Bizzat kendisi geçmiş hayatlarında –Merkür’ün oğlu Aethalides, -Troya savaşında Menelaus’un ellerinde can veren Panthus’un oğlu Euphorbus, -bir İyon şehri lan Clazomenae’li bir peygamber Hermotimus, -mütevazı bir balıkçı, ve –Sisamlu bir felsefeci olmuştur.”

Pisagor ayrıca her türlü yaratığın ona Tanrı tarafından işlenmiş olan bir mühre sahip olduğunu öğretmiştir. Her türün fiziksel formu, bu mühürden kaynaklanır. Dolayısıyla her beden onun ilahi motifinin soyluluğuyla mühürlenmiştir. Pisagor, insanın en sonunda kaba doğasını geride bırakıp ruhani esirden bir bedende işlev göreceğine inanıyordu. Bu ruhani esir, bede onun fiziksel bedenine her zaman eşlik eden beden, yani Antichton olabilir. İnsan bu bedenle doğuştan hak sahibi olduğu ölümsüzler alemine yükselecektir.

Pisagor, doğadaki her şeyin üçe bölünebileceğini öğretmiştir. Pisagor “Üçgeni kur, problemin üçte ikisi çözülür” ayrıca “her şey üçten oluşur” demiştir. Pisagor evreni de üçe ayırır: Yüce âlem, Üst âlem ve Alt âlem. En yüksek yani Yüce Âlem bütün doğaya nüfuz eden, latif bir özden oluşur. BU plan mutlak ilahilik planıdır ve tanrı her anlamda kadiri mutlak, arifi mutlak, her daim etkin ve her yerde hazırdır. İki alt âlem bu yüce kürenin içinde var olur. Üst âlem ölümsüzlerin evidir. Ayrıca arketiplerin, yani mühürlerin ikametidir. Doğaları hiçbir şekilde dünyeviliğin maddesine karışmamıştır, fakat gölgeleri bir alt dünyaya vurur. Dolayısıyla bunlar gölgeleriyle bilinirler. Üçüncü Alt âlem, maddi tözden pay alan veya maddi töz üzerinde çalışan yaratıkların âlemidir. Dolayısıyla bu küre aynı zamanda insanlarla çalışan melekler olan Demiurgların, dünyanın doğasından pay alan demonların ve nihayet geçici olarak toprak doğasına sahip olup bunun üstünü yükselme kapasitesine sahip insanların ve aşağı krallıkların âlemidir.

Sayılar arasında 1 ve 2 Pisagorcular tarafından sayı olarak kabul edilmiyordu. Çünkü onlar dünya-üstü âlemlerin sembolleriydiler. Pisagorcu sayılar 3, üçgen; 4 ve dörtgenle başlıyordu. Bunlara 1 ve 2 eklendiğinde en mükemmel sayı, evrenin arketipi 10 sayısına ulaşılıyordu. Üç âleme zarflar deniyordu. Birincisi ilkelerin zarfı, ikincisi akılların zarfı ve üncüsü ve en aşağıdaki niceliklerin zarfıydı.

Simetrik katılar, Pisagor ve ondan sonraki Yunan düşünürlerine göre çok büyük bir önem arz ediyordu. Katı bir cismin kusursuz bir biçimde simetrik ve düzgün olması için eşit uzunlukta kenarlara sahip olması gerekiyordu. Unlar bütün kenarları ve açıları eşit olan figürlerdi. Bu türden yalnızca beş katı cisim olduğunu da muhtemelen yine Pisagor keşfetmiştir.

Yunanlılar dünyanın (Maddi evrenin) toprak, hava, ateş ve su diye ayrılan dört elementten oluştuğuna inanırdı. Yunan aklı için bu elementlerin parçacıklarının biçimlerinin düzgün katılardan ibaret olduğu sonucuna varmak kaçınılmazdı. Küp en istikrarlı ve düzgün katı olduğu için Toprak parçacıkları küp; dört yüzlü en basit, dolayısıyla en hafif katı olduğu için ateş parçacıkları dört yüzlü: tam tersi nedenlerle su parçacıkları yirmi yüzlü; hava parçacıkları ise bu son ikisinin arasında olduğu için sekiz yüzlü idi. Kadim matematikçiler için oniki yüzlü katıların en gizemlisiydi. Eşit kenarlı pentagonu çizmek, Pisagor teoremini incelikle uygulamayı gerektirdiği için çok zordur. Dolayısıyla Platonun sözleriyle “Tanrı evrenin planını bu düzgün oniki yüzlüye çizmiştir.” (Stanley Redgrove, Bygone Beliefs)

Redgrove, kadim Gizemlerin beşinci bir elementinin varlığına da dikkat çekmiştir ki bu simetrik katılar ile elementler arasındaki analojiyi tamamlamaktadır. Beşinci element olan esire, Hindular akaşa adını vermiştir. Bu element modern bilimin teorik eteriyle yakından ilişkili olup, onların ortak paydası ve ortak çözünürü olan nüfuz edici tözdür. On iki yüzlü katı aynı zamanda on iki ölümsüz ve insan beyninin on iki boğumu yani on iki ölümsüzün insan doğasındaki araçlarına göndermede bulunmaktadır.

Pisagor, kendi dönemindeki insanlarla birlikte –muhtemelen aritmomansiyle- kehanet uygulamalarında bulunsa da, kullandığı yöntem hakkında net bir bilgimiz yoktur. Gelecek olayları gördüğü bir kuyusu olduğuna ve hidromansiyi (su okuma) Mısırlılardan öğrendiğine inanılır. Ayrıca Pisagor’un demonlarının suya girip suyun yüzünü dalgalandırmasını sağladığı ve bu dalgalara bakarak geleceği okuduğuna da inanılırdı.

Pisagor’un yetiştirdiği ustalardan biri bir gün bir pınardan su içtikten sonra suyun ruhunun ertesi gün büyük bir deprem olacağını haber verdiğini ileri sürdüğü ve kehanetin gerçekleştiği rivayet edilir. Pisagor büyük bir ihtimalle hem insanları hem de hayvanları hipnotize edebiliyordu. Zihin gücünü kullanarak kuşun uçuş yolunu değiştirmiş, bir ayıyı köye saldırmaktan vazgeçirmiş, bir boğayı beslenmesini değiştirmeye zorlamıştır. Ayrıca duru görü yeteneğine sahiptir ve henüz olmamış olayları tarif etmektedir.

Manly P. Hall

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder