Doğduğumuz günden beri gözlerimizi kocaman açıp daha önce görmediğimiz her şeyi bilgi dağarcığımıza aktarmaya çalışıyoruz. Özellikle yeni doğan bebekleri düşünün, kocaman gözleri ile en basit şeyleri derinlemesine incelemeleri, konuşmaya başladıktan sonra "Neden?" ve "Bu ne?" soruları... Zamanla her şeyi yeterince bildiğimiz yanılgısına düştüğümüzde o kocaman meraklı gözlerimizin yerini, kısılmış, gereksinimlerinden başka noktaya bakmayan donuk gözler alıyor. Ve elbette "Neden?" ve "Bu ne?" sorularının yerinde yeller esiyor ya da bu ve benzeri sorular kendi yaratımımız olan iş hayatımızda başkalarının psikolojisini alt üst etmek ya da üste çıkmak gibi bambaşka doğrultulara yöneliyor... Oysa yaşam her adımda bize sunulmuş bir bilgi dağarcığı içeriyor...
En son ne zaman bütün dünyevi gereksinimlerinizi, özlemlerinizi ve tedirginliklerinizi bir kenara atıp evrenle bütünleşmiş olan kendinizi izlediniz, dinlediniz? En son ne zaman başka hiçbir şey düşünmeksizin doğayı incelediniz? En son ne zaman hiçbir menfaatiniz olmayan bir kişiyi uzaktan gözlemlediniz? En son ne zaman kendi dünyevi ihtiyaç ve tereddütlerinizi umursamadan kendinizi evrene açtınız? Bencil varlığınızı içine katmadan ne yaptınız?
Bugün, sadece kendiniz, üst benliğiniz için bırakın tüm dünyevi düşüncelerinizi... Doğaya çıkın. Hiç olmadı balkona, yıldızlar ve ay ile baş başa kalabileceğiniz bir ortam sağlayın kendinize. Bırakın dünyevi gereksinimlerinizi bir kenara ve kendinizi açın evrene... Siz ve sizin gibi milyarlarca ruhu sarıp sarmalamış olan, geçmişin tek tanığına bırakın kendinizi. Bırakın anlatsın size. Sessiz, sıcak bir meltemin ruhunuzu okşamasıyla, yıldızların göz kırpmasıyla nerelere ulaşacak dinginliğiniz ve belki o yumuşak akıntıya kapılan düşünceleriniz sizi nereye ulaştıracak? Bırakın kendinizi yaşamın gerçek ve huzur veren kollarına. Bu gece kendiniz için bir güzellik yapın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder