Bu Blogda Ara

11 Ağustos 2014 Pazartesi

Kütahya’da Aizanoi Antik Kenti’nde Türklere Ait İzler Bulundu


Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış Anadolu topraklarında yeni bir ize rastlandı. Bilim insanlarının ikinci Efes olarak adlandırdığı Kütahya’daki “Aizanoi Antik Kenti’nde” Türklere ait izler bulundu. Kültürel yapısıyla sanat çevreleri tarafından “İkinci Efes” unvanı verilen ve dünyanın en iyi korunmuş Zeus tapınağını barındıran Aizanoi Antik Kenti’nde Türklere ait izlerin bulunmasıyla 2014 kazı dönemi erken başladı.
Antik kente 1926 yılından bu yana zaman zaman ara verilerek yapılan kazılarda bugüne dek Anadolu’daki en iyi korunmuş Zeus Tapınağı, 15 bin kişi kapasiteli antik tiyatro, 13 bin 500 kişilik stadyum, iki hamam, dünyanın ilk ticaret borsa binası, sütunlu cadde, beş köprü, iki agora, nekropoller, antik bir bent, su yolları ve daha birçok yapı yeniden gün ışığıyla buluşturulmuştu.
Türk tarihi gün yüzüne çıkıyor
Efes, Bergama, Side gibi antik kentlerin çağdaşı olarak nitelendirilen Aizanoi’de, taşlar yine ses verdi ama bu sefer bambaşka bir tarihi dönemi, Türk tarihini anlatmaya başladı.
Haziran’da başlayan 2014 kazı sezonunun daha ilk günlerinde Zeus Tapınağı duvarlarında yapılan temizlik çalışmaları sırasında daha önce hiç görülmemiş, Çavdar Tatarlarına ait figürler ortaya çıkarıldı.
Bergama, Bithynia ve Roma egemenliğinin ardından 13. yüzyılda Çavdar Tatarlarına ev sahipliği yapan kentteki Zeus Tapınağı duvarlarına çizilen resimler bölgenin Türk dönemine de ışık tutuyor.
Tarih duvarlarda dile geliyor
Tapınak duvarlarına işlenen, tuğ taşıyan süvariler, avlananlar, kopuz çalanlar ve daha pek çok sahne Çavdar Tatarları’nın yaşam biçimlerine dair resimli kanıtlar sunuyor.
Kütahya’nın Çavdarhisar ilçesindeki Aizanoi’de ilk kazılar 1926 yılında Alman arkeoloji Enstitüsünce M. Schede ve D. Krencker başkanlığında başladı. Zaman zaman ara verilen kazı çalışmalarına 1970 yılından bu yana her yıl sistematik olarak devam ediliyor. 2014 kazı çalışmaları da Kültür ve Turizm Bakanlığı ve Pamukkale Üniversitesi işbirliğiyle Pamukkale Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Elif Özer başkanlığında yürütülüyor.
Arkeoloji Haber

9 Ağustos 2014 Cumartesi

Eos ile Ares


Yasemin kokulu ve rengârenk dingin bir gecenin ardından, altın sarısı hançer ışınlarıyla tüm dünyayı kasıp kavuruyordu güneş, gül parmaklı tanrıça altın zırhının içinde tüm ihtişamıyla güneşin altında parıldayan savaş tanrısı Ares ile göz göze geldiğinde... İstemsizce ürperdi içi tanrıçanın ve utangaçlığını ispatlayan küçük bir gülümseme ilişti dudaklarına, mağrur ve mesafeli bir bakışla kendisini süzdüğünde Ares. Belli ki her zamanki gibi keskin duyusuyla zaferinin kokusunu almıştı ihtişamlı savaş tanrısı. Ve zaferinin ispatı olarak Eos’un belli belirsiz gülümsemesini taktı diğerlerinin yanına, yüreğine. Ve bütün cömertliğiyle yayıldı gülümsemesi bembeyaz dişlerinden yansıyan ışıklarla çehresine… Biliyordu Ares, bakışının ucuyla Eos’un kalbinde iyileşmesi imkânsız bir yara bıraktığını… Ve bir şafak kadar utangaç Eos da anlamıştı bu görkemli tanrının tek bir gülümsemeyle bütün ruhunu işgal edip zafer bayrağını kalbinin tam ortasına diktiğini, ama bir yandan da bilirdi Afrodit'in kıskançlıkla dolu kalbini ve bencilliğini... 




Eos, utangaç tanrıça, küçük bir kız çocuğu gibi narin ve şefkatliydi ürkek yüreği. Ve bir gül kadar zarif, bir ceylan kadar da ürkekti… Athena’nın erkeklerden kaçtığı gibi kaçtı kaderine bela getirecek olandan... Kaçtı Eos, karanlık ormanın içinde her şeyin görgü tanığı olan güneş gördüklerinden utanıp da utancından bütün bulutları kızıla boyayarak saklanana kadar dağların ardına… Ares ise düştü Eos’un ardı sıra yollara… Sonunda durdu Eos dünyanın en uzak ucunda, ay o gümüş renkli gölgesini düşürdüğünde dalgalara. Ares, inatçı, zalim tanrı… Bırakır mıydı peşini bir kere aldığında zaferin tadını? Sinsice yaklaştı ağaçların ardından ruhunda hükümranlığını çoktan ilan ettiği tanrıçaya. Akasya ağaçlarının altında, rüzgârın o tatlı fısıltısıyla dinlenmekte olan Eos’a… Önce ağladı, sonra yalvardı ancak en sonunda Eos da dayanamadı… Bıraktı ruhunu, kendisini çoktan işgal eden acımasız tanrıya…




Kuşkusuz dünyadaki en güzel varlıktı Afrodit, aşkın tanrıçası… Ama bir yandan meraklı ve hırçındı… Karanlık bulutlar şafağa bürünürken, Afrodit beklerken Ares’in kendisine dönmesini, anladı bir şeylerin yanlış gittiğini. Ares’i bulmak için, çağırdı tüm tavşanları ve güvercinleri… Ve dağıldı tüm güvercinler ve tavşanlar dünyanın dört bir yanına, bulmak için Ares’i… Günlerce yol kat ettiler, sonunda Eos ile Ares’i dünyanın en uzak köşesinde birlikte gördüler. Afrodit, tutkunun ve aşkın tanrıçası, ihanetin ustası, ihanet ona nasıl anlatılırdı? Ares’e yasak ilişkisinde dört çocuğunu; Anteros, Deimos, Phobos ve Harmonia’yı vermişti… Böyle bir ihaneti nasıl kaldırabilirdi? Ve Afrodit… Şehvetin ve tutkunun tanrıçası, yemin etti almaya Eos’tan intikamını. Işık kadar hızlı ulaştığında dünyanın o en uzak ucuna, gördü Ares ile Eos’u akasyaların altında… Ve kükredi ve gürledi Afrodit: “Ey Eos! Ey utangaç, masum ve zarif görünümlü Eos! Sinsiliğin ve gaddarlığınla elde ettiklerinin cezasını çekme vakti, işte şimdi geldi” dedi. Eos şaşkın, Eos ürkek… Ares ise biliyordu Afrodit’i ve onun kıskanç bencilliğini… Ve Ares biliyordu Afrodit’in kendisini affedici, tutku dolu yüreğini. “Eos, lanetliyorum seni, aşkın en acı hançerleriyle. En büyük işkence değil midir karşılıklı aşkın derin zevklerinden mahrum kalmak? Ve Eos, sen… Yapayalnız kalacaksın tüm evrende! Daimi bir tutku kalacak içinde, asla tatmin edilemeyen!” Afrodit sözleri söylerken bulutlar kızıl kızıl kanadılar Eos’a ve onun bu acı kaderine… Gül parmaklı tanrıçanın ruhuna batan gül dikenlerinin tezahürü gibi ağladı gökyüzü tam kırk gün, kırk gece tanrıçanın başına gelenlere… Ve Ares, görkemli, heybetli tanrı… O zalim tanrı hiçbir söz söylemeden bıraktı oracıkta tanrıçayı. İliştirdi kalbinin ve diğerlerinin yanına Eos’un karşılıksız aşkını…

----

Afrodit'in cezalandırmalarından bir örnek... Bu şekilde canlandırıldığında daha akılda kalıcı bir hikaye oldu sanırım... 



5 Ağustos 2014 Salı

Farkında Mısınız?

Zamanın paradan daha değerli olduğu yaşamlarımızda ne kadar az şeye değer verdiğimizin farkında mısınız? Oksijeni ciğerlerimize çektiğimiz havanın farkında mısınız? İçtiğimiz berrak suyun? Yediğimiz yemeğin içindeki o hafifçe kendisini belli eden kara biberin? Ya da sizin için canını vermiş olan kuzunun, dananın farkında mısınız?

Bir başka gözle bakmanızı istiyorum etrafınıza. Bırakın biraz flulaşsın etrafınız... Ağır ağır yanan sigaranın içindeki tütünün farkına varın. Ya da tütsünün dans ederek yükselen ve sonra gözden kaybolan dumanının... Bilgisayarınızda çalan müziğin içindeki notaları, bu notaları çalan gitaristin parmaklarını fark edin... Ve bunu icra ederken gitaristin alnından süzülen ter damlasını... Bugün bir başka gözle bakın dünyaya... Biraz daha detaycı, biraz daha empatik yaklaşın... Mumun yanından süzülen damlanın, sizin yazı yazabilmeniz için türlü çeşit işlemden geçmiş olan ağacın, yanınızdaki defterin yapraklarını fark edin... Eşyaların da birer ruhu var... Sizin onları bu şekilde bilmenizle canlanan ruhları var her birinin...

Bütün bu ruhları içinde barındıran yaşam, bizleri öz ile birleştiriyor. Tüm nesnelerin ucu öz'e ulaşıyor bir şekilde... Ruhumuzu tütsünün o mistik dumanına katıp eritiyor içinde. Tüm zerrelerimiz akıyor toprağa damla damla... Ağaç oluyoruz, çimen oluyoruz, o yemeğimizdeki o karabiber oluyoruz bazen. Bütünleşin yaşamla, açın kendinizi, doğa her yerde... Ve değer verin, tabağınızdaki yemeğe, içtiğiniz suya, sizinle bütün olan yaşama ve sizinle birlikte anlam kazanan tüm nesnelere...

Var olmak, değer vermektir... Uzun zamandır koşturmaktan unutmuş ruhlarımız durmayı ve görmeyi. Adapte olduğumuz yalan ve yavan yaşamlarımız durmayı güçsüzlük ve gerilemekle eş kılmış zihnimizde. Durun ve akıp gitsin yanınızdan yaşamlar... Her bir saniyeyi dolu dolu özümsemektir yaşamak, her bir ruhla birleşerek zenginleşir ruhumuz. Biraz durun, biraz görün ve biraz da birleşin yaşamla. Çıkın o karanlık dehlizlerinizden, korkularınızdan, ön yargılarınızdan... Özgür kılın ruhunuzu... Fark edin. İçinizin ötesinde gerçek bir yaşam var.

1 Ağustos 2014 Cuma

Çakralar ve Etkileri



Aşağıdaki yazıyı severek takip ettiğim bir sayfadan alıntıladım. Çakralar konusunda işin kıyısından köşesinden bakıp olayı kavramaya çalışanlara bilgi sunacak olan bu konunun şakaya gelmeyeceğini, kişilerin konu üzerinde uzmanlaşmadan çakralarının hızları ile oynamamaları gerektiğini hatırlatmama gerek yoktur umarım...
---------
Yedi ana çakra, süptil enerjilerin alınması ve yayınlanması işlevi görürler. Her çakra fiziki, hissi ve ruhsal düzeylerde çalışır. Denge, sağlık ve afiyetin anahtarıdır. Bir dengesizlik olduğunda kendini çeşitli şekillerde belli eder. Genel anlamda sanki bir şeylerin eksikliği, yokluğu hissi doğar.

Çakra arındırılıp çalışır hale geldiğinde görevini tümüyle ifa eder. Enerjiyi işler hale getirir, fiziki organlara ve süptil bedenlere enerji yollar ve yıpranmış veya atıl enerjiyi sistem dışına iter.

Bir Çakra tıkandığında elastikiyeti durur ve arızalı çalışma durumuna geçer. Çakralar endişe, stres, yıpranmış veya durgun enerji baskısı altında kaldıklarında arızalanabilirler. Stresli durumlar uzun sürecek olduklarında, çakralar bloke olabilirler. Fiziki beden daimi bir stres veya depresyon altında kaldığı zaman, çakralar elastikiyetini kaybeder ve gereği gibi çalışamazlar. Bu durumda dengesiz hale gelerek yıpranmış ve durgun enerji ile tıkalı duruma düşerler.

Düşünce ve davranışlarımız da çakralar yoluyla akan enerjiyi bloke edebilirler. İfade edilemeyen duygular çakralara aşırı yükleme yaparak,tıkanmalarına yol açabilirler. Çakralar tıkandıklarında, enerji fiziki bedenlere aktarılıp, intikal edemez. Enerji, “Enerji Merkezleri”nde serbestçe dolaşamadığı takdirde belirli bölgelerde fiziki problemler gelişebileceği gibi, rahatsızlıklar ve hastalıklar da ortaya çıkabilirler.

Bir çakra tıkandığında, neden olan sebepleri arayıp, yok etmek gerekir.

Çakralar bir sistem olarak beraber çalıştıkları için, bir çakranın çalışmasındaki bir araz, bir başka çakranın çalışmasını da olumsuz etkileyebilir.

Çakraların arındırılmaları, yani temizlenmeleri, kızgınlık, keder ve suç gibi zararlı ruhsal enerjiyi, pozitif enerjiye dönüştürürler.

Sağlıklı çakralar genel, duygusal ve fiziki sağlığınızı da güçlendirebilecekleri gibi daimi olarak düzgün, taze ve canlı enerji akımı da bu işi başarır.

Çakralar ön planda gelen içgüdülerimiz ve hayvani yaradılışlarımızla bağlantılı yoğun ve fiziksel düzeyde oluşan enerjiyi süzgeçten geçirerek hayatın kendi kaynağı olan üst düzeyde rafine bir ruhsal düzeye ulaştıran bir “filtre sistemi” teşkil ederler.

ÇAKRALARIN ÖZELLİKLERİ VE ETKİLEDİKLERİ DURUMLAR :
1.KÖK ÇAKRA:
Kuyruk sokumunun tam ucundadır. Rengi kırmızı olup;iştiyak, arzu ve enerji ile ilişkilidir.
YÖNETTİĞİ ORGANLARI: Omurga, kemikler, bacaklar, kalın bağırsak, kan ve hücre üretimi
YÖNETTİĞİ HORMONLAR: Adrenalin, böbrek üstü bezleri
ÇAKRA DENGEDE İSE: Merkezlenmiş, hayat enerjisi yüksek, kendinin efendisi, sonsuz fizik enerjisi yüksek, sıhhatli, eli açık, cinsellikte: sevecen, güvenli, acık, tüm bedeni ile hissedebilen.
ÇAKRA AŞIRI ÇALIŞIYORSA: Egoist, hükmedici, aç gözlü, maddeye tutkun, bedensel rahatsızlıklar: kendini şişmanlık kabızlık olarak gösterir. Cinsellikte ayırım yapmayan aşırı seks isteği.
ÇAKRA AZ ÇALIŞIYORSA: Güvensiz, ayağı yere basmayan, zayıf amacına ulaşamayan, kendine zararlı, intihar meyilli olan. Cinsellikte: Sevilmeye layık olmadığı düşüncesi, terk edilme korkusu, ilgisiz.

