Bu Blogda Ara

11 Mayıs 2015 Pazartesi

Yeniden Doğuş, Bedenlenmek ve Tenasüh



Yeniden doğuş (reenkarnasyon) - Bedenlenmek (Enkarnasyon) - Ruh Göçü ve Tenasüh (metempsychosis) hakkında biraz daha bilgi vermek istiyorum. Bu iki terim, karma yasasına bağlı olarak oluşan çeşitli formlardaki dönüşümlerdir. Bu felsefi görüşü savunan fikirler, varlığın tekâmülünün gerçekleşmesi, yani tanrısal yetkin olgunlaşması için aşamalardan geçilmesinin gerçekliği ve gerekliliğine işaret ederler.

Enkarne olmak, Fransızca enkarnasyondan (incarnation) gelir ki, fizik bedene bürünmek, bedenlenmek anlamındadır. Reenkarnasyon ise Fransızca bir sözcük olup, yeni bir beden ile yeniden dünyaya gelmek, yeniden bedenlenmek olarak tarif edilir. Bu bağlamda her ikisi de temelde birbirini tamamlayan tekâmül döngüsünü açıklar.  Yeniden doğuş için yeni bir bedene ihtiyaç vardır. İlk enkarne olmanın ondan sonraki tekrar bedenlenerek gelişlerine reenkarne olmak, diğer adıyla reenkarnasyon terimiyle işaret edilir. Bektaşi Erenlerinden Taptuk Emre baba’dan irşad olan Bektaşi Dervişi Yunus Emre bu tekâmül döngüsüne ruhsal yeteneğiyle Batı dünyasından asırlar önce; “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm” diyerek her iki terimi bir arada zikrederek işaret etmiştir. Yeniden doğuş veya bedenlenme Bektaşi öğretisinde deve girmek, devir, devriye deyimleriyle ifade edilir. Devriye, devir öğretisini konu alan, insanın ruhunun sonsuz gerçeklikten gelip, çeşitli aşamalardan geçip yine oraya varacağını anlatan şiir türüdür. Sünni gelenekte yeniden doğuş, yeniden bedenlenmek veya tekrar geliş inancı olmadığı için bu deyimler bulunmaz, kullanılmaz. Dikkat edilecek olursa burada Kuran değil, gelenek dedim. Çünkü Sünni gelenek Hz. Muhammed’in Hakk’a yürümesinden sonra günümüze kadar olan süreçte Kuran metinlerinin özünden uzaklaşmış, verilen mesajın sadece dışyüzüne, o da başkalarının ağzından duyduğuna itibar etmiş, içyüz anlamına kendi akıl ve düşüncesiyle evrensel boyutlarda çağdaş bilgiyle hiç eğilmemiştir. Batıni geleneğe göre, istisnasız tüm içyüz öğretileri insanlık âlemine verilen bütün ilahi mesajların içyüzünde simgesel olarak bu gerçeğin, yani yeniden doğuşun anlatıldığını kabul ederler. Bu yüzden yeniden doğuş yasası tüm dinlerin içyüzündeki hakikate işaret etmektedir. Ancak biz bu gerçeği tüm kutsal kitaplar arasında yorulmadan, kavram zorluğu çekmeden, açık ve detaylı olarak sadece Kuran’da görmekteyiz.

Şimdi, bu tariflere göre dünyaya yeniden gelişte fizik kimlik faktörünü de bilmek zorundayız. Bunu Türkçe olarak yeni bir fizik kimlikle yeniden doğmak şeklinde özetlemek gerekir. Bu gerçeğe Kuran’da çok açık olarak şöyle işaret edilir; “Onları biz yarattık ve mafsallarını sımsıkı bağladık. Dilediğimiz vakit de kılıklarını değiştiririz.”

Ayette geçen kılık, eşkal, görünüm, görünüş, dış yüz, biçim, form, kalıp, suret ve şekil anlamlarına gelir. Bu anlamların tümü de insanın dış yüzdeki fizik plan kimliğini tarif eder, bilinmeyen ve görünmeyen içyüzünü değil. Bu sebeple fizik insanın kılığı aynı zamanda kimliği de olmaktadır. Bu ayeti de kimliğinizi değiştiririz şeklinde kavramamız gerekecektir. Her yeniden doğuşta, asıl kimliğimiz olan şeffaf kimlikle şeffaf beden değişmeden kalır, fizik bedenle birlikte sadece fizik kimlik değişir.

Yaptığımız olumlu veya olumsuz tüm eylemlerimizle bugünkü kendimizi yarınki kendimize dönüştürerek taşıyoruz! Her gelişimizde fizik kimliklerimiz değişecek, ancak hepsinin içindeki biz, şeffaf kimlik, yani bilinç kimliği olarak aynı kalacağız. (Burada bilincin tekâmülüne değil, kişinin iç, yani tanrı katındaki kimliğine işaret edilir.) Tanrısal kısas,  karma ve yeniden doğuş yasasına bağlı olarak işlev görmektedir. Bunu kavrayan her insanın evrensel ve çağdaş bilgi, hak, hukuk ve adalete bakış açısı daha üst düzeyde olgunlaşarak tanrısal erdemi tüm insanlara yansıtacak düzeye gelir.

Madde planının fizik yasalarına göre bir fiziksel bedenlenme olmadan dünyaya gelmek, hava (şeffaf) olarak sokakta dolaşmaya benzer. Kişi ancak bir fizik bedene sahipse bu madde planında iş görebilir. Burada en önemli nokta kimliktir. Bedenin ırkı ve ölçüleri değişebilir ancak içte saklı olan bilincimiz, yani ruhsal kimliğimiz değişmez. Çünkü kimlik sadece isimden ibaret değildir. O, içerisinde bulunan bilincimizle değer kazanır. İşte bu, insanın önceki hayatlarından kazandığı titreşimleri yansıtan aynasıdır. Yeryüzünde doğan tek bir insan yoktur ki doğarken kendi ismini kendi koymuş olsun! Bu gerçek de ölüm yasası gibi istisnasız olarak herkese işleyen bir karma kanunudur. Bu yasanın işlerliği bile en başta bize yeniden doğuş yasasının varlığını kanıtlar. Kazanılan değere göre takdir edilmek insanın kendi elinde değil, yasa koyucu ve işleticinin elindedir. Tanrı her şeyi bilen olarak insanı insandan daha iyi bilmekte ve kazandığı değere göre hak ettiğine sevk etmektedir. Kuran bu karmik gerçeğe “Herkes kazancına bağlı bir rehindir” der. Ancak şunu da belirtmem gerekir, birçok kutsal isim taşıyan insan sokaklarda dolaşmaktadır, onların aralarında doğarken aldığı isminin içini gerçekten ona yakışan tanrısal değerle, yani yüksek titreşimlerle hangisi doldurmuştur? İbrahim, Musa, Fatma, Meryem, Abraham, Joseph, David, Elisabeth, Mary vs. isminde milyonlarca insan varken içlerinden hangisi isminin müsemmasını yani aslını ruhen yansıtmaktadır?

Apaçık ayetlere göre tekrar bedenlenmenin yanında tenasüh (metempsychosis) adı altında toplanan: Nash, Mash, Rash ve Fash’da vardır. Nash insana, mash hayvana, rash bitkilere ve fash da madenlere düşüşe işaret eder. Bunların hepsinin işlevleri farklıdır ve genel işleyişine tenasüh altında işaret edilir. Tenasüh veya tenassuh sözcüğü nesh’ten gelmektedir. Arapça olan nesh kelimesi; fesih, lağvetme, kaldırma ve hükümsüz bırakma anlamına gelir. Bundan hareketle de nesh kökünden gelen tenasüh, ruh göçü, ruh sıçraması, ruhun bir cisimden ötekine, bazen de insandan hayvana ve hayvandan insana geçmesi inancıdır. Tenasüh deyimi genelde tekrar bedenlenme kavramına paralel ruh göçü olarak kullanılır. Ruhun bir varlıktan başka bir varlığa geçişini ifade eder. Yeniden doğuş felsefesine göre fizik varlık ölümlü, onun ruhu ölümsüzdür. Yeniden doğuş kavramında ruh, insandan insana geçmez, yani başka bir insan varlığına girmez. Kişisel ruh (can) aynı şeffaf yapı veya kimliğe sahip olarak yeni bir fizik bedenin içine yeni bir fizik kimlikle girer. Tenasüh’ün Nash tanımı dışında üç alt tanımı kişisel ruhun; hayvan, bitki ve madenlere de geçtiğini varsayar. İlk kavramın dışında kalanlar Hint dinleri kaynaklı görüşler olarak genelde kabul görmezler. İnsan ruhu, ceza için de olsa tekâmül etmiş olduğu için alt varlık formalarına düşemez şeklindeki görüş Bâtıni geleneklerde de ağır basmaktadır. Ruh göçü kavramının Batı küresinde bilindiği kadarıyla ilk defa Pitagoras ve ondan sonra da Platon tarafından işlendiği kabul edilir. Onlardan önce olan Orfik öğretide de bu kavram vardı ve Pitagoras bu kavramla ilk defa Delfi mabedinde inisiye olduğunda tanışmıştı. Bu kavram Orfe’den de binlerce yıl önce eski uygarlıkların inisiyelerince de kabul görür ve öğretilerinde aktarılırdı.

Bu gerçeğe Kuran’da “Ben onu dimdik bir yokuşa sardıracağım” ayetiyle işaret edilir. Niçin bu şekilde yorumladığımızı yine İsra suresindeki şu ayetle açıklıyoruz: “Bir de onlar dediler ki: ‘Biz bir kemik yığını olduğumuz ve ufalanıp toz olduğumuz vakit mi gerçekten biz mi, yeni bir yaratılışla dirilteceğiz?’ De ki ‘İster taş olun, ister demir…’” Yüce Tanrı yapmayacağının ötesinde olan yapmadığı, yapmayacağı hiçbir şeyi söylemez. Yapacağını söylemesi, O’nun yaptığının delili olmaktadır.

Tenasüh terimi, Tanrısal Ruh, Kişisel Bilinç ve Hayvansal Tutkular farkını bilmeyenler tarafından bu şekilde yanlış olarak sadece Ruh adı altında genellenmiştir. Tek ve her yerde olan, her yeri kaplamış tanrısal ruh nereye göçebilir? Tanrısal ahlakla yapılması önerilen eylemlerin hayvansal tutkulara uyularak yapılması, ahlakın terk edilmesiyle insanın yaptığı eylemlere göre oluşan düşük ahlak neticesinde alt varlık formlarına göçen, kişisel bilinç ve tutkulardır. “Ruh” genellemesi, Hint öğretisinden yanlış anlaşılıp aktarıldığı için bugüne kadar bu yanlışlık devam ederek gelmiştir. İnsan formlarının alt formları olan hayvan, bitki ve madenlerde tekâmül eden bilinç; yaşam ruh denilen ve tanrısal ruh olmayan yaşam enerjisidir. Bu yaşam ruhu veya enerjisi de bitkisel ruh, hayvansal ruh ve madensel ruh olarak ifade edilir. Buralarda anılan ruh kavramının tanrısal ruh ile hiçbir ilgisi yoktur.

Mevlana; “madenler alemi bitkilere, bitkiler alemi hayvanlar alemine, hayvanlar alemi insanlık alemine şahlanıyor, insan olarak gelmişim ölmekten niçin korkayım” diyerek bu gerçeklere işaret etmiştir. Tabii ki Mevlana kendi konumundan bunu söylüyor; yani bu, içyüzünde insan kalarak ölebilmeyi başaranlar için geçerlidir. Yoksa içyüzünde tutkularından dolayı hayvansal sıfatları kazanmış biri için olmasa gerek. Bu tespitler üzerinde düşünülmesi gereken çok önemli evrensel gerçeklerdir. Fatiha suresinin son iki ayeti buna “gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil” diyerek işaret eder.

İnsan bilinç olarak Tanrı katına yükselebildiği gibi, en alt kata da yani aşağıların aşağısına da düşebilir. Bu dünya, Kuran’da Biz diye konuşan Hakerenler’e göre aşağısıdır. Bu titreşim, frekans, yoğunluk veya form olarak aşağısı anlamına gelir. İnsana göre de aşağısı, sırasıyla hayvan, bitki ve madendir.