2.SAKRAL ÇAKRA:
Kasık kemiği ( Pubis ) bölgesinde yer alır. Turuncu renkte olup, neşe, mutluluk ve hoşsohbetle bağlantılıdır.
YÖNETTİĞİ ORGANLARI: Cinsel organlar böbrekler kan ve sindirim.
YÖNETTİĞİ HORMONLAR: Östorojen
ÇAKRA DENGEDE İSE: Arkadaş canlısı, optimist, düşünceli, ait olma hissi,yaratıcı hayal gücü açık sezgili iç güdülü, başkalarını çok iyi anlar ve hissederler mizah gücü gelişmiş, Cinsellikte: Doyuma ulaşan çocuk sahibi olma isteği.
ÇAKRA AŞIRI ÇALIŞIYORSA: Çabuk parlayan, saldırgan, hırslı, hayal ve gerçeği ayırt edemeyen, başkalarının duygularına saygısız, Cinsellikte: saplantılı, saygısız, sık tatmin ihtiyacı.
ÇAKRA AZ ÇALIŞIYORSA: Aşırı utangaç, çekingen, aşırı hassas, hislerini saklayan, suçluluk duygusu güvensizlik. Cinsellikte: Aşırı bağlılık, soğuk, iktidarsız, suçluluk duygusu taşıyan, gebe kalamayan.

3.SOLAR-PLEKSUS - “ GÜÇ” ÇAKRASI :
Göbek deliğinin 3-4 parmak yukarısında yer alır. Rengi sarıdır ve zeka, mutluluk ve yaratıcılıkla ilişkilidir.
YÖNETTİĞİ ORGANLARI: Sırtın alt kısmı sindirim karaciğer dalak
YÖNETTİĞİ HORMONLAR: Ensülin pankreas
ÇAKRA DENGEDE İSE: Açık, neşeli, kendine ve başkalarına saygılı şahsiyetli, becerikli, huzurlu, zeki, güvenli ifade gücü, hareketten hoşlanan Cinsellikte: Fantezilere değer veren sorumluluk duygusu olan sıcak sevgi ifadesinde rahat ve serbest.
ÇAKRA AŞIRI ÇALIŞIYORSA: Yargılayıcı, mükemmeliyetçi, aşırı çalışmaya düşkün, ezici, başkasının otoritesine tahammülsüz, aşağılık ve üstünlük kompleksi olan. Cinsellikte: Ezici, ilişkide devamlı şikayet eden, çok sevecen ve aktif fakat tatmini az hisseden.
ÇAKRA AZ ÇALIŞIYORSA: Depresif, güvensiz, başkalarının ne düşündüğü ile endişeli, fikirleri bulanık.Hazım rahatsızlıkları olan, yalnızlıktan korkan. Cinsellikte: Devamlı ikna edilmek isteği, kıskanç, şüpheci ve endişeli.

4. KALP ÇAKRASI:
Göğsümüzün orta kısmında, göğüs kemiğinin hemen altında, kalbimizin yanında yer alır. Rengi yeşil olup; sağlığa kavuşmak, denge, ahenk ve düzgün beslenme gibi unsurlarla ilişkilidir.
YÖNETTİĞİ ORGANLARI: Sırtın üst kısmı kalp göğüs akciğerler
YÖNETTİĞİ HORMONLAR: Timus
ÇAKRA DENGEDE İSE: Şefkatli, şartsız sevgi, insancıl, her şeyin iyi yanını gören, hisleri ile hareket eden, ilişkide sonsuz verici.
ÇAKRA AŞIRI ÇALIŞIYORSA: Talep edici, aşırı talepkar, kontrol için madde kullanabilen, panik, depresif, abartıcı, yaptıklarını fedakarlık gibi görebilen. Cinsellikte: Şartlı sevgi ustası( eğer beni sevseydi)
ÇAKRA AZ ÇALIŞIYORSA: Kendine sürekli acıma, paranoyak, kararsız serbest bırakmayan, üzülmekten korkan, Cinsellikte: Reddedilme ve sevilmekten korkan.

5. BOĞAZ ÇAKRASI :
Boğazımızın göğsümüzle birleştiği bölgede yer alır. Rengi gök mavisi, turkuaz olup; dostluk, sadakat, açık ve dürüst iletişimle ilgilidir.
ORGANLARI: Ciğerler, boğaz, ses telleri, ense, çene ve dişler.
YÖNETTİĞİ HORMONLAR: Tiroit
ÇAKRA DENGEDE İSE: Doymuş, merkezleşmiş, şimdiyi yaşayabilen, zamanını iyi kullanan, sanatkar, meditasyon ilahisini fark eden, spritüel konuları kolay kavrayan. Cinsellikte: Bütün beşinci çakra açık olduğunda inanılmaz cinsel enerji duyabilir. Ya da zorlanmadan bu enerjiyi başka yönlere (sanat mistizizim v.b) kanalize edebilir.
ÇAKRA AŞIRI ÇALIŞIYORSA: Kendini beğenmiş, kibirli, başkalarını kınayan, Sürekli konuşarak başkalarının ilgisini çeken. Cinsellikte: Hüküm etmekten hoşlanan.
ÇAKRA AZ ÇALIŞIYORSA: Ürkek, saldırgan, sesiz, kendini geri çeken, zayıf karakterli, tutarsız, güvenilmez, saman altından su yürüten Cinsellikte: Dini baskılarla yetiştirilmesinden dolayı çelişki yaşayan ve korkan.

6. ÜÇÜNCÜ GÖZ ÇAKRASI:
Alnın ortası ile, iki kaşın ortası arasındadır. Rengi indigo mavisi veya mor olup; derin meditasyon, üst düzey sezgiler ve insanın kendisinin idrakinde olması gibi hususlarla ilişkilidir.
YÖNETTİĞİ ORGANLARI: Beyincik, kulaklar, burun, gözler, sinir sistemi
YÖNETTİĞİ HORMONLAR: Hipofiz
ÇAKRA DENGEDE İSE: Evrensel bilinç farkındalığı, karizmatik, bilgi pınarları açık, rehberini duyabilen, ölüm korkusu olmayan, maddeye esir olmayan, söhret servet ve dünyevi işlere bağımlı olmayan, kendinin efendisi. Cinsellikte: Gelişmenin bu seviyesinde bütünleşmek için bir başkasına gerek duymaz.
ÇAKRA AŞIRI ÇALIŞIYORSA: Egoları yüksek, aşırı otoriter, kişisel ihtiyaçlarını gidermek için insanları ve olayları etkilemeye çalışır.
ÇAKRA AZ ÇALIŞIYORSA: Disiplinsiz, çekingen, başkalarının hissine aşırı duyarlı, başarıdan korkan, ego ve üst benliği ayırt edemeyen.

7.TAÇ ÇAKRA:
Kafatasının tam tepesinde, bir başka deyişle bebeklerin bıngıldak bölgesinde yer alır. Bu çakra için en çok konu edilen renk menekşe rengidir. (Beyaz-altın sarısı renkler de bu çakranın renklerindendir.)
YÖNETTİĞİ ORGANLARI: Beyin
YÖNETTİĞİ HORMONLAR: Epifiz
ÇAKRA DENGEDE İSE: İlahiye açık bilinç altını ve bilinç ötesini iyi tanıyan, ölüm anı ve ötesi farkındalığı gelişmiş olan.
ÇAKRA AŞIRI ÇALIŞIYORSA: Daima hayal kırıklığı yaşayan, erişememe hissi, depresyon, migren ağrısı çeken. Cinsellikte: Kimi zaman aşırı mesafeli kimi zaman aşırı şefkatli kısaca dengesizlik.
ÇAKRA AZ ÇALIŞIYORSA: Sevinç ve mutluluk duygusundan uzak yaşayanlar. Özellikle kanser hastalarında bu çakra çok az çalışır.
Pek çok kaynaktan özetleyerek yazan;
Alev Cedimağar
Şifa ve Yaşam Terapisti