Teozof Madam Blavatsky bu konuya daha değişik bir yorum sunmaktadır. Ona göre yeniden doğuş ve karma olduğu halde, hayvan, bitki ve maden gibi alt formlara düşüş yoktur. Bu görüş Hıristiyan Teozof Max Heindel için de geçerlidir. Max Heindel Tevrat’ta bu konuda bir metne veya imaya rastlamadığını söyleyerek yeniden doğuş ve karma döngüsü üzerine odaklanır.

Yeniden bedenlenme konusunda Kuran’daki en büyük delil şu ayettir; “(Ey Muhammed!) De ki: Rabbim! Beni gireceğim yere doğrulukla sok, çıkacağım yerden de doğrulukla çıkar. Katından bana yardımcı bir sultan ver!” Burada zikredilen giriş ve çıkışın ilgisi ve işareti tamamen bedenle yani bir bedene girme ve o bedeni terk etmekle ilgilidir. Hz. Muhammed’in yardımcı olarak istediği sultan kimdir acaba? Buradaki sultan kelimesini güç olarak çeviriyorlar. Sultan Tanrı katından, yani Rabb titreşiminden bir kimliğe işaret ederken güç, kuvvet anlamında, kimliksiz, otomatik ve pozitif bir enerjidir. Sultan, kişinin Rabb titreşiminde olan özünün yedinci ve en yüksek perdesidir. Yani Hz. Muhammed’in burada Rabb katında olan tanrısal Adem, insan-ı kamil olan asıl Muhmmed’den yardım istemesine işaret ediliyor. O, onun orijinal sureti ve ayan-ı sabitedeki asla bozulmayan ezeli ve ebedi temelli kimlik olan özüdür. Bu sebeple her insan Rabb katındaki asıl kendi olan özünden yardım istemelidir. O yardım da, havadan hibe olarak değil, O’nun kalpten gelen sesini devamlı dinlemekle, dediklerini yapmakla gerçekleşir.

Tekrar bedenlenme konusunda İncil’de “Öğrencileri O’na şunu sordular; ‘Peki, din bilginleri neden önce İlyas’ın gelmesi gerektiğini söylüyorlar?’ İsa, ‘İlyas gerçekten gelecek ve her şeyi yeniden düzene koyacak’ diye cevap verdi. ‘Size şunu söyleyeyim, İlyas zaten gelmiştir, ama onu tanımadılar, ona yapmadıklarını bırakmadılar. Aynı şekilde insanoğlu da onların elinden acı çekecektir.’ O zaman öğrenciler İsa’nın kendilerine Vaftizci Yahya’dan söz ettiğini anladılar.”

Bu evrensel ve tanrısal gerçeklere göre Pitagoras’ın öğrencilerine tüm varlıkların Tanrı tarafından türlerine göre mühürlendiğini öğrettiği aktarılır. Onun kuşaklar boyu aktarılan öğretisine göre her varlığın hem fizik, hem de astral mührü vardır. Bu formlar tanrısal mühürleriyle uyum içinde çalışırlar. İşte bu titreşim ve çekim yasasıdır. Evrensel boyutlardaki tanrısal mühür titreşimlerdir. Her varlığın formu, farklı titreşimden meydana getirildiği için tanrısal yasayla mühürlenmiş kabul edilir. Kimi insanlar birbirini çekemez, kıskanır, birbirlerinden hiç hazzetmez. Bu durum gerçekte onların titreşim uyumsuzluğuna işaret eder. İnsan dikkat ederse karşısına gelen insanla titreşimlerinin uyuşmadığını sezgileriyle de hissedebilir. Kişi böyle bir durumu sezdiğinde çatışma olmaması için nefsinden kaynaklanan tutkularını değil, kalbini dinleyerek o ortamdan bir yolunu bulup ayrılmalıdır. Batıni sufiler buna sabır ve sükut ile işaret etmişlerdir.  

Her insan bir sonraki yaşamına kazandığı titreşimlerle kaldığı yerden tekrar tekâmül yoluna devam eder.

Hermetik Bilge Pitagoras
Tanrıbilim ve Yeniden Doğuş Felsefesi

Malik İlyas Tanrıbağı

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